🎴

163 14 10
                                    

*Mu Qing'in esir düşüp Feng Xin ile tanışması... Bu süreci kaç bölüm yazarım bilmiyorum.
*Olayları birbirinden kopuk ve sırası olmadan yazacağımı zaten söylemiştim.
*İlk kez biraz aksiyonlu şeyler yazdım umarım becerebilmişimdir.

Mu Qing'in sarayından hiç ayrılmadığı göz önünde bulundurulursa dış dünyada kaybolması gayet normaldi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Mu Qing'in sarayından hiç ayrılmadığı göz önünde bulundurulursa dış dünyada kaybolması gayet normaldi. Uzun süren yolculuk onu yormadığından ne kadar uzaklaştığını da bilmiyordu. Sanırsa bir gece bir gündüz yürümüştü ve sonunda yine gece yarısı kuzeyin buzul sınırını aşıp koyu yeşil yapraklı ağaçların dallarını görkemle açtıkları bir ormana girmişti.

Mu Qing'in gerçek dünyaya adım atmasıyla gerçek şansla tanışması aynı anda oldu. Bir süre ormanda sadece kendi ayakları altında ezilen kuru yaprak ve çürük dalların hışırtısını dinliyorken kendine ait olmayan bir ses işitti. Olduğu yerde kaldı ve ses sustu.

"Kim var orada?" diye seslenirken elini kılıcına götürdü.

Hışırtı aniden tekrar yükseldiğinde Mu Qing'in ensesine kan kokulu bir nefes ve kulaklarına derin bir hırıltı ulaştı. Aniden arkasını dönmek istese de Mu Qing daha önce hiç savaş deneyimlememiş olmasından dolayı ne hızlıydı, ne de sağlam bir darbe indirebilirdi. Birkaç santim yakınındaki yaratık fazla iri, sıcak ve açtı. Mu Qing'in sırtına pençelerini batırdı ve onu yüz aşağı yere yatırdı. Sırtını kazıyan tırnaklarla Mu Qing tiz bir çığlık attı ve kendi çığlığından bile nefret ederken bir elinde büyü topu oluşturdu. Parlayan ışık hüzmesini toprağa vurduğu an yer çöküp iki yaratık çukura düşerken sonunda Mu Qing hayvanı altına alıp kılıcını rastgele karnına batırdı. Kabzasındaki ellerinin yaratığın içindeki organları sırayla delerken verdiği his onu ürpertti. Neyse ki daha fazla derine düşmeden kılıcını toprak duvara batırıp yolun yarısında asılı kalmıştı. Kurdun inlemeleri artık çukurun dibinden gelmiyordu. Ölmüş müydü? Mu Qing öldürmüş müydü? Bir şey hissetmedi. Gerçekten soğuk bir yüreğe sahipti.

Toprağın içinde orman ağaçlarının kökleri vardı ve Mu Qing sağlam görünenlere tutunup sarılarak sonunda yer yüzüne çıkmayı başardı. Kılıcını kenara koydu ve dizleri üzerine çöküp elini sırtına attı.

"Ah..."

Sırtı... Sırtı gerçekten de alev alev yanıyordu. İzlerin derinliğini tahmin etmek zor değil, yine de şimdiden iyileşmeye başlamıştı. On beş ya da yirmi dakikaya hiçbir şey kalmayacaktı. Tabii yenileri eklenmezse...

Mu Qing başını dikleştirip etrafına göz gezdirdi. Ağaç gövdelerinin arasında çok fazla kızıl alev gözleriyle karşı karşıya kalmayı beklemiyordu. Daha önce kuzeydeki beyaz kürklü kurtları görmüştü ve onlarla cana yakındı ama orta dünyanın hayatta kalma mücadelesi kar kadar beyaz, su kadar şeffaf değildi. Bunlar Cadı Kurtları idi.

O an dedi ki: "Siktir.."

Sadece bir pençe darbesi değildi aldığı, eğer ilk karşılaştığı kurt da kızıl gözlere sahipse büyük ihtimalle kanı, pençelerindeki zehiri çoktan emmişti.

TGCF/Fengqing Fanfic/ TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin