Söylemek istediğim bir şey var, hikayeyi okuduktan sonra hak ediyorsam Vote verin bu benim için gerçekten önemli ve emek harcayarak yazdım. Ayrıca eleştiriye açığım okuduysanız beğenseniz de beğenmeseniz de yorum yapın. Lütfen. Yorum çok önemli...
Tam bir aydır Amerika’daki sanat okuluna gitmek istiyordum. Ve bugün katılma hakkı kazanmışım! Orada binlerce insanla tanışacağım, farklı ülkelerden, yepyeni insanlarla. Ayrıca sonunda resim yeteneğimi çoğu insana gösterebilecek, ünlü bir ressam olma şansını yakalayacağım, yani belki. Hayallerimizden vazgeçmemeliyiz. Size kendimden bahsedeyim. Ben Defne, on yedi yaşındayım. Annem, babam ve Melek her şeyim. Melek, benim arkadaşım. Tam on senedir hem de. Annem ve babam her zaman iyiliğimi istedi, Amerika’ya gittiğimde elbette onları özleyeceğim ama resim benim her şeyim, mutluluğum. Bu okul sadece resim değil, müzik vb. her türlü sanat eğitimi veriyor. Katılma hakkını nasıl kazandığımı anlatacağım. Okulu birkaç arkadaşımdan duydum aslında. Hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Hatta onlar o okulda okumayı çok isterken, ben gereksiz olduğunu düşünüyordum. ‘’Sıradan bir okul işte.’’Diyordum hep. Öyle düşünüyordum çünkü daha hiçbir bilgim yoktu. İnternet sayesinde araştırdım, okul gerçekten mükemmelmiş. Ücreti aylık iki bin dolarmış. Ancak biz o kadar zengin değildik ki. Amerika’ya gitmek desen... Mümkün değil. Günler boyunca üzüldüm, ta ki bir yarışma olduğunu duyana kadar. Yarışma için eğitim almak istediğimiz sanat dalını seçiyorduk. Örneğin resim için yaptığımız bir resmi atıyorduk. Müzik için kendi yazıp, bestelediğimiz şarkıyı. Dünya’nın dört bir yanından insanlar katılacaktı. Kazanma şansım yok diyebilecek kadar azdı. Annem bana inanıyordu. Babam da. Güneş -kardeşim- zaten hep beni destekledi. Resim konusu Dünya Barışıydı. Ben de, binlerce kez düşündüm. Tüm resim yeteneğime bir de düşüncelerimi ekledim. Övünmeyi pek sevmesem de, gerçekten mükemmel olmuştu. Resmimi, siteye gönderdim. Yani fotoğrafını. Halk oylaması da yapılacaktı, jüri de vardı. Ve resmim seçilmiş. Sevinçten ölüyordum. Türkiye’den sadece iki öğrenci kazanabilecekti ve ben kazanmıştım! Çok mutluydum o an. Sanırım Dünyadaki en şanslı insandım. Annemi ve babamı da özleyeceğim elbet ama zaten yaz tatillerinde Türkiye’de olacağım. Orada farklı ülkelerden insanlarla tanışacaktım. Ve tabii ki öğrencilerin İngilizce bilmesi gerekiyordu. İngilizce biliyorum ve bu benim için mükemmel bir şeydi. Akşam, annem ve babam ile havalimanına gittik. Beni bıraktıktan sonra gittiler. Üzerimde bir elbise vardı, çizdiğim resimlerden oluşuyordu aslında deseni. Özel olarak tasarlanmıştı. Birkaç saat sonra, Amerika’daydım! Okula gelince, beni zaten tanıyorlardı, kalacağım odaya çıktım. Mor bir ranza, yanında iki dolap, bir kitaplık, çalışma masası bir de komodin vardı. Odaya geldikten birkaç dakika sonra, bir kız geldi. Yüzünden Koreli, Japon veya Çinli olabileceğini anladım. Gözleri kahverengiydi, saçları ise siyahtı ve örmüştü. Kırmızı bir tişört ve beyaz bir şort giymişti. Onunla konuşmak istedim, çok heyecanlıydım çünkü farklı bir dilde, farklı bir ulustan biriyle konuşuyordum.
‘’ Selam, adın ne?’’ Diye seslendim.
‘’Ben Haruna, sen?’’ Dedi. Ses tonundan çok neşeli birisi olduğunu anladım ama sanki biraz da çekingendi. Kendi adımı söyledim. Daha sonra ona nereden olduğunu sordum. ‘’Japonya.’’ Diye seslendi. ‘’ Ben de Türkiye’denim.’’ Dedim. Gülümsedi. ‘’Harika, oda arkadaşıyız. Ben okulu gezmek, diğer insanları görmek istiyorum. İstiyorsan sen de gel’’ dedi. Kabul ettim tabii ki. Daha sonra zaten, kendimizi tanıtmak için bir sınıfa çağrıldık. Burada, adımızı, nereden geldiğimizi, yaşımızı ve hangi sanat için geldiğimizi söylüyorduk ve hayalimizi. Acaba Türkiye’den kim gelmişti? Çok merak ediyordum. İlk önce mavi gözlü, siyah saçlı bir çocuk kalktı. Konuşmaya başladı. ‘’Ben Okyanus. Türkiye’den geldim. On dokuz yaşındayım. Müziği seviyorum. ’’ Dedi. ‘’Hayalin nedir, Okyanus?’’ Dedi bir kadın. Sanırım öğretmenlerden birisiydi. ‘’Benim hayalim, bir müzik grubu kurmak ve Dünya’nın en iyi gruplarından olmak.’’ Komik geldi, ama kimsenin hayalleriyle dalga geçilemez. Daha sonra Almanya’dan Thrisa kalktı. Konuştu. İyi bir kıza benziyordu. Aric de Almanya’dandı. Daha sonra zaten Amerika’da yaşayan iki öğrenci Blanie ve Gervase konuştu. İtalya’dan Bruna ve Carlo. Hindistan’dan Marisha ve Amitabh. İsveç… Kajsa ve Hjalmar. Kore’den Danbi ve Shin. Japonya’dan Haruna ve Hideaki. Evet. Bunlardı. Müzik sınıfında, Thrisa, Okyanus, Amitabh, Bruna ve Marisha vardı. Resimde ise ben hariç, Blanie, Carlo, Aric , Gervase ve Haruna vardı. Tiyatro için ise gelenler, Hideaki, Danbi, Shin, Kajsa, Hjalmar’dı. En küçüğümüz on üç yaşında olan Shindi. Sınıflara gittik. Yani biz atölyeye gittik. Sarışın, yeşil gözlü bir kadın geldi. Siyah bir elbisesi, kırmızı ceketi vardı. ‘’Selam çocuklar, ben Lizzy Brown. Bu sene birlikte çalışacağız. Umarım, güzel geçer. Hepinizin mükemmel bir resim yeteneği var, yarışmayı kazandınız. Tebrikler.’’ Bayan Brown konuşmasını bitirdi. Herkes mutluydu, ben de. Mutlu olmamak elde değildi ki zaten. Hepimiz onu çok sevdik. İyi bir insandı. Yani, öyle bulduk. Gün boyunca, sene içinde neler yapacağımızı konuştuk, okulu gezdik, öğle arası yemek yiyeceğimiz yemekhaneyi gördük. Okul bayağı bir lükstü ve bu sadece yarışmayı kazanıp gelenlere ayrılmış özel binaydı. Hepimiz, tanıştık. Diğer sınıflardakiler ile de. Hepsinin bir hedefi var. Okyanus buradaki -ben hariç- tek Türktü. Haruna ise oda arkadaşım. Bunlar ilk tanıdıklarımdı. Okuldaki ilk günüm kesinlikle muhteşemdi. Akşam, yatağa gittim. Ranzanın üstünde ben yatıyordum. Haruna’ya ‘’İyi akşamlar:’’ Diye seslendim ancak çoktan uykuya dalmıştı. Mutluydum, fazlasıyla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayallerimdeki Okul
Teen FictionDefne, hayali Amerika'daki sanat okuluna gitmek olan bir Türk gencidir. Bir gün düzenlenen yarışma ile okula gitmeye hak kazanır. Resmi çok sever, büyük bir yeteneği vardır. Amerika Birleşik Devletleri'ne gider ve farklı ülkelerden gelen öğrenciler...