YİRMİ İKİ

113 37 231
                                    

Merhabalar Mochilerim, nasılsınız? Ben iyiyim.

Söylemek istediğim bir şey var, bölüme gelen oylar 10'da kalıyor, biliyorsunuz. Ve benim maalesef yapabileceğim bir şey yok, okuyan var ama üzgünüm ki oy verip yorum yapan yok. Oyların bu kadarla kalacağı kesinleşmiş oldu kaç bölümdür. Ve sadece 2 kişi yorum yapıyor.

Derdim okunma falan da değil, sadece okuyorsanız oy verip yorum yapmanız, tek isteğim bu.

İyi okumalar Mochilerim...

Ji Min sade kahvesini yudumlarken masasının üzerinde biriken yığına bakıyordu. Lee Jong-suk ve Park Shin Hye, raşitik kadın, Alexander Ghent ve, artık bir cinayet olarak bakmıyor olsa da, aklını hâlâ meşgul eden şu kaçak yolcu.

Ölüleri hiçbir zaman aklından çıkaramıyordu zaten.

Cesetlerin ardı arkası gelmiyordu. Her birinin anlatacak korkunç hikâyeleri vardı ve hepsi de ilgiyle bekliyordu. Ji Min yeterince derin kazacak olsa hikâyelerinin kemiklerini de ortaya çıkarabilecekti. Aslında toprağı o kadar uzun zamandır kazıyordu ki, gördüğü bütün ölüler toplu mezarda birbirine girmiş iskeletler gibi karışıyorlardı.

Öğlen DNA laboratuarından gelen çağrıyla, insana suçlayarak bakan dosya yığınından bir süreliğine de olsa kaçmaya bahanesi olmuştu. Odasından çıkıp doğru yol aldı.

DNA laboratuarı S253'teydi ve onu çağıran uzman Walter DeGroot adında, solgun yüzlü sarışın bir Hollandalıydı. Adam Ji Min'i ne zaman görse kaçacak delik arıyordu çünkü biliyordu ki, Ji Min ziyarete geldiyse kesin bir DNA profilini almak için gelmiştir ve almadan da gitmeyecektir. Ama bugün dedektifi görür görmez yüzünde kocaman bir gülümseme yayıldı.

"Otoradı çıkarttım," Dedi.

"Şurada asılı."

Otorad, daha doğrusu otoradyogram, DNA parçalarının dizilimini tespit etmek için çekilen röntgen filmine verilen addı. DeGroot kurutmak için astığı filmi indirip dolabına taktı. Tepeden aşağıya doğru inen koyu renkli, paralel çizgiler belirmeye başlamıştı.

"Bu gördüğün, sıralı tekrarların değişken sayılarıdır," Dedi adam.

"Bana verdiğin muhtelif numunenin DNA'sını çıkartıp parçacıkları izole ederek, istediğimiz örneklerle karşılaştırdım. Bunlar genler değil, belirgin bir amaç gözetmeden dizilmiş DNA kesitleri. Ama her biri, kişiye özel karakteristikler göstermeye yeter."

"Peki bu çizgiler nedir? Ne anlama geliyorlar?"

"Soldan başlayarak ilk iki çizgi kontrol amaçlı. Birincisi, muhtelif numunenin göreli pozisyonlarını tahmin etmemize yarayan standart bir DNA merdiveni. İkincisi dört ve beşinci çizgiler de bilinen kaynaklardan alınan örneklerin kendi çizgileri."

"Hangi kaynaklar bunlar?"

"Üçüncüsü, zanlı Jung Cha Min'e ait. Dördüncüsü Dr. Lee Jong-suk'un, beşinci de Bayan Park Shin Hye'ın."

Ji Min beşinci çizgiye baktı. Bunun Park Shin Hye'ın yaratılmasında kullanılan tasarımın şeması olduğunu düşünmek ürkütücüydü. Benzersiz bir insan bireyinin, saç renginden tutun da nasıl kahkaha attığına dek her şeyiyle, bu zincirde indirgenebiliyor olduğunu düşündü. Ama bu otoradda kocasını seven, annesinin ardından yas tutan o kadından eser yoktu ki.

Hepimiz bundan ibaret miydik?

Bir dizi kimyasal halkadan oluşmuş bir kolye. 

Madem öyle ruhumuz, bu çifte sarmalın neresinde duruyordu?

THE APPRENTICE | PARK JIMINHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin