Merhabalar Mochilerim. Nasılsınız?
ÖNEMLİ:
"•••" Bu üç noktanın anlamı, hikayenin bir kısmının Ji Min'in açısından değil, başka birinin açısından anlatılacağına işarettir. O kişiyi de anlarsınız sizler de zaten.
Yani bu "•••" noktalar o hikayenin başlangıcını ve sonunu yapacak. Ondan sonra hikaye geri kaldığı yerden devam edecek. Umarım anlatabilmişimdir.
İyi okumalar Mochilerim...
"Doğru."
"Ama şok tabancası insanı sadece bir iki dakikalığına etkisiz hale getirir," Dedi Namjoon ve sözünün arasına girilmeden hızlıca devam etti:
"Taş çatlasın on dakika. Adamı o halde tutabilmek için birkaç kez şok vermiş olmalı."
"Biz de bu yüzden bakmaya devam edeceğiz şimdi," Dedi Dr. Min. Sonra da ışığı biraz daha aşağı çevirdi.
Aşağı çevrilen ışık dosdoğru Lee Jong-suk'un cinsel organını aydınlatmıştı. Ji Min o ana kadar adamın orasına bakmaktan kaçınmıştı. Bir cesedin cinsel organlarına bakmayı Ji Min her zaman acımasız bir saldırı olarak görmüştü. Işık bu sefer de kurban olarak Lee Jong-suk'u seçmiş, adamın cinsel organını gözler önüne sermişti.
"Aynı izlerden daha da var," Dedi Dr. Min, deriyi ortaya çıkarmak üzere kurumuş bir kan lekesini silerken:
"İşte burada, karın bölgesinin altında."
"Baldırında da var," Dedi Ji Min. Dr. Min kafasını kaldırıp Dedektif Ji Min'e baktı:
"Nerede?"
Ji Min kurbanın sol testisinin altındaki ize işaret etti. Demek Lee Jong-suk korkunç sonla bu şekilde yüz yüze gelmiş, diye düşündü Ji Min. Tamamen uyanık ve kendinde; ancak kılını bile kıpırdatamadan. Kendini koruyamamıştı. Spor salonunda geçirilen onca zaman, şişirilen kaslar, vücudunuz size itaat etmediği sürece hiçbir işe yaramıyordu işte. Sinir sistemini alt üst eden elektrik şoku yüzünden bütün kasları kısa devre olmuş, bütün güçlerini kaybetmişlerdi. Kesilmeden önce bayıltılan bir hayvan gibi çaresiz, yatak odasından salona sürüklenmişti belki de. Sonra da olan biteni görsün diye sırtını duvara verip oturtulmuştu.
Ama şok tabancasının etkisi kısa sürerdi.
Çok geçmeden kasları oynamaya, ellerini yumruk yapıp sıkmaya başlamış olmalıydı. Karısının yaşadığı dehşet dolu anları izlerken duyduğu öfkeyle birlikte vücudu adrenalin hücumuna uğramıştı. Ve bu kez kasları beyninin emirlerine itaat etmeye başlamıştı tabii. Ayağa kalkmaya çalışmış, ancak kucağındaki fincan düşünce kendini ele vermişti.
Şok tabancasıyla bir atış daha ve bir kez daha, tepeden aşağı yuvarlanmış gibi çaresiz, yere yığılmıştı.
Lee Jong-suk'un yüzüne baktı son defa, kapalı gözlerine ve beyninin kaydettiği son görüntüleri hayal etmeye çalıştı:
Kendi bacakları, hareketsiz uzanıyordu önünde. Karısı bej halının üzerinde bağlı, yatıyordu. Ve avcının elinde sıkı sıkıya tuttuğu bıçak sonunu hazırlamak üzere yaklaşıyordu.
•••
Adamların kafese tıkılmış hayvanlar gibi bir aşağı bir yukarı gezindiği sosyal oda hep gürültülü olur. Televizyon bangır bangır bağırır, yukarıdaki hücrelere çıkan metal merdivenin basamakları, inen çıkanlar yüzünden tangırdayıp durur. Her zaman göz önündeyizdir. Güvenlik kameraları her yerdedir; duşlarda, hatta tuvalette bile. Biz burada, kör bir kuyunun içinde debelenip dururken gözler hep üzerimizdedir. Yaptığımız her hareketi görebilirler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE APPRENTICE | PARK JIMIN
FanfictionTelefonu kapattı. Çıkışa ne kadar kaldığını görmek üzere ileri baktı. O esnada gözleri gayri ihtiyari dikiz aynasına takılmıştı. Onunla göz göze gelerek hata etmiş, adamın onu izlemekte olduğunu anlamıştı. Şimdi ikisi de biliyordu; ikisi de anlamışt...