MERHABA

30 4 3
                                    

             Sabah erken kalkmanın insanlara neşe ve enerji verdiğini söyleyen insanlara inanılmaz hayranım. Bana sabah erken kalkıp işe gitmek bana asla enerji vermiyor, verenler de nereden alıyorlar bu enerjinin kaynağını inanın ben de bilemiyorum. Öğrendiğim anda hemen kendime variller dolusu alacağım o enerjiden. Neden mesai saatlerini sabahın nuruna koyarlar da öğleden sonraya ya da hadi bilemediniz saat 13:00' e koymazlar ki? Yüzü gözü şişmiş birinin kendini toparlayamadan işe gitmeye hazırlanması, yetmedi trafiğin içindeki keşmekeşte ne kadar verimli olabileceğini düşünen değerli insanlara en içten sevgilerimi yolladığımı belirtmek isterim.

        Anladığınız üzere gece geç saatlere kadar o film senin bu kitap benim vakit harcayan birinin sabah erken kalkabilmesi bir işkence. Ben bu işkenceyi her sabah ya da her hafta içi yaşıyorum bilinçsiz bir şekilde bilincimi açmaya zorlanarak. Bu kadar sıkıntı yaşarken neden kendimi bir düzene sokamadığımı soranlara ise cevabım net. Gece benim için vazgeçilmez!
    Günün karmaşasının bittiği, doğanın ve insanların dinlenmeye geçtiği saatlerde ben daha dinç oluyorum ve daha mutluyum. Tabi bu benim çalışma saatlerim için çok da geçerli değil. Gün içerisinde içinden çıkamadığım hangi konu varsa, gecenin bir saati buluveriyorum hemen çözümü. Bırakın beni ben gece evden ya da home office çalışayım olmaz mı sorularım hep bir cevapsız kalır ya da mimiklerde çattık yine bu deliye ifadesi asılır kalır.
     Bu arada ben Leyla. Merak etmeyin işsiz güçsüz biri değilim. Çok şükür işim de var gücüm de. Hobi olarak şikayet etmeyi sevdiğimden çoğunlukla şikayet eder dururum kendi kendime, beni dinleme  gafletini gösterecek bir iyi niyet timsali insan gördüm mü hemen akıtıveririm içimde sıkışıp kalan şikayeylerimi. Biliyorum çok sıkıcı geliyor size ama ne yapayım, söylenmeyeyim de içim mi daralsın, bunalıma mı gireyim?
        Yine söylene söylene ofise gittim her zamanki gibi isteksizce ve ayaklarımı sürüyerek. İşimi seviyorum desem kimse de inanmaz bana şimdi ama gerçekten seviyorum çalışmayı, sadece taleplerime uygun cevap verilmesini bekliyorum arada o kadar. Mesai saatlerinin düzenlenmesi oluyor genelde bu talep. Çalıştığım birime girmeden hemen kahve makinesinin çalışıp, çalışmadığını kontrol etmek birincil görev olarak edindiklerimden. Kahve ve aramda inanılmaz bir çekim var ve asla ben buna karşı koyamıyorum. Gergin olduğumu gören çalışma arkadaşlarımın aklına ilk gelen sorulardan biri " Kahve mi bitti?" Hadi bu değilse bile " Makine mi bozuldu?" Tamam bir de " Şu deliye bir kahve verin!" olabilir.
     Kahvemi alıp, masama geçince yine bir zafer kazanmış savaşçı edasındayım, çünkü müdürden önce gelebilmek benim için zor, insanlık için kolay bir detay olabilir. Müdürümüz aslıda sevimli bir beyfendi olmasına rağmen arada farkında olmadan sinirlendirdiğim oluyor malesef. A ben bu arada mühendisim. Hem de elektronik mühendisi. Ne alaka diyeceksiniz ki seviyorum elektronik aletlerle uğraşmayı. Geçmişe dönecek olursak sebebi bizim evdeki bozulan eski Grundig marka radyo olabilir. Evet bozulan bir radyo belki şu anda sizin için sorun olmayabilir ama arkası yarın radyo dizilerininin sıkı takipçisi Leyla için elbette büyük sorun. Ne mi oldu derseniz, tamir edemedim ilginç bir şekilde ve sonunda tamir edilemeyecek hale gelen radyodan sonra neyi yanlış yapmış olabilirim ki sorusu ile buldum gelecekteki mesleğimi gencecik yaşta. Tabi babamın beni uzunca bir süre yeni radyosuna yaklaştırmadığını söylemeden geçemeyeceğim, en azından taksiti bitinceye kadar.
      Bakmayın siz benim anlattıklarıma, seviyorum ben işimi, elektroniği ve bizim büyük patronu. Büyük patron dediğim üniversiteden arkadaşım Salih. Onun şirketinde çalışıyorum arge biriminde.  Torpilli falan da değilim, iyi bir derece ile mezun olunca beni rakip firmalara kaptırmak istemedi ve işverenim olarak mümkün olduğunca beni kendisinden uzakta tutmaya çalışır iş ortamında. Salih'in eşi kankam olur ki herhangi bir yanlış anlama da hemen Yasemin'e yetiştireceğimi düşünür ki sadece üç ya da dört defa olmuştur söylediğim durum. Bence fazla abartıyor Salih ama her neyse.
      Sabah rutinimin içinde hiç olmayacak bir şey oldu ve sevgili patronum beni odasına davet etti. Eminim bir işin içinden çıkamadı ve sorunu benim çözeceğime inandığı için mecbur kaldı yoksa beni sabah kahvesine davet etmiş insanoğlu değildir kendisi.
      Sesinden anladığım kadarı ile gergindi ve önemli bir durum var ki bu saatte beni çekmeyi göze almış Salihciğim. Oldukça sakin adımlarla iki kat üste asansör ile değil de merdivenleri kullanarak çıkmayı tercih ettim. Hadi ama sağlık için hareket etmeliyiz, günde onbin adım atmalıyız değil mi? Hareketlerimin yavaşlığının geçen seferki projede bana reva gördüğü eziyetler ile hiç alakası yok aslında. Ya bir düşüneyim, hmmm evet tamamen onunla  alakası var. Şöyle adım adım ilerleyerek mesafeyi adım ölçüsü olarak hesaplayıp, feete ölçüsüne mi çevirsem İngilizler gibi? Aslında iyi fikirdi ama, çalan telefonum ile yine olağanüstü fikrime ara vermem gerektiğini anlamış oldum. Salih'in sinirli olduğu ve acelesi olduğunu da idrak edebilmiştim bu arada.
     Usulca tıklattığım kapıdan içeri girince kıravatı gevşemiş, gömlek kolları katlanmış, ceketi çıkartılmış bir Salih gördüğümde aldığım mesaj net." Çaresizim! Sana kadar düştüm Leyla!"
     Koltuklardan birine oturup, Salih'in sakinleşip, konuşmasını bekledim.
   " Günaydın Leyla!"
  " Bana günaydın demek için çağırmadığını biliyorum, direk konuya geçsen ve ben de hayır desem de bu durum bitse ha dostum?"
  "Öyle bir durum değil Leyla, ne senin ne de benim hayır diyebileceğimiz bir durum söz konusu bile değil!"
    " Yani sen daha önce hayır, Leyla olmaz dedin ve işe yaramadı mı?"
   " Evet, işe yaramadı ve sen de reddedecek durumda değilsin demek bu Leyla!"
  " Neden reddedemiyorum ki Salih?"
   " Bak, tamam şöyle anlatayım. Şirketteki veri tabanında tüm personelin yetkinlikleri güncel halde tutuluyor ve yeni anlaşmamızda çalışabilecek ve yetki verilebilecek sadece iki kişiye izin veriyor sistem."
   " İyi ya işte iki kişi varmış, diğeri ile daha disiplinli ve koordineli çalışırsın sen şimdi, bana ne ki?"
    " Senin dışındaki diğer kişi benim de zaten benim Leyla!"
   " Sen yap işte, bana ne diyorsun ki!"
   " Leyla bak zor durumdayım, yarın sabah acilen benim Almanya'ya gitmem gerekiyor, kayınbiraderim bu gün ameliyat olacak, onun gitmesi gereken anlaşma öncesi son toplantıya benim gitmem gerek ve benim yarın akşam bulunmam gereken toplantıya senin katılman gerek!"
    " İyi de sen Hasan'ın yerine giderken ben niye senin yerine gidiyorum ki? Ben Hasan'nın yerine Almanya'ya gideyim, sen buradaki işi halletsene daha kolay olur. Bence bu daha mantıklı, hem bana da hava değişikliği olur fena mı?"
   " Onu da düşündüm ama olmaz Leyla, Hasan'ın işinde anlaşma öncesi son toplantı, seni gönderip, Hasan ve ekibinin emeklerini heba edemem, kusura bakma!"
  " Yani senin emeklerini mi heba etsin  bu beceriksiz Leyla? Ne kadar saçma bir gerekçe bu ya?  Açıklaman o kadar saçma ki anlatamam Salih!"
   " Ya bak yanlış anladın sen, senin katılacağın projenin anlaşması yapıldı, imzalar atıldı, son kontroller yapılıp, imalata geçilecek sadece. Ufak bir kaç pürüz varsa da onları sen kolayca görebilirsin.  Dosya burada tüm detayları ile ilgili bilgiler var. Al bu dosyayı,  git evine. Sabah mı akşam mı çalışırsın orası sana kalmış. Yarın akşama bizim şöför seni almaya geldiğinde her türlü hakim olmuş ol projeye. Akşam üretici firmanın sunumu olacak. Sunumda ters olan, yanlış giden bir şey olursa müdahale et sunum ekibine. Genel müdürleri sunumda olmayacak zaten. Sen sorunu sunum sorumlusuna ilet, o halletsin. Mecbur kalmadıkça genel müdür ile iletişime geçme yeterli ben gelinceye kadar.
   " Neden ısrarla genel müdür ile görüşmemem gerekiyor sorabilir miyim? Òzel bir sebebi var mı? Şirket İtalyanlarınmış zaten, benim İtalyan sevmediğimi mi düşünüyorsun Salih?"
  " Of, ya hayır Leyla. Adam şey, nasıl desem, gıcık biraz. Seni sinirlendirmesin istiyorum sadece o kadar. Buraya kadar bir sorun yoksa ben hastaneye gidiyorum, sabah da havaalanına. Var mı sormak istediğin bir şey? Acelem var Leyla"
  " İlginç, bir genel müdürün beni sinirlendirmesini istemiyorsun, şaşkınım, beni bu kadar düşündüğünü bilmezdim, gözlerim yaşardı inan bana. Yok soracağım bir şey, sen git hadi, Yasemin'e de selamlarımı  ve geçmiş olsun dileklerimi ilet, uğrarım ben de bir ara Hasan'a. İyi yolculuklar patron, bu iş bende, merak etme sen!"
   " Ya, tabi, hiç merak etmiyorum zaten Leyla. Söylediklerimi unutma sakın!"
  " Hadi ben evime gideyim, patronumun verdiği işi halledeyim bari!"
     Beni sinirlendirecek bir genel müdür olmadığına adım kadar eminim Salih Bey, sen kim beni düşünmek kim.... Heyyttt kaçın kurasıyım ben. Beni görüştürmekten kaçındığın adam kim öğrenelim bakalım...

Yorumlarınızı bekliyorum arkadaşlar...

SİL BAŞTANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin