Ne diyeceklerini bilemeyen Dünyalıların bir süre sessiz kalmaları üzerine Hükümdar tek bir hareketle adamlarını çağırdı ve "Hapse atın şunları." deyip gayet rahat bir tavırla tahttan inerek ağır adımlarla salondan ayrıldı. Hükümdarın gitmesiyle kollarından tutmaya çalışan görevlilere "Bırakın bizi." diye bağırmaya başlayan Barlas, ellerindeki kılıcın ona doğru tutulmasıyla sessizliğini korumaya karar verdi. Bunu gören diğer arkadaşları da zorluk çıkarmadan görevlilerle beraber bodrum katına inmek için salondan ayrıldılar.
Tam o sıra uzun boylu, sarışın bir adamla karşılaştılar. Adam, Dünyalılara küçümseyici bir bakış atarak "Bunlar da kim?" dedi görevliye.
Görevli ise "Onlar tutsak efendim, ağaçtan izinsiz meyve kopardıkları için hapse atmamız emredildi." dediğinde adam Dünyalılara ufak, yandan bir gülüş attı.
"Demek hırsızsınız ha." diyerek onları süzmeye devam eden adama karşı, Roxa'nın "Hırsız değiliz biz, sadece Dünyalıyız." demesiyle adam neye uğradığını şaşırdı.
Yüz ifadesi bir anlığına düşmüş olsa da sonradan toparlandı ve "O da ne demek oluyor?" diye sordu ciddiyetle.
Kaşlarını çatarak adama bakan Roxa "Her şeye burnunu sokma demek oluyor." dedi öfkeyle.
Bunun üzerine adam kahkahalarla gülmeye başladı ve sonra Roxa'ya doğru bakarak "Tanıştığımıza memnun oldum Düny... Ah her neyse. Ben Prens Antony." deyip elini uzattığında Roxa şaşırmış bir şekilde arkadaşlarına baktı. Ama prens de olsa o eli sıkmamakta kararlı olduğundan sadece prensin yüzüne umursamaz bir yüz ifadesiyle bakmaya başladı.
Sıkılmış olan Eldon "Gidelim mi artık? Nereye götüreceksiniz götürün." demesi üzerine görevli Prens Antony'den izin istedi ve kendini rezil olmuş hisseden prens, elini indirerek sanki hiçbir olay yaşanmamış gibi bir tavırla herhangi söz söylemeden yanlarından ayrıldı.
Nezarethaneye geldiklerinde ilk defa parmaklıklar ardında olacaklarının düşüncesi tüm vücutlarını titretmeye yetmişti. Şimdi akıllarından bin bir türlü düşünce geçiyor ve gerim gerim gerilmelerine sebep oluyordu. Ama bir şekilde üstesinden geleceklerine inanıyorlardı. Çünkü yalnız değillerdi. Onlar en yakın arkadaşlardı ve bunca yıl birbirlerine kol kanat germişlerdi. Belki şimdi yaşadıklarının daha öncekilerden uzaktan yakından alakası yoktu fakat her kapının bir çıkış yolu vardı. Olmalıydı...
Nezarethanede yan yana oturarak dakika başı oflayıp puflayan Dünyalıların önüne, tepsi üzerinde adlarını bilmedikleri bir yemek geldi. Roxa tepsiyi alıp yemeğe baktığında "Bu ne? Bu sadece ot?" dedi sitemkar bir sesle.
Sonra giden görevlinin arkasından "Hey, mandalina istiyorum." diye haykırdı.
Barlas düştükleri bu hallere gülerek "Bari köfte istiyorum deseydin. Doyardık en azından." dedi.
Barlas'ın yanına bir hışımla oturan Roxa "Sen gül gül." dedi. "Bakalım bu yerde daha ne kadar kalacağız?"
Gözlerini dinlendirerek duvara kafasını yaslamış olan Eldon'a gözleri doluyken bakarak "Bizi kurtar Eldon. Her şeyin iyi olacağına söz vermiştin. Sen sözünün erisin, bizi kurtar bu beladan." dedi Roxa.
Eldon gözlerini hiç açmadan "Tutamadım." dedi duygulu bir sesle. Sonra kalbini tutmaya ve yüz ifadesini ekşitmeye başladığında Barlas ve Roxa telaşlı bir sesle "Eldon. Eldon ne oldu?" dediler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Amizade Gezegeni
FantasyUzay yolculuğu yapan bir grup arkadaşın daha önce ismi, cismi bilinmemiş bir gezegende kendilerini bulmalarıyla Amizade Gezegeni'nin hikayesi başlar. Bu gezegen; uzaklaşmak istedikleri Dünya'dan çok daha güzel ve iyi görünse de aslında her yerde old...