Merhaba Mochilerim. Nasılsınız? Ben iyiyim. Dynamite'e bayıldım, Jin'i klipte neredeyse hiç göremesek ve seslerini fazla duyamasakta klipteki renkleri ve müziğin canlılığını fazlasıyla beğendim. Sizler nasıl buldunuz?
İyi okumalar Mochilerim...
"O biliyordu," Dedi Namjoon.
"O orospu çocuğu biliyordu."
Adlî tıbbın arkasındaki otoparkta dikiliyorlardı. Namjoon'un sigarasından ara sıra dumanlar tütüyordu. Otopsi odasının soğuk havasından sonra yaz gecesinin sıcağına sarılmak ne güzeldi. Otopsi masasının keskin muayene ışıklarından kaçıp karanlıkta kaybolmak. Ji Min zayıflığı ortaya çıktığı için utanıyordu; özellikle de bunun Ajan Iseul'ün gözleri önünde meydana gelmesi daha da utanç vericiydi onun için. Kadın en azından düşünceli davranarak bununla ilgili bir yorum yapmamış, ne sempatik ne de alaycı bir ifadeyle yaklaşmayarak her zamanki kayıtsızlığını korumuştu.
"Sperm testini Iseul istedi," Dedi Namjoon:
"Neydi adı?"
"Sıvı preparat."
"Hah, sıvı preparat şeyi işte. Dr. Yoongi henüz tazeyken bakmayacaktı bile. Önce kurumasını bekleyecekti. FBI'dan kadının biri çıkıp doktora ne yapması gerektiğini söylüyor. Sanki tam olarak ne aradığını, tam olarak ne bulacağımızı biliyor gibiydi. Peki nereden anlamış olabilir? Ve de FBI'ın bu vakada ne işi var, Tanrı aşkına?"
"Lee Jong-suk ve karısının geçmişini araştıran sensin Namjoon. FBI'ın çekecek bir şey var mıydı?"
"Yoktu."
"Bulaşmamaları gereken bir şeye bulaşmış olabilirler mi?"
"Öyle konuşuyorsun ki Ji Min, Lee Jong-suk ve Park Shin Hye'lar her şeyi planlamışlar sanki."
"Adam doktordu. Belki de yasa dışı ilaç ticaretine bulaşmıştı. Ve de federal bir tanık vardı işin içinde."
"Adam temiz, karısı da öyle."
"Her şey infaz töreni gibi. Belki de bunun altında böyle bir mesaj var. Boğazını keserek sessiz kalması istenmiş gibi."
"Tanrı aşkına Ji Min, 180 derece döndün resmen. Önce zevk için öldüren sapığın tekidir diye düşünüyordun; şimdi ise komplo teorilerine başladın."
"Iseul'ün neden bu işe karıştığını anlamaya çalışıyorum. FBI bizim işimize burnunu sokmaz genelde. Onlar ayağımızın altında dolaşmazlar, biz onların ayağının altında dolaşmayız, herkes gül gibi geçinip gider. Cerrah Park Chanyeol vakasında onlardan yardım istemedik. Onların davranış bilimleri ünitesi Hollywood'un kıçını yalamaktan bize yardım etmeye vakit bulamazdı zaten. O halde bu vakanın farkı ne? Lee Jong-suk ve Park Shin Hye'ları bu kadar özel kılan ne yani?"
"Aileyle ilgili bir şey bulamadık," Dedi Namjoon, iç çekip devam etti:
"Borçları yok, iflasın eşiğinde değillerdi. Devam eden bir mahkemeleri de yoktu. Haklarında kötü bir şey söyleyecek birisi de çıkmadı."
"Madem öyle, FBI'ın bu ilgisi neden?" Namjoon düşündü:
"Belki de Lee Jong-suk ve eşinin yüksek makamlarda eşi dostu vardı. Birileri adalet için devreye girmiş olabilir."
"Öyle olsa Iseul gelip bize söylemez miydi?"
"Federaller ne zaman bir şey söylemiş ki?"
Ji Min dönüp binaya baktı. Saat neredeyse on iki olacaktı ve Min Yoongi hâlâ binadan ayrılmamıştı. Ji Min otopsi odasından çıkarken, Min Yoongi raporunu yazdırmakla meşgul olduğu için iyi geceler bile dememişti. Ölüler Alemi'nin Kralı için yaşayanlar hiçbir şey ifade etmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE APPRENTICE | PARK JIMIN
FanfictionTelefonu kapattı. Çıkışa ne kadar kaldığını görmek üzere ileri baktı. O esnada gözleri gayri ihtiyari dikiz aynasına takılmıştı. Onunla göz göze gelerek hata etmiş, adamın onu izlemekte olduğunu anlamıştı. Şimdi ikisi de biliyordu; ikisi de anlamışt...