Asel *

54 0 0
                                    

Bir kaç kere emin olmak için gözlerimi açıp kapattım. Hala karşımda duruyordu. "Ne işin var burda? Beni mi takip ettin sen be?" Dedim. Arkasındaki Dağıstan'ı yeni görüyordum. "Hey siz tanışıyor musunuz?" Baran gülümsedi, gözlerinin içine kadar gülümsedi. "Arkadaşın Baran mıydı?" dedim sorusunu göz ardı ederek. Bu arada Dağıstan içeri girmiştir bile. "Gelsene içeri" deyip kendim mutfağa doğru yürümeye başladım, arkamdan geldiğini adım seslerinden anlayabiliyordum. Kulağıma eğilip "takip etmedim ama aklımdan geçmedi değil, böyle güzel bir kızı göremem diye üzülüyordum bende. Ne kadar güzel bir tesadüf Asel?" Dağıstan masaya oturmuş telefonuyla uğraşıyordu. Arkamı dönmeden ocağa ilerleyip kaynayan makarnaları aldım,  aklımda sadece onun sözleri ve boynuma değen sıcak nefesi vardı. Bu kadar yakışıklı olması zararlıydı, çok zararlı. Servisleri önlerine koyup, çayı ocaktan aldım. Dağıstan dikkat çekmek için öksürdü. "Biri bana nasıl tanıştığınızı anlayacak mı?" Baran kısaca özet geçerken bir kere bile yüzüne bakmadım.  Bakarsam kaybolacağımı düşünüyordum. Yemekler bittikten sonra onlar salona gitti, bulaşıkları makineye dizip odama çıktım. Dağıstan'ın hiçbir arkadaşıyla sohbet etmemiştim ve şimdi yanlarına gitsem Dağıstan şüphelenirdi. Altı sarı şort üstü beyaz askılı pijamalarımı giyip kendimi çift kişilik yatağıma bıraktım. Tom'umu besledim, hadi ama 22 yaşında olabilirim ama Tom beslemek suç değil sonuçta 73 level olan bir kediyi bırakmak istemiyorum. Saat henüz 22:17 olduğuna göre kalkıp biraz şiir okuyabilirdim. Çalışma odama geçip kısa kısa notlar yazdığım defterimi elime aldım.  Her zamanki gibi kafam göre bir sayfa açıp gözüme ilk takılan sözleri okumaya başladım.

Ben çok sevmekten az kalan biri,
Sende az seveceksen, hiç sevme beni..
Emre Gökçe.

Sayfaları karıştırdım,

Sen uyumaya çalışırsın,
Ben unutmaya.

Yunus Emre Gökçe'nin bütün sözlerini, şiirlerini sevdiğim için onun dizelerini okumaya devam ettim.

Canımın yandığını hissetmiyorsan,
Sevdim deme boşuna..

Bir başıma kalınca değil, 
Yalnızlığın ne demek olduğunu
En çok seninleyken anladım.
En acısı da
Buydu sanırım.

Hiç aşık olmamıştım ama şiirler bana yaşamadığım aşkı tarif ediyordu. Nasıl,  ne kadar acı çekileceğini gösteriyordu sanki. Uzun bir süre daha sayfalarda kayboldum sonra yatmam gerektiğine karar verdim. Su almak için aşağı indiğimde Baran'a bakmak istedim bi an sonra kendime kızıp mutfağa yöneldim.

"Bal arısı" yok artık başka bir şey istesem olacakmış, OHA. "Senin burada ne işin var Baran?" Sonra kurduğum cümlenin saçmalığına küfreddim. Mutfakta ne işi olabilirdi acaba? "Neden bu kadar sertsin? Ne yaptım sana? Su içmek için gelmiştim, Özür dilerim bir daha mutfağına uğramam." Lanet olsun. Yanımdan geçerken kolunu tuttum. "Ben özür dilerim, bir an mutfakta görünce korktum. Sert davranmak istemedim, sen benim misafirimsin. İstediğin zaman girip çıkabilirsin." Bir kere daha lanet olsun ben ne saçmalıyorum? Yüzünde çarpık bir gülümseme oluştu, cidden dudağının sağ kenarıyla gülüyordu çocuk. "Hmmm, samimisin sen. Gel şuraya otur biraz konuşalım." Ne konuşabilirdik ki biz?

"Kaç yaşındasın, ben 24" sanane demek geldi içimden ama çocuk tanışmak istiyor sadece diye düşündüm."22, Dağıstan ile nerden tanışıyorsunuz?"

"Üniversiteden, aynı bölümdeyiz. Uçak mühendisliği, sen ne okuyorsun" dedi düz sesiyle. "Fotoğrafçılık, özel mi bilmiyorum ama bugün kalacak yerin olmadığını söyledi Dağdağ" Kahkaha attı. Bildiğin kahkaha attı yani. "Neye gülüyorsun sen be?" Kesik kesik "Dağdağ mı? Hiç güleceğim yoktu cidden." İnsanlar bunu neden garip karşılıyolardı ki? Altı üstü bi lakap diye düşündüm. "Ben senin kadar zengin değilim, ailemle kalıyorum.  Babamla tartışırken Dağdağ yanımdaydı, bırakmadı" dedi. Dağdağ'a vurgu yaparak.

Dediklerinden sadece zengin olmama laf attığı kısmı duymuşum gibi, "sen benim zengin olduğumu nerden biliyosun?"

"Dağıstan'ın amcası zengin, e sende amcasının kızısın"

"Ben yatmaya çıkıyorum, iyi geceler"  babamın zengin olmasından neden utanıyordum ki? Uykuya dalmaya ihtiyacım vardı.

Burnumu kaşıyan bir şeyler vardı. Gece gözlüğümü kafamdan sıyırdım, gözlerime değen güneş sinirlerimi bozmaya yetti ve arttı bile. Zorlayarakta olsa gözlerimi açtığımda karşımda Dağıstan'ın su bardağıyla beklediğini görünce çığlığı bastım. "Ne yapıyorsun be?"

"Günaydın beybitoşkom, kalk bana kahvaltı hazırla kadın. Benim dersim erken saatte. Baran nerde, aşağıda göremeyince senin yanında sandım. Etmediğim küfür kalmadı, ikinizide sikmeye geliyodum"

Kahkahayı bastım. "Küfür etme gerizekalı, tanımadığım adamı ne alacam odama, çık git lan odamdan, geliyorum"

Kahvaltılıkları masaya yerleştirip, krep yaptım. Çayı demledim ve yukarı üstümü değiştirmeye çıktım. Baran nereye gitmişti acaba? Bana mı sinirlenmişti. Üstüme yazdan kalma, çiçekli elbiselerimden birini geçirdim.  Zemini kremdi ve üzerinde kahvenin tonlarında çiçekler vardı. Kahverengi ince hırkamıda üstüme giyip aşağı indim. Dağıstan kendi çayını koyup krepleri ağzına tıkıştıyordu. "Baran nerde?"

"Sanane Asel? Neden merak ediyorsun? Bugüne kadar evine getirip götürdüklerimin nerde olduğunu hiç sormazdın, ne oldu?"

Şok olmam normaldi değil mi? Sonuçta Dağıstan ilk defa böyle çıkışıyordu bana. "Ikimizin de ortak arkadaşı farkındaysan, ben çıkıyorum" sinirlendim. Bu sinirim Dağıstan'ın söylediklerinin doğru olmasından mı,  yoksa kendime kızmamdan mı olduğunu bilmiyordum. Kapıyı açtığımda karşımda Baran'ı görmeyi tabikide beklemiyordum.

"Ne işin var burda be?" Deyip kahkaha attı. "Yani yine bunu sormayacaksın değil mi? Alıştın bana"

"Sinirliyim Baran, uğraşma benimle." Babetlerimi ayağıma geçirip, anahtarlarımı aldım. "Seni hiç sakin göremeden ölürsem, gözüm açık gider. Ekmek almıştım,  kahvaltı yaparız diye ama geç kalmışım" dedi surat asarak. Tekrar söylüyorum çok yakışıklı,  lanet olsun.

"Size afiyet olsun, ekmekler için teşekkürler.  Benim çıkmam gerek " arabama koşarak vardım. Yüsra bu saatte evden çıkmazdı, erkendi. Arabaya oturup telefonu elime aldım,  mobil verimi açtım. Tumblr'a girdim ve dolaşmaya başladım ve sanırım bir post daha, hadi şuna da bakayım derken yine Yüsra'nın evine geç kalmıştım.

"Senin o güzel saçlarını tek tek yolup eline verecem bi gün Asel, hayır okula neden beraber gidiyoruz ki. Benimde arabam var! Seni beklemekten ağaç oluyorum ya." Yanaklarını sıkıp,  iki tarafınıda öptüm. "Ama Yüsraa, yolumun üstünde oturuyorsun ve iki araba çalıştırmayalım yani,  ne gerek var aşkitoşkoom" kıkırdamasına tabiki engel olamadı, ne zaman yanaklarını gülerdi.

"Sevgilimden ayrıldım" dediğinde tabiki şaşırmadım. "Üzgün müsün?" Ben ne kadar utangaç ve çekingensem, Yüsra o kadar geniş ve rahattı. "Hayır,  çok sıkılmıştım" okula girdik ve arabayı parkettim.

"Sen herşeyin en iyisini bilirsin tektaneem" dedim. Yapma, üzme insanları diyemezdim çünkü dediğim zaman beni dinlememekle beraber terslerdi. Hızla sınıfa girdiğimizde ders başlamamıştı. Ikimizin de hayalleri aynıydı,  belkide birbirimizden etkileniyorduk. Derste kafamı sıraya koyup uyudum. Yüsra uyandırmasa kalkmazdım. "Kalksana gerizekalı ama sen vizelerde yanıma geleceksin. Bende seni o zaman böyle tınlamayacağım, aptal. Ben gidiyorum"

"Tamam, bekle bee. Geldim işte." Sınıftan çıktığımız halde söyleniyordu. "Kantine inelim mi?"

"Bugün başka dersimiz yok Asel, eve gidelim" arabaya bindik. "Bana gidelim, seninle konuşmak istediğim şeyler var" dedim. "Oha, sen kesin aşık felan oldun değil mi? Kanka yıllardır bunu bekliyorum."

"Saçmalama Yüsra,  yok artık"

"Off be. Hızlı sür şunu bi an önce anlatacaklarını duymak istiyorum." Ikimizde sustuk eve kadar. Asansörle yukarı çıktık ve anahtarla kapıyı açıp içeri girdiğimizde tabiki salonda üstü çıplak,  televizyon izleyen bir Baran görmeyi beklemiyorduk.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 25, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Güz RüzgarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin