Gün yeni doğmuştu, kararmış bulutlar güneşi sarmasa da gök henüz maviliğini gösteremiyordu, kırık ama parlak ışıkla açıyordu çiçekler ve kuşlar ötüyordu sürekli, ısınıyordu da demek ki kollarını üfelemeyi kesmişti. Louis sabaha kadar cidden de bahçede oturup uyumadığı için bunun bir diriliş olduğunu çok iyi anlamıştı. Güneş geldiğinde, kara bulutlar olsa da olmasa da açıyordu çiçekler. Diriliş temiz bir gök değil güneşti. Kara bulutlar olsa da olmasa da açıyorlardı.
Saçları dağılmıştı, bir kısmı alnına dökülüyor, bir kısmı da düzensizce arkaya doğru taranmaktan diken diken olmuş halde; gözlerinin altı çökmüş; dudakları kurumuş ince bir çizgi halini almıştı. Louis halen üzerinde aynı kıyafetlerle ayaklarının dibinde Gladiolus ile masadaki sarı laleleri izliyor arada bir bahçeye göz atıyordu. Yüzünde hiçbir mimik yoktu. Bütün gece annesini ve kardeşlerini düşünmüştü, onlar yokken nasıl mutlu olabileceğini, evde hissedebileceğini. Büyükannesi olsa ne derdi ona? Kızar mıydı? Ailesinin yasını tutarken nasıl Harry gibi birisini kendisine ve kendisini de ona bağlamıştı, bu nasıl bir saygısızlıktı? Daha kaç gün olmuştu? O toprak halen taze taze ölüm kokuyordu. Gerçi kokmasa da Louis o kokuyu hep duyacağı için bir şey değişmezdi. Burası, bu çiçeklerle dolu bahçe de Louis'nin mezarıydı çünkü. Yaşıyor olması mezarda olduğu gerçeğini değiştirmezdi. Gözlerine inen perde sonsuza kadar orada olacaktı, ne kadar gülerse gülsün eskiden daha koyuydu gözlerindeki mavi bunu biliyordu. Bu bulutlardan onun gözlerinde de vardı.
Çiçekler açabiliyordu ama. Gördüğü bu değil miydi tam olarak?
Derin nefesler aldı, Gladiolus da gözlerini kırpmamıştı tüm gece, dayanamayıp oturduğu çardaktan kendisini yere attı Louis, her yeri ağrıyordu, sırtını çardağa yasladı, Gladiolus'u okşamya başladı. Uzun süre yaptı bunu. Hava asla tam olarak açmadığı için saati de kestiremiyordu. Başı ağrıyor, gözleri yanıyordu, bacaklarını kendisine çekti bir kolunu dizlerine yasladı.
Harry buna kırılmış olabilir miydi gerçekten? Louis'nin ona rağmen açamaması, soldurmuş olabilir miydi onu? Nefes alamadı bir an, hemen yanındaki gül fidelerine baktı. Asla bir gül olamamıştı, Louis açamıyordu, o hep gonca olarak kalacaktı. Ve gerek de yoktu, Louis'nin Harry'nin ışığını boşa harcamasına.
Ağlayamıyordu bile, kalbi resmen kurumuştu. Gözlerini kapattı ve dinledi sonbahar kuşlarının kuru yaprakları eşeleyiş sesini, arkasındaki yoldan geçen bir iki araba sesini ve uzaklarda sürüklenen market arabasının sesini.
Bunları duysa hatta hissetse de algıları kapanmıştı aslında. Annesini görüyor gibi oluyordu bazen. Ellerini tutuyordu Harry'nin. Kuru ve sert rüzgar üzerinden geçiyordu. Oldukça sararmış çimler arasında oturuyor bambaşka şeyler yaşıyordu. Kara bulutlardan tane tane damlamaya başlayan suyu göz yaşı bile sanmıştı. Sonunda ağladım diyordu, sonunda. İçinde korkunç bir yangın var, Louis onu söndürmek istiyor. Gözlerinden aksaydı o damlalar sönerdi, kül olurdu kalbi ve böylece yeniden doğabilirdi ama yapamıyordu. Sönmüyordu.
Martha beşte altıda kalkardı hep ve Harry de alışmıştı buna, kahvaltılarını yapmışlardı çoktan, sekiz olmak üzereydi, camdaki minik tık tıkları dinliyorlardı. Saçlarını topuz yaptı, üzerine bir şeyler ararken halen pijamalarla duruyordu.
"Ben yerini hazırlayıp geliyorum. Birer bardak çay için ısrar eden bulutları kırmak hoş olmaz değil mi?"
Kadın Harry'e dikkatle baktı. Dün geldiğinde önceki iki güne göre oldukça hafiflemiş görünüyordu. Sarı laleler aldığını söylemişti akşam.
Kapıyı açtığında hafif ama soğuk esen rüzgarlar karşılaştı, yüzüne çarpmıştı bu soğuk, yanaklarını şişirdi. Sonra da beklemeden minderlerin üzerini temizledi, şemsiyeyi açtı. Tertemiz bir gün başlıyordu, karanlık olması pek eksiltmiyordu güzelliğini. Alt dudağını ısırarak heyecanla yan bahçeye baktı, ne bekliyordu kendisi de bilmiyordu ama bahçenin en uzak köşesinde, oturduğu yerde uyuyan bir adam görmeyi kesinlikle beklemiyordu. Başta anlamsızca ona baktı, Louis orada ne yapıyordu? Hava oldukça soğuktu oysa sadece üzerindeki günlük kıyafetlerle yerde oturmuş hatta durun uyuyordu!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rosebud / LS
أدب الهواةLouis, Harry'e hep kırmızı goncalar verirdi. Harry ise ondan hep kırmızı gül beklerdi.