Öğlen olmuş güneş tepeye çıkmıştı. Havadaki sis daha dağılmamış kara bulutlar semada hüküm sürüyordu. Muallim çocuklara ders anlatıyor ama bedeni dışındaki ruhi bütün enerjisi çalınmış gibiydi. Babasının neler yaptığına karşı kafası takılmış ve içinde yer edinen kuşku onu bir şeylere odaklanma hususunda engelliyordu.
Tebeşir bir ara ellerinden kayacak gibi olurken dışarıdan gelen çığlık sesleriyle irkilip tebeşiri elinde sıktırdı. Çocukların yüzündeki endişeyi gördüğünde "Çocuklar siz burada bekleyin, ben ne olduğuna bakacağım tamam mı?" dedi sakince. Ardından patlayan silah sesiyle gözleri fal taşı gibi açıldı ve kolunu çevirmek üzere olduğu kapıdan geri adım atıp "Herkes masasının altına girsin. Sakin olun ve saklanın. Sessiz olmayı da unutmayın." dedi endişeli bir ses tonuyla. Şu dakikada çocuklara nasıl güven vereceğini bilemiyordu.
Ateş açılma sesiyle o da oldukça gerilmişti. Ardından bir kez daha silah sesi gelince titreyen ellerini iş çantasına attı. İçindeki silahın şarjör yatağına masanın altında birkaç mermi koyup silahı beline yerleştirdi. Üstünü ceketiyle örterek içinden bildiği bütün duaları okuyor ve tekrar kapıya doğru yürüyordu.
Kapıyı açtığında bu katta herhangi bir kargaşanın meydana gelmediğini fark etti. Merdivenlerin aşağısına hafifçe kafasını eğerek baktığında yerde cansız duran ve yaralı bedenlerin sıralanmış olduğunu gördü. Yumruklarını sıkıp bulunduğu kata doğru yukarı çıkan adamlardan birinin arkasına gelecek duvar boşluğuna girdi. Arkasından kolunu onun boğazına geçirip ağzını kapatarak soluk borusunu bir müddet sertçe sıktırdı.
Kürşat eskiden ona bir kez göstermişti. Sessizce bir insanı etkisiz hale getirmenin en etkili yöntemi buydu. Kollarına yığılan silahlı adamı şuan boş olan memur odasına taşıdı. Ardından bu kata gelebilecek olan kişileri duvar boşluğunda bekledi. Hızla oraya yönelen dört adam gördüğünde yutkunarak nasıl bu işten sıyrılabileceğini düşündü.
Talebelerini korumak onun vazifesiydi. Canı pahasına onları korurdu. Ama bir ordu halinde gelen adamlara gücü ne kadar yetebilirdi işte orası meçhuldü. Silahını belinden çıkarıp koridorun ortasında merdivenlerden çıkan adamları süzdü. Adamlar onun etrafını sarmıştı.
Biri namluyu hazırlarken merdivenlerden aheste aheste gelen biri parmağını şıklatıp onları durdurdu. Sarı ceketli ve kirli sakallı orta yaşlı biri karşısında duruyordu.
"Sarılıyı bırakın. Sarıyı severim bilirsiniz." dedi kısık bir tonda sarı ceketli adam.
"Ne ayaksınız lan siz? Ne cüretle böyle kutsal bir mekâna elinizi kolunu sallaya sallaya girip suç işlersiniz!" diye bağırdı Pusat.
Sarı ceketli adam "Suç mu? Suç bekçiliği yapmak için önce kendi babandan başlamalısın sarılı. Ne de olsa kendisi de az insanın eceline tanıklık etmedi. Sen daha kendi annene neler olduğunu bilmeden karşımda bana ders mi vereceksin?" diye alayla karışık güldü sarı ceketli adam.
Pusat zıvanadan çıkıp silahını onun alnına doğrulttu. "Kimsin lan sen? Kim olduğunu sanarsın piç kurusu!" diye haykırdı.
Sarı ceketli adam gözlerini devirdi. "E ama sen çok konuşuyorsun. Ben de konuşanları hiç sevmem bilir misin? Ruhi!" Dedi sara ceketli adam kaş göz işareti yaparak. Adamlarından adı ruhi olan bıyıklı ve esmer adam diğer adamlarına silahlarını indirmelerini söyledi.
"Öldürmeyeceğiz dediysek şamar oğlanı yapmayacağız da demedik değil mi sarılı muallim? Konuşamayacak hale gelene kadar bir uğraşın şununla." dedi keyiflenerek sarı ceketli adam.
Ruhi adamlarıyla silahlarını indirip parmaklarını kütleterek ona doğru geliyorlardı. Pusat birine yumruğunu diğerine tekmesini savursa da dört deli yarması adam bir anda üstüne çullanınca hırpalanmaya mecbur kalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ben Dilhun Siz Melun | [ BxB ]
Teen Fiction"Kürşat,.. anlamazlar. Anlamayacaklar. Bütün Ürgüp bize karşı duracak. Kimse anlamayacak. Herkesin gözünde hayal kırıklığı olacağız. Yüzümüze göz ucuyla bile bakmayacaklar bir daha." "Sevdiğim adamı, aileme tercih etmem diyorsun. Ağzı olan konuşsun...