"home is where your heart is."

598 54 108
                                    

Zaman su gibi hızla akıyordu. Birlikte aylar geçirmiş, Mikasa ilk çocuğunu kucağına almıştı. Eren başını okşadığı minik bebeğe "Carla" adını verdi.

Carla. Annesi gibi "özgür kadın" anlamına gelen bir isime sahipti kızıda.

Zaman geçtikçe Eren içini gıdıklayan güzel duyguyu dibine kadar hissetmişti, artık bir babaydı, sorumlulukları artmıştı ve bu onu filmin sonunu düşünmekten alı koyuyordu. Artık bir değil, iki cana sahipti. Yumuşak bakışlarını kucağında kızını sevgiyle seyreden sevdiği kadına çevirdi. O her zaman bir anne, bir ev olmuştu onun için. Şimdi ise gerçekten bir anne olmuştu. Geleceği düşündü Eren. Günün birinde onlardan önce ölecekti ve geride çocuğuyla birlikte bi başına kalmış bir Mikasa bırakacaktı. Bu düşünceyi hemen kafasından def etmek istedi. Anın tadını çıkarmak istedi ama karanlık kaderi buna izin vermiyor, onu gittikçe içine çekiyordu.

Her şeyin tadını çıkarıyorlardı fakat ölümün bir gün kapılarını çalacağı gerçeği tüm duygularını yarım bırakıyordu. Her duyguyu yarım, buruk hissediyorlardı. Gerçeklikten daha ne kadar kaçabilirlerdi. Takvimleri takip ediyordu Eren. Bugün takvimine bir çizik daha attı. Acaba ne zaman, nasıl bir şekilde ölecekti? Ani şekilde hızlı bir ölüm mü olacaktı? Ya da yavaş ve acı dolu bir ölüm mü?

'Şu an olduğu gibi..' diye geçirdi içinden Eren. Günler geçtikçe zaman hızla birbirini kovaladıkça Eren ailesinin parçası olan iki insanada doya doya son kez baktı. 3 yıl daha geçmişti. Kırlarda pembe dantelli elbisesi ile oturan saçları uzamış bir Mikasa, onun yanına beyaz uzun eteğiyle koşuşturarak gelen, boynunda kırmızı atkısıyla adeta bir meleği andıran uzun simsiyah saçlı bir kız. Ellerinde annesinden öğrenerek yaptığı mor çiçeklerle dolu bir taç tutarak annesine doğru koşmuş, onu annesinin saçlarına takmıştı. Mikasa kızını gülümseyerek kendine doğru çekmiş ve yanaklarına öpücük kondurarak ilerde onlara doğru gelen Eren'e çevirmişlerdi bakışlarını. Minik kız siyah gözlerini babasına doğru çevirmiş ve neşeyle ciyaklayarak babasının kucağına atlamıştı. Eren bir baba olarak kızıyla çok ilgiliydi, bir dediğini eksik etmiyordu. Mikasa disiplinli mizacı gereği zaman zaman onu bu kadar şımartmasına kızsada pek bir şey demiyordu. Kızıyla kalan son zamanlarını güzelce mutlu bir şekilde geçirmelerini istiyordu. Derince bir nefes alarak huzurlu bakışlarla ikisini izledi. Eren Carla'nın eline kanadı kırık bir güvercini vermiş, ona nasıl davranması gerektiğini öğretiyor, birlikte yem veriyorlardı.

Geçen zamanın ağırlığı yüzlerine dahada çok çarparken Mikasa içine yerleşen korkuyu yaklaşan zaman ile birlikte dahada fazla hissediyordu. Günler birbirini takip ettikçe zamanla Erenin saçları yeniden uzamış omuzlarını geçmişti. Mikasa saçlarına son bir dokunuş yaparak yeniden kesmişti. Kızının uzayan saçlarınıda tararken arkasından gelip sarılan Erense Mikasa'nın uzayıp serpilen saçlarına doya doya dokunuyor, son kez parmaklarını saç tutamları arasında gezdirip beline doladığı kollarıyla kendine doğru çekmiş kokusunu ciğerlerine çekiyordu. Mikasa beline dolanan kollar ile elinde tuttuğu tarağı bırakıp arkasını döndü.

Yeşil irisleri çaresizlikle kaplı olan bu adamı bir kez daha tüm kalbiyle sevdiğini hissetti.

O gidecekti. Bunu biliyordu ama bir daha hiç kimse onun yerini alamazdı. Ona bir ev veren, yaşamayıda sevmeyide öğreten bu adamı asla unutamazdı.

Ona bir hayat borçluydu, her şeyini borçluydu. Minnet duyuyordu ona. Birbirlerinin hayatlarını kurtarmışlardı, defalarca kez. Daha bir çocukken ikiside birbirini hayata bağlamıştı. Mikasa için Eren her şey demekti ve hayatına başka kim girerse girsin hiç kimseyi Ereni sevdiği gibi sevemeyecekti. Bir insan birini sever ama herkesi ailesi gibi göremez. Aile başkadır. Bu yüzden o gittikten sonra ölene kadar bekar kalacaktı. Hayata tutunmasını sağlayan tek şey Eren'in anıları ve kızıydı. İkisinden kalan tek parçaları.

"just the two of us." | eremika | auHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin