"Jimin, tatlım kalk hadi, kahvaltı hazır."
"Jungkook?.."
"Jungkook yok oğlum kalk hadi."
"Sensin ya, beni bir daha öpsene."
"Daewon bu bozuldu yine kaldır şunu."
"Jimin Jungkook kapıda seni bekliyor!"
Başımın yanı ucunda bağıran Daewon ile güzel uykumdan uyandım. Yatağın yanında olan kardeşime tekmeler savuşturdum. Uyku mahmurluğu ile yüzümü sıvazladım. "Bir daha şöyle şeyler deme aptal."
"Ne yaparsın?"
"Ağzına peynir sokarım."
Daewon peyniri hiç sevmezdi, hatta masada ona en uzak yerde dururdu her zaman. Tehdidimi hafife almış olacak ki bana orta parmak çekip odamdan gitmişti. Kocaman bir dilim ağzına sokacaktım onun. Yatağımda gerindim ve aklıma dolan anılarla gülümsedim. Beni öpmüştü... Bunları düşünürken yatakta debelenip durmuştum. Yastığa kendimi gömüp aptalca gülüyordum.
Yatağımdan kalktım ve yüzümü yıkayıp mutfağa indim. Yerime oturdum ve yanımda duran kardeşime sinsice baktım. Onun savunmasız halini yakalayıp peyniri ağzına sokacaktım. Herkes kahvaltıya odaklanmıştı ve babam bana sırıtarak bakıyordu. "Neden bana öyle bakıyorsun baba?"
"Dün seninkini her zaman gittiğimiz kafede gördüm." içtiğim portakal suyu resmen beynime doğru fışkırmıştı. Evdeki herkes Jungkook'u sevdiğimi biliyordu. Canım (!) kardeşim tüm ev halkına duyurmuştu. "Seninki deyip durma baba, daha sevgili bile değiliz."
"Seni yıkık." demiş ve ağzı on metre açılana kadar gülmüştü. Bende bunu fırsat bilip ağzına peyniri tıkamıştım. "Beni hafife alma Daewon." o tuvalete giderken bende arkasından kahkaha atmıştım.
"Tatlım dün kıyafetleri sendeydi, neden kıyafetlerini sana verdi?"
"Dün çocuklarla birbirimize su atıyorduk ama Tae ve Chanyeol dozunu kaçırıp bir kova dolusu suyu üstüme boca etti. Sonra ben Jisung'dan kıyafet almaya gidecekken Jungkook'u gördüm o da kıyafetlerini verdi."
"Eğer Jungkook ile sevgili olmazsanız, Daewon'a ver onunla sevgili olsun. O çocukla tanışmak istiyorum."
"Baba!"
☕︎
Bana bir ömür gibi gelen ama aslında daha onuncu dakikasında olduğumuz kimya dersindeydim. Dakikalar, adeta bin kişilik okulda kantin sırasında beklemekten daha yavaş akıyordu. Daha otuz dakikamızın kaldığını görünce uyumaya karar verdim.
Bir süre sonra Chanyeol'ün beni dürtmesiyle huzurlu uykumdan uyandım. "Jimin zil çaldı, hadi git." ayağımın ucunda olan poşeti aldım ve ayağa kalktım. Kendime gelmek için hafifçe yanaklarımı tokatlayıp su içtim. Yeol arkamdan omuzlarımı sıkıp 'hadi sen yaparsın' , 'çok heyecan yapma' gibi cümleler söylüyordu. Tae'de başımı okşayıp saçlarıma öpücük bırakmıştı.
İki elimle sıkıca tuttum poşeti ve karşı sınıfa ilerlemeye başladım. Beş - altı adımlık mesafe olan sınıfın kapısında durup Jungkook'u aradım. Bir sıranın üstünde oturuyordu ve diğer sıralarda da arkadaşları vardı. Beni görmüş ve hemen yanıma gelmişti. "Jimin?"
"Şeyleri, kıyafetlerini vermek için gelmiştim." elimdeki poşeti Jungkook'un eline bıraktım. "Tekrar teşekkür ederim." elini ensesine götürdü ve tavşan dişlerini çıkartarak gülümsedi. "Rica ederim. Aslında vermene gerek yoktu.."
"Senin kıyafetlerin tabii ki vermeliydim. Her neyse, ben şimdi şey yapıyım gideyim, görüşürüz." dediğim gibi arkama bile bakmadan sınıfa doğru gitmiştim. Giderken Jungkook'un, "Kıyafetleri yıkamış ya!" dediğini duymuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝑎𝑛 𝑜𝑟𝑑𝑖𝑛𝑎𝑟𝑦 𝑙𝑜𝑣𝑒 𝑠𝑡𝑜𝑟𝑦
Fanfiction"Benim hakkımda neler söylüyorsun ailene?" "Yani şey günümü anlatıyorum ve işte sende varsın ya ondan şey ettiler." "Ney ettiler?" "Şey ettiler işte, of Jungkook, sus." "Sustur beni o zaman." "N-ne diyorsun?" "Sustur diyorum." ... Birbirlerini seven...