❄❄❄❄❄

104 14 23
                                    

*Şimdiki Zaman.
*Şimdiki zamamın son bölümü.
*Bu bölümden sonra yazmayı planladığım hiçbir şey yok, kalmadı yani. Umarım Fengqing ile eğlenmişsinizdir, umarım onları ve benim yazımımı sevmişsinizdir. Uzatmama gerek yok. Bu yolculuğumuz buraya kadar, keyifli okumalar 💮☃️

 Bu yolculuğumuz buraya kadar, keyifli okumalar 💮☃️

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Part 3

Birbiri üzerine düşen soğuğun gezindiği karlar ülkesine geri dönen iki kişi, Fu Yao'nun sırtında birbirlerine sarılmış halde ilerliyorlardı. Kutup kıtası oldukça sessizdi ve 6 aylık gündüzün ilk ayındaydı. Her yer bembeyaz bir perdeyle gizlenmişti ve Fu Yao o perdeleri her adımında yarattığı rüzgarla havalandırıp arkasına saklananları ifşa ediyor gibiydi. Fu Yao'nun karları teperken çıkardığı o tanıdık ses dışında Mu Qing ile Feng Xin sadece birbirlerinin nefeslerini dinliyorlardı. Doğa suskun, gökyüzü suskun... Ama aslında hepsi biraz sonra ağlamaya hazırlanıyorlar gibi.

Fu Yao yavaşlıyordu, ileride o yol vardı. O köprü... Soğuğu sıcakla buluşturan o mücizevi yarık.

İnanılır gibi değildi ama iki yıl önceki izler hala gözler önündeydi. Buradan geçenler yola bakıp o günü hatırlar mıydı yoksa zaten hiç akıllarından çıkmamış mıydı?

Her gidişin bir dönüşü vardı. Her giden bir gün dönüyordu. Bu döngü asla bozulmamıştı ve durum Mu Qing'in kanına dokunuyordu. Ne kadar karnına ağrılar girse de, göğsü sızlasa ve tenini bıçaklar kesse de oraya dönmek zorundaydı; kendisi için, Yanli için, Feng Xin için. Bu dünyada iki aşkı için, bazı anıları hatırlamak zorundaydı. Mu Qing sırtını Feng Xin'in göğsünden ayırdığında biraz Fu Yao'nun boynuna doğru eğildi.

Tekrar aynı yerde at sürebilir miydi? Aynı yol, farklı umutlar...

Elini, Fu Yao'nun yelesinde gezdirdiğinde onu ilerlemesi için cesaretlendirdi. Fu Yao karlı yola girdiğinde büyük bir özenle Feng Xin ile Mu Qing'e saygısından o günki ayak izlerini sektirmeden, yeni bir iz yaratmadan aynı adımları attı.

Mu Qing sanki aynı yolu izliyordu, aynı alay iki taraflarını sarmıştı. Sanki...

Gümüş rengi saçlarından daha açık renkteki küreler üstülerine yağmaya başladığında başını kaldırdı ve kar tanelerinin annesine -gökyüzüne- döndü. O günkü alaydan bir cümle kulağına fısıldandı.

Bir gök seni kendine çağırıyor.
Herkes ağlıyor.

Kirpikleri titreyerek indi ve başı yola çevrildi.

Hani köprü tek yönlüydü? Hani ipleri kesilmişti? O zaman Mu Qing çareszice iki dünya arasındaki hiçlikte parçalanmak üzere kendini o uçurumdan mı atacaktı?

Çoğunlukla mahvolmakla dolmuş zihni tarafından katlediliyor gibiydi. Hatta bir an o kadar zihni bulanmıştı ki kansızlıktan kendi dengesini koruyamamıştı ve attan düşüp karlara gömülecekti ama Feng Xin onu kolundan tutup çektiğinde artık nerede olduğunu biliyordu.

TGCF/Fengqing Fanfic/ TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin