Uykumdan birinin beni dürtmesiyle uyandım. Karşımda biyolojik ikizim duruyordu.
"Efendim." dedim uyumaktan çatallaşmış sesle.
"Akşam yemeği yiyeceğiz. Hadi gel." dedi mesafeli sesiyle. Doğrulduğumda o da odadan çıkmıştı. Salak değilim. Bu hallerinin Özge'den dolayı olduğunu anladım. Zaten iyi birisine benzemiyordu. Bu yüzden benim de onun gibi olabileceğimi zannediyorlar. Çok önyargılı davranmadıkları takdirde bu davranışlara katlanabilirim.
Odamda ki banyoda yüzümü yıkayıp üstümü değiştirmeden aşağı indim. Seslerin geldiği odaya girdim. Yemek odasındaydık. Hemen boş olan Ege'nin yanına oturdum. Selim Bey yemeğe başlayınca biz de başladık.
Gerçekten çok acıktığımı fark ettim. En son öğle arası bir tost yemiştim. Abi takımının gözlerinin bende olduğunu hissediyordum ama kafamı kaldırıp bakmadım.
Yemeğimiz bittiğinde masadan kalkıp salona geçtik. Herkes birbirine bakarken Selim Bey sessizliği bozdu.
"Sana abilerini tanıtayım. En büyük abin Pars şu an burada değil. İkinci büyük abin Lodos. 30 yaşında. Kendisi mimar. Üçüncü büyük abin Meriç. 27 yaşında. Kendisi avukattır. Dördüncü abin Uzay. 25 yaşında. Holdingde çalışıyor. Beşinci abin Aras. 22 yaşında. Tıp dördüncü sınıf öğrencisi. İkizin Deniz. Hukuk okuyor. Bir de kardeşin Ege var. 16 yaşında. Lise 2'ye gidiyor." dedi derin nefes alarak. Tabi adam anlatırken nefesi kesildi.
Lodos ve Meriç dışında diğerleri yumuşaktı. Ama bu büyük iki abiler biraz sıkıntı çıkaracak galiba.
"Benim bir kız kardeşim yok baba." dedi Lodos. Sanki ben bir abi istediğimi söyledim.
"Sana ne zaman abi istediğimi söyledim?" dedim sakince. Yüzüme bön bön bakarken konuşmaya devam ettim.
"Ban sana söyleyeyim. Hiç bir zaman. Benim bir abiye ihtiyacım yok. O kız yüzünden önyargılı olduğunuzu anladım. Ama ilk önce beni tanıyıp yorum yapmanızı öneririm. Ben odamdayım." dedim sert bir şekilde. Ve kalkıp odama çıkmaya başladım.
Tamam, güvenemiyor olabilirsin ama önyargı çok başka şeyler. Daha fazla düşünüp de sinirimi bozmak istemediğim için laptopu alıp rastgele bir film açtım.
Yarım saat sonra ben hala film izlerken kapım tıklatıldı.
"Gir!" dediğim sırada kapı açılıp içeri Ege girdi. Biraz çekiniyor gibiydi.
"Ne oldu Ege?" dedim yumuşattığım sesimle. Elimle yatağı gösterip oturmasını söyledim.
"Ben Özge gibi olmadığını anladım. Seninle abla kardeş olmak istiyorum. Ben bir ablam olmasını çok istemiştim ama Özge bana kötü davranırdı. Ablam olur musun?" dedi gözleri dolu dolu. Tepkimden korkuyordu. Onu tersleyeceğimden.
"Hep bir kardeşim olmasını istemiştim. Senin ablan olurum Ege." dedim tebessüm ederek.
Vakit kaybetmeden kollarımı ona doladım. İlk bedeni kasılsa da sonra o da sarılmama karşılık verdi. Sarılmayı sevmeyen ben şu an çok huzurlu hissediyordum. Sanırım tabularım yıkılmaya başlayacak bu evde.
"Abla sana bir şey sorabilir miyim?' dedi merakla.
"Sor bakalım." dedim.
" Neden hiç gülmüyorsun?" dedi. Açıkçası bunu sormasını beklemiyordum. Ege'ye karşı koşulsuz bir güven vardı içimde. O yüzden yaşadıklarımı anlatacaktım. Kimseye söylemeyeceğini biliyorum.
"11 yaşında evden kaçtım Ege. Sonra bir adam beni evlatlık aldı. Ona ilk başta güvenemedim. O da aynılarını bana yaşatır mı diye. Sonra dövüşmeyi öğrendim. Şu an çok iyi dövüşürüm. Sonra baba yerine koyduğum adam 17 yaşında öldü. Bütün mirası bana kaldı. Yönetmem gereken bir şirket vardı. Mizacım zaten sertti ama yaşadıklarım daha da sertleştirdi galiba." dedim dalgınca.
"Hiç arkadaşın yok mu peki?" dedi Ege.
"Biraz fazla mı meraklıyız sanki?" dedim alayla.
"Kızdırdıysam özür dilerim." dedi kafasını eğerek. Çenesinden tutup başını kaldırdım hemen. Gözlerinin dolduğunu gördüm. Baya duygusal bir çocuktu anlaşılan.
"Benim hakkımda bir şeyler merak etmen normal. Kızmadım. Aksine mutlu oldum." dedim.
"Ayrıca bir tane arkadaşım var. Adı Mert. 7 yaşındayken tanışmıştık. Seni bir gün tanıştırırım olur mu?" dedim.
"Tamam olur. Tanışmayı çok isterim." dedi hevesle. Sonra bir şey söylemek istiyor da söyleyemiyor gibi bir yüz ifadesi takındı.
"Sor ne soracaksan Ege." dedim onu kendime çekip göğsüme yatırıp saçlarını okşamaya başladım.
"Neden evden kaçtın abla?" dediğinde istemeden bedenim kasıldı.
"Ege bu anlattıklarımı kimseye söyleme tamam mı. Söz ver." dedim.
"Söz." dedi kısık sesiyle. Sanırım işin ciddiyetini anladı.
"Ben o evde şiddet görüyordum." dedim sakinlikle. Ege şiddet lafını duyunca hemen kafasını kaldırıp dolu gözleriyle bana baktı.
"Gözlerini doldur diye söylemedim Ege'm." dedim yumuşak sesimle.
"Abla canın çok acıdı mı?" dediği an gözünden bir damla yaş aktı. Onu kendime çekip sıkı sıkı sarıldım. Omzumda ağlamaya başladı.
"Acımadı Ege'm, acımadı. Geçti. Bitti. İzleri bile kalmadı. Eski de kaldı onlar. Hadi ağlama bak. Bende ağlarım sonra." dedim yüzünü avuçlayarak. Sonrada yanağını kocaman öptüm.
"Hadi gel yatalım mı bu gece beraber?" dedim yumuşak sesimle. Zaten hemen gözleri parlayarak hevesle başını salladı.
Hemen yorganı üstümüze çekerek yattım. Ege'yi de göğsüme çekip saçlarını okşamaya devam ettim.
"İyi geceler Ege'm." dedim kısık sesle.
"İyi geceler Ege'm. Özür dilerim kardeşim, yalan söyledim üzülme diye. Canım çok yandı Ege'm. Çok acıdı. Geçti dedim ama geçmedi. Hala sızlıyor yaralar. İzleride geçmedi zaten."
"İyi geceler abla." dedi mayışmış sesiyle.
İkimizde huzurlu bir uykuya daldık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gerçek Ailem
Teen FictionYıllar önce hemşirenin dalgınlığı yüzünden karışan bebekler. Yıllar sonra gerçek ortaya çıkarsa ne olur sizce? Açılan yaralar sarılır mı?