"cruel and beautiful world."

538 54 38
                                    

Karşısında duran manzaraya içtenlikle baktı. Bir ömür boyu bu uyuyan kızı izleyebilirdi. O kadar saf, o kadar narin uyuyorduki bi süre gözlerini ondan alamadı. Bu talihsiz hayatında sahip olduğu tek güzel şey olduğunu bir kez daha anımsadı. Elinde tuttuğu oltayı dahada sıkarak yanına doğru ilerleyip çömeldi. Bir elini omzuna koydu. Üşümüştü. Onun üşümesine tahammül
edemezdi. Hemen sarıp sarmalamak isterdi onu, her zaman ki gibi.

"Mikasa." diye seslendi ağzından düşürmediği isimle. Uyanmadığını fark ettiğinde tekrar yineledi. Hala uyanmamıştı. Derin bir uykuda olduğunu düşünüp omzundaki elini hareket ettirdi. "Mikasa, uyan." içi geçen genç kız yavaşça kırpıştırarak açtı gözlerini. Hala uyku sersemi ifade vardı yüzünde. Bayık bakan siyah gözleri, hafif aralık dudaklarıyla oldukça tatlı görünüyordu bu haliyle. "Uyan, üşütüceksin." görüntü netleştiğinde önce nerede olduğunu anlamadı Mikasa. Etrafına bakındı. Çevreleri dev dağlar ve yeşillikle örtülüydü. Akan ırmağın şırıltılı sesi ve uçuşan serçelerin cıvıltılı sesleri dolduruyordu kulakları. Hemen yanı başında duran kolun sahibine baktı.

"Eren.. Ha? Neredeyim?" diye mırıldandı. "Uyuya mı kalmışım?" Eren kalkıp elindeki odunları toplamaya başladı.
"Çok yoruldun sanırım."
"Sanki, çok uzun bir rüyadan uyanmış gibiyim." esneyerek kelimeleri ağzında yutmuştu Mikasa. Ağzına götürdüğü eline baktığında parmaklarında sarılı bir şey hissetti. Yeşil renkli bir çember? Elini çevirip parmaklarına bakmaya başladı. Yüzük müydü bu? Yaşanan anılar gözünün önünden film şeridi gibi geçmişti bir anda Mikasa'nın. O anın etkisiyle ağzından şaşırdığını gösteren bir "Huh?" çıktı. Bakışlarını sevdiği adama çevirdiğinde mutluluğu yüzünden okunuyordu Erenin. Konuşurken gülümsüyor, gününün nasıl geçtiğinden bahsediyordu. Onu uzun zamandır bu kadar mutlu görmemişti.

Her şey dünyayı terk edip kendi dünyalarında kendilerini mutlu etmek için değil miydi? Bunun için kaçmamışlar mıydı?

"Bugün başka bir iş daha yapmalıyım, büyük bir balık tuttuk." gülen gözlerini Mikasaya çevirdiğinde gülümseyen ifadesi yerini şaşkınlığa bırakmıştı.

"Mikasa, neden ağlıyorsun?" o söyleyene kadar gözlerinden süzülen yaşları fark edememişti Mikasa. Elini yanağına getirdi. Ağlıyordu. Nedenini bilmediği bir şekilde.

"Hah, neden mi?.. Sanki burada olmamam gerekiyormuşçasına bir his var içimde." diye mırıldanmıştı göz yaşlarını silerken. Bunları duyduktan
sonra bakışları derinleşmişti Eren'in.
"Yani, bu konuda bir şey yapamam."
"Ne?"
"Çünkü biz her şeyi ardımızda bırakıp kaçtık. 'Senin kalan 4 seneni mutlu bir şekilde yaşayalım. Yalnızca, sen ve ben.' Bana böyle söylemiştin, Mikasa."

Avuçlarını birbirine bastırdı Mikasa. Şimdi her şeyi daha net hatırlıyordu. Gülümseyerek yanıt verdi. "Evet."

Yavaşça yerinden kalktı. Her zaman yaptığı gibi, sessizce sevdiği insanın kolları arasına geldi. Başını omzuna koyup kokusunu içine çekti.
Sıcak temas onların sevdiği tek iletişim şekliydi. Diğer çiftler gibi sürekli konuşmaz, bir konuyu tartışmazlardı. Sadece sessizce birbirlerini izler, bakışarak ve sarılarak anlaşırlardı. Onların iletişim şekilleri buydu. Birbirini çok seviyor olmanın getirdiği güven ve huzuru onlar böyle aktarıyordu birbirine.

"Özür dilerim. Bu konu hakkında konuşmayacağıma söz vermiştim." diye mırıldandı. Bedenine sarılan kolları hissettiğinde aklına gelen cümleleri sıraladı Eren. Bu onun canını yaksada söylemek zorunda hissetti kendini. Bu asla istemediği bir şey olsa da değer verdiği insanın mutluluğu için kendi bencilce isteklerini görmezden gelmesi gerektiğini biliyordu.

"just the two of us." | eremika | auHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin