1.Bölüm

152 5 2
                                    

Güneş son hazırlıklarını yapıyordu. Akşamüstü olmuştu. "Gidiyorum artık Engin. Uğra bir istersen yanıma" diyordu. Bulutlar da bir yandan eşlik ediyordu kendisine. Bizim yaşlı çınarın ardından selam verdi bana. Almamak olur mu? Açtım camımı sonuna kadar ve bende selamladım onu. Balıkçı Hayri Abi aşağıda yapraklarını temizliyordu yaşlı çınarın. Bir yandan da gözü sokağın kedilerindeydi. Her balıkçı gibi çok çekerdi onlardan. Ama kıyamaz temizlediği kılçıkları, kafaları atardı onlara. "Abi yapma alışacaklar" derdik, "Alışsın şerefsizler kovarım. Ama onlar da aç be evladım" derdi. Ne dersin ki bu adama şimdi. Upuzun beyaz sakalları, lacivert önlüğü... Her çarşamba ben demeden hazırlardı istavritlerimi. Arada bir para almama davasına tatlı tatlı tartışsak bile tutuştururdum çırağın eline. "İstemiyorum, verme bana. Madem para vereceksin Mustafa'ya ver. Ona yarasın bugün". Çocuğun gözlerinin içi gülerdi. Ne yapsın yavrucak. Anayla kalmış bir başına. Baba desen çekip gitmiş. Annesi çarşıdaki terzi dükkânında çalışıyor. Bizimki de anneye yük olmamak için harçlığının peşinde. Ticari zekâsı da var keratanın. İleride çok iş tutacak. İyi şeyler yapacak.

Gitarımı aldım elime. Aklımda yine deli şarkılar. Kendim yazacağım diye oturuyorum yine çalmaya başlıyorum eskileri. Bitmiyor ki bir değil iki değil. Çalarken söylemekten aldığım zevk bambaşka zaten. Ne yaparsın yine rafa kalktı şarkı işi. Yıllardır bir şeyler çıkmıyor dudaklarımdan. Parmaklarım korkuyor sanki yeni notalara basmaya. Farklı sesler çıkarmaya. Gitarım bile istemiyor desem yeridir. Baş başa kaldık yine eskilerle. Derindekiler ve yüzeyden hiç gitmeyenlerle...

Çıktım evden, attım kendimi bizim sokağa. Kahvedekileri selamlayıp yürüdüm sahile. Hava yine kapanmaya yüz tutmuştu. Martılar huzursuz ve deniz dalgalıydı. İskeleye gitmek gelmişti içimden ki gitmeliydim. Ne de olsa bu mevsimde bir daha zor yakalarım bu son fırsatı. Ne zaman kapatmıştı hava bu kadar. Fırtına yaklaşıyordu yine. Zor bir gece beni bekliyordu tahta çatı katımda. Su almaz içeri, sağlamdır çatım. Ama uyutmazdı da bütün bir gece. Evin en konuşkan kısmı. Tabii gıcırdayan salon kapısından sonra. Sabah martılar, gece yağarsa yağmur veya baykuşlar misafir olurdu çatıma. Ah ah... Keşke gündüz yağsa ya şu yağmur. Hem izlemesi hem dinlemesi zevkli. Yaralı bir âşık gibi geceleri gökyüzü yağmurluyken. Öfkesini kusuyor ağlayarak. Bağırıyor bazen gürlemesiyle. Ama sabaha geçiyor siniri. Sadece gözyaşları devam ediyor rahatlamak için. O da bitti mi hepimiz gibi mutlu gökyüzü. İçten içe dertlendiriyor beni de kendisi gibi. Açıkça konuşmak gerekirse biraz da korkudan uyuyamıyorum... Çocukluktan kalma işte. Ne gelir elden...

Geçerdi bu gece de diğerleri gibi. Nelerini atlattım burada ben, bu mu yıldıracak beni. Bazen de ben oldum gökyüzü. O da ağladı benimle. Kimse bilmez ama en iyi dostlarımdan biridir. Her yalnızlığımızda ağırladı beni, benim onu ağırladığım gibi

Marketten iki üç parça bir şeyler ve şarabımı aldıktan sonra geçiyorum iskeleye. Yıllar ne de çabuk geçmiş. Ama onu düşünmeden geçirdiğim bir an bile yok. Dün gibi aklımda tüm yaşananlar. Berna'm... O feci kaza... Arabanın alev alışı... Son çığlığı...

90 yılının yazında tanışmıştık onunla. Ben yine Amasra'da otellerdeydim. Biraz tatil yapmak vardı işin içinde biraz da para kazanmak. Pek ihtiyacım var denemezdi. Ailemin hali vakti yerindeydi fakat çalışmak istiyordum yine de. Daha doğrusu Amasra'da olmak istiyordum. Ayrılamıyorum ki bu inanılmaz yerden. Ama biliyordum bir şekilde hayatımı değiştireceğini.

Bir haziran akşamıydı. Amasra'nın en güzel otellerinden birinde animatörlük yapıyordum. Ama o gün canım çıkarcasına çalışmıştım. Yıllardır bu kadar iş yaptığımı hatırlamıyordum. Ki hala o gün kadar yorulmamışımdır şu hayatta. Müşteriler çok fazlaydı. Bir de turist kafilesi eklenmişti üstüne. Neyse ki bir gün kalacaklardı fakat o gün koyduğumuz etkinlikleri kaldırabileceğimizi hiç mi hiç düşünmemiştim. Herkes seferber olmuştu onları memnun edebilmek için. Başarmıştık. İlgilenen ekipte olmanın gururu ve yarınki izinle mutlu gidiyordum odama. Rauf Bey sağ olsun kafa izni vermişti hepimize. Benden iyisi olamazdı. Gider Bakacak'ta kafa dinlerdim hiç değilse. Ya da kaldığım bungalovdan çıkmazdım dışarıya. Az bir şey yüzer çarşıya iner ve yine bakardım o çatı katına... İstiyordum orayı... Dönüşte de iki bira alır geçerdim odama. Öyle olmayacaktı. Hiçbir zaman öyle olmamıştı ki...

Yarım KalanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin