" Bir... iki ... üç başlıyoruz!"
4. Ders oyunculuktaki büyük sınıfların yanına gitmiştik. Bu dersten sonra bizim de onlar gibi olmamızı isteyeceklerinden adım gibi eminim.
"Ah zavallı kedicik çok üşümüş. Ehuohuehuohu"
Adnan öğretmen kulağıma fısıldadı:
"Gördün mü ne kadar gercekci olduklarını? Sizin de öyle olmanız, onlara benzemeniz icin getirdik sizi buraya. Örnek alsan iyi olur."
Gözlerimi devirdim. " Hadi canım sen ciddi misin?! Ben de buraya panda kovalamaya geldiğimizi sanmıştım." Kızgın bakıslarını fırlatarak izlemeye devam etti.
Gerçekçilik mi? Bu mu gerçekçilik? Ulan kız ağlıycam diye bir taraflarını yırtıyor, bunlar da bize gerçekçilik diyor. Asıl gerçekçilik nedir bilir misiniz? O kediyi eve alıp şöminenin yanına koymak değildir. Sonuçta anamız babamız görse kediyle birlikte bizi evden atar. Asıl gerçekçilik onu hırkanın içine sokup tehlikelere karşı koruyacak bir yer yaptıktan sonra oraya bırakıp her fırsatta onu beslemektir. Bunu herkes yapabilir. Ama herkesin anası babası o kediyi içeri aldırmaz.
Örnek tiyatrodan çıktığımızda yaptığım eleştirilerle Kevser'in kafasını şişirdim. Ama en sonunda onu da kendimle hemfikir yapmıştım. Öğle arasında olduğumuz için bir kafeye girip tıkınmaya başladık. Bu süreç içerisinde dünden beri kafamdan çıkmayan orospu çocuğunu ona anlattım. Orospu çocuğu evet çünkü o da bana fahişe demişti.
"Seni bu kadar durgunlaştıran kişi oysa gidip onu bulmalısın çünkü bütün çatlaklığın yok olmuş durumda Esra."
"Dalga geçmeyi kes Kevser. Daha adını bilmiyorum çocuğun!"
"İşte tam da bu! Bu yüzden onu bulmalısın. İsmini bile bilmiyorsun ama öğrenebilirsin."
"Ya sen ciddi misin? Kim bilir kaç kişiyle tesadüfen konuşmuşuzdur. Ama peşinden gittik mi? Hayır. Bunun ne farkı var?"
"O konuda haklısın belki ama tesadüfen konuşup seni durgunlaştırmayı başaran ilk kişi olduğunu düşünüyorum."
Haklıydı. Peki ama neden bu kadar kafa yormuştum bu olaya? Siyah ve beyaz hakkında kurduğu o cümle yüzunden mi?
"Sence nasıl bir ismi vardır?" Simitçi sokağından geçerken yönelttiğim bu cümleye Kevser hazırlıksız yakalanmıştı. Elindeki simiti koparmaya devam edip " Bilmem. Tipi nasıldı? Anlatırsan tahmin yürütebilirim." Dedi.
"Tiple ismin ne alakası var Kevser?" Deyip gözlerimi devirdim. "Bi kere de uzatmayıp söylesen ne olur.?"
"Ya işte saçları uzun ve kumraldı. Taranmamış gibi duruyordu. Yüzü çok sert ve kaba ifadeliydi. Sanki herşeyi boşvermiş de kimseyi takmıyormuş gibi boş bakıyordu. Ama kaşlarının gözleriyle uyumu öfkeli olduğunu belli ediyordu."
"Gerizekalı! Sana tipinden bahset dedim ayrıntılı anlat demedim."
"Of tamam be. İşte upuzun boylu yüz hatları çok güzel mor kapşonlu ve siyah pantolon giymişti. Öyle işte."
"Bence bir köylü ismi değildir ama ilkel isimler olabilir yine de.. Hmm.. Ali , Mehmet, Deniz, Berkay, Eren, Semih, Can, Eser .. bunlardan biri olabilir."
"Öncelikle Eser Ali ve Deniz isimleri tipine hiç uymuyor. Ama diğerlerinden biri olabilir."
Yol boyunca o çocuğun ismini düşünüp durmuştum. Birden koşarak gelen ayak sesleri duyduk. Önümden fırlayarak koşan çocuğun arkasından polisler geliyordu. Çocuğun mor kapşonlusu siyah pantolonu ve uzun saçı derken...
"Kevser! Kevserr!"
"Ne var be?"
"Şu kaçan çocuk... O!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Öldürmeye Geldim - I Came For Killing
ChickLitSiyah ve Beyaz tüm renklerden daha soyut daha "farklı" değil mi sizce de ? 'Onlar' gibi..