HAZRETİ ALİ (RADIYELLÂHÜ ANH)
Resulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'ın amcasının oğlu,
damadı,
dördüncü halife.
Babası Ebû Talib, annesi Kureyş'ten Fâtıma binti Esed (radıyellâhü anhâ) , dedesi Abdulmuttalib'tir.Künyesi Ebu'l Hasan ve Ebû Tûrab (toprağın babası), lâkabı Haydar; ünvanı Emîru'l-Mü'minin'dir. Ayrıca 'Allah'ın Arslanı' ünvanıyla da anılır.
( Ali isminin anlamı :
Yüce,
ulu,
yüksek ,
Onur bakımından en üstün. )Hazreti Ali bin Ebû Tâlib (Radıyellâhü anh) ortaya yakın kısa boylu, koyu esmer tenli, iri siyah gözlü olup sakalı sık ve genişti; yüzü güzeldi, gülümserken dişleri görünürdü. Kendisine Hazreti Peygamber (صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ) tarafından verilen "Ebû Türâb" lakabından başka "el-Murtazâ" ve "Esedullâhi'l-gâlib" gibi lakapları da vardır. Çocukluğunda puta tapmadığı için daha sonraları "Kerremallahu vecheh" dua cümlesiyle anılmıştır.
Onun, İslâm'ın yayılış tarihinde ve Müslümanlar arasındaki ilim, takvâ, ihlâs, samimiyet, fedakârlık, şefkat, kahramanlık ve şecaat gibi yüksek ahlâkî ve insanî vasıflar bakımından müstesna bir mevkie sahip bulunduğunu, Kur'an ve Sünnet'i en iyi bilenlerden biri olduğunu hemen hemen bütün Sünnî kaynaklar ittifakla belirtirler. O aynı zamanda tasavvuf dünyası için de vazgeçilmez bir isim olması sebebiyle İslâm tasavvuf edebiyatında, özellikle Türk kültüründe ayrı bir anlam ve önemle ele alınmıştır.
Hazreti Ali (radıyellâhü anh) küçük yaşından beri Resulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'in yanında büyüdü. On yaşında İslâm'ı kabul ettiği bilinmektedir.
Hazreti Hatice (radıyellâhü anhâ) 'dan sonra müslümanlığı ilk kabul eden odur.Hazreti Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) ile Hazreti Hatice (radıyellâhü anhâ) 'yı bir gün ibadet ederken gören Hazreti Ali (radıyellâhü anh) 'ya Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) şirkin kötülüğünü, tevhidin manasını anlattığında Hazreti Ali (radıyellâhü anh) hemen müslüman olmuştu.
Mekke döneminde her zaman Resulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'in yanındaydı. Kâbe'deki putları kırmasını şöyle anlatır:
"Bir gün Resul-u Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) ile Kâbe'ye gittik. Resul-u Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) omuzuma çıkmak istedi. Kalkmak istediğim zaman kalkamıyacağımı anladı, omuzumdan indi, beni omuzuna çıkardı ve ayağa kalktı. Kendimi istesem ufukları tutacak sanıyordum. Kâbe'nin üzerinde bir put vardı, onu sağdan soldan ittim. Put düştü, parça parça oldu. Resulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'in omuzlarından indim. İkimiz geri döndük."
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 384).Resul-u Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) , en yakın akrabasını uyarmak ve hakkı tebliğ etmek hususunda Allah'u Teâlâ'dan emir alınca onları Safa tepesinde toplayıp ilâhî emirleri tebliğ edince, Kureyş müşrikleri onunla alay etmişti. İkinci toplantıyı yapmasını Hazreti Ali (radıyellâhü anh) 'ya bıraktı, Hazreti Ali (radıyellâhü anh) da bir ziyafet hazırlayarak Haşimoğullarını davet etti.
Resulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) yemekten sonra:
"Ey Abdülmuttaliboğulları, ben özellikle size ve bütün insanlara gönderilmiş bulunuyorum.İçinizden hanginiz benim kardeşim ve dostum olarak bana bey'at edecek" dedi. Yalnız Hazreti Ali (radıyellâhü anh) kalktı ve orada Resulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'e onun istediği sözlerle bey'at etti.Bunun üzerine Resul-u Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) , "Kardeşimsin ve vezirimsin " diyerek Hazreti Ali (radıyellâhü anh) 'yı taltif etti.
(taltif : iltifat etme, lütuf ve iyilik etme)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
✔️HULEFÂ'Yİ RAŞİDİN (Asr-ı Saadet'te ki Yıldızlar⭐)
SpiritualHULEFÂ'Yİ RAŞİDİN (Hulefâ halîfe kelimesinin, râşidîn ise "doğru yolda olan, doğruya ve hakka sımsıkı sarılan, kemale ermiş" anlamındaki râşid kelimesinin çoğuludur.) *ALINTIDIR. İstifade etmek isteyen dilediği gibi istifade edebilir!