Merhabalar Mochilerim...
Önceki bölümde neden öyle oldu? Hiçbir şey göremiyorum. Ne yorum var, ne de oy. Yok denilecek kadar az, 88 yorum var. Diğer bölümlere göre bu hiçbir şey. Özellikle de ben, daha da merakla okumanızı beklemiştim o bölümü, heyecanla atmıştım bölümü. 🥺
Namjoon'un durumunu ve Karenna Ghent'i merak edeceğinizi düşünmüştüm açıkçası, ve daha birçok şey. Zaten sadece 2-3 kişi okuyup oy veriyor bir süredir...
Lütfen bol bol yorum yapın. 🤧
İyi okumalar Mochilerim...
Ji Min arabasında oturmuş, fandan gelen sıcak havanın da etkisiyle boncuk boncuk terliyordu.
Otopsi odasında yaşadığı ürpertiyi gecenin sıcak dalgası bile uzaklaştıramıyordu. Hasta oluyorum herhalde, diye düşündü şakaklarını ovuştururken. Kaç gündür hiç durmamıştı ve bu, etkisini gösteriyordu eninde sonunda. Şu anda yapmak istediği tek şey yatağa gömülüp bir hafta deliksiz bir uyku çekmekti.
Doğruca eve gitti. İçeri girdikten sonra her zamanki gibi ortalığı kolaçan etti. Bunu yapmazsa akıl sağlığını koruyamayacağından korkuyordu artık. Kapıyı kilitlerken, zinciri yuvasına geçirirken her şeye özenle dikkat ediyordu. Ancak güvenlik prosedürünü tamamlayıp, evdeki bütün dolapları açıp baktıktan sonra çıkarabildi ayakkabılarını ve üstündekileri.
Üstünde yalnızca iç çamaşırları olduğu halde yatağa oturup şakaklarını ovuşturdu. Ecza dolabında ağrı kesici kalmış mıdır, diye merak ediyor ama kalkıp bakmaya mecali kalmadığını hissediyordu.
Aniden kapı çaldı. Ayağa kalkarken nabzı yine yükselmiş, vücudundaki bütün sinirler alarm vermeye başlamıştı.
Misafir beklemiyordu; istemiyordu da.
Kapı yine çaldı. Bu ses sanki sinir uçlarına basıyor gibiydi.
Salona gidip diyafonun düğmesine bastı.
"Evet?" Dedi.
"Benim, Park Iseul. Yukarı gelebilir miyim?"
Bu, duymayı beklediği son sesti. O kadar şaşırmıştı ki bir an cevap veremedi.
"Dedektif Ji Min?" Dedi Iseul.
"Konu neydi Ajan Iseul?"
"Otopsi. Konuşmamız gereken şeyler var."
Dış kapıyı açarken bir yandan da bunu yaptığına pişman olmuştu. Iseul'e güvenmiyordu ama şimdi onu güvenli sığınağına almak üzereydi.
Düşüncesizce düğmeye basmış, karar verilmişti. Artık fikrini değiştiremezdi.
Iseul kapıyı çaldığında üzerine ancak bir bornoz geçirebilmişti.
Vizorun balık gözü merceğinde kadının yüz hatları bozuluyordu. Bütün kilitleri açarken o bozulmuş görüntü zihnine kazınmıştı bile. Oysa hakikat o kadar da tehlikeli değildi. Karşısında duran kadının gözleri yorgun, yüzü ise hiç uyumadan tanık olunmuş onca dehşetle gerilmişti.
Ama Iseul'ün ilk sorusu Ji Min'le ilgili olmuştu.
"Nasıl gidiyor?"
Ji Min bunun altındaki imayı anlamıştı:
İyi gitmiyordu demek.
Göz kulak olunması gereken, parça parça dağılmak üzere olan bir dedektif polis.
"Ben iyiyim." Dedi Ji Min.
"Otopsiden sonra durmadın. Konuşamadık bir türlü."
"Ne konuda?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE APPRENTICE | PARK JIMIN
FanfictionTelefonu kapattı. Çıkışa ne kadar kaldığını görmek üzere ileri baktı. O esnada gözleri gayri ihtiyari dikiz aynasına takılmıştı. Onunla göz göze gelerek hata etmiş, adamın onu izlemekte olduğunu anlamıştı. Şimdi ikisi de biliyordu; ikisi de anlamışt...