Black in Black #1.Bölüm

176 9 4
                                    

Bardağımın dibinde birikmiş portakal pürelerinide kafama dikip yeniden bıkkınlıkla bağırdım.

‘Kaldır kıçını Frederick !’

Üstüme koyu yeşil ceketimi geçirirken aynanın karşısına geçip siyah beremide taktım. Aslında aynayı çok kullanan birisi değildim. Nasıl görünüyorsam görünüyorum. Kime ne ?

‘Fred küçük kardeşim. Fred. Bu sana son uyarışım Kızıl. İsmimi doğru kullan.’

Merdivenlerden aşağı inen Fred’e ters bir bakış atıp omuz silktim. O dağınık saçını düzeltmeye çalışırken alayla sırıttım.

‘Kız gibisin Fredy. Makyajda ister misin ?’

Gördüğünüz gibi en büyük eğlencem ona isim takmaktı. Bunun en kötü tarafı onunda bana takmasıydı. Alaycı sırıtışıma daha fazla dayanamayıp gözlerini kaçırdığında elimdeki elmadan büyük ve sesli bir ısırık aldım. Gözleri alayla bana döndüğünde ben hala aynı şekilde ona bakıyordum. Hani şu alaycı sırıtış ama bundan etkilenmemiş üstüne elimdeki elmadan benim ki gibi bir ısırık almıştı.

‘Sen biraz kız olmaya ne dersin kardeşim ?’

Şu alaycı sırıtış vardı ya işte o benim yüzümden gitmiş onun suratına geçmişti. Hemen arkamdaki anahtarlığa uzanıp arabanın anahtarını kaptı. Kapıyı açmış giderken arkasından bakakalmıştım. Sadece bakmamıştım tabi. Yerimde tepinmiş , kendi kendime küfür etmiş ve arkasından bağırmıştım.

‘Ben oldukça kızım !’

Beni umursamadığını fark ettiğimde burnumdan soluyup kollarımı göğsümde birleştirdim. Ergen triplerine tabiki girmeyecektim. Homurdanıp kapıyı kapattım ve arabaya ilerledim. Ben oturur oturmaz arabayı çalıştırmıştı bile. Neden acaba ?

‘Fred. Arabayı bir kez de bana versen artık.’

Mırıltı şeklinde çıkan sesim az önceki sinirimin geçtiğini gösteriyordu. Aslında gram eksilmemişti. Sadece ben ona ne yapacağımı biliyordum.

Düşüncelerimin aksine Fred’e köpek bakışı atmayı sürdürüyordum. O ise yine ve yine beni umursamayıp aynı bakışını attı.

Bu kısaca “Siktir git kızıl” demesinin sözsüz haliydi. Gözlerimi devirip arkama yaslandım. Birkaç dakika sonra gelen sesiyle dikkatimi ona verdim.

‘Sen reşit oldun mu ufaklık ?’

Dalga mı geçiyordu ? Yok yok. Tabiki dalga geçiyordu. Değil mi ?

‘Dalga mı geçiyorsun ? Reşit olalı tam iki yıl oldu sevgili abicim. Tam iki yıl.’

Ve aramızda sadece lanet olası 2 yaş var. Elini direksiyondan birkaç saniyeliğine çekip teslim oluyorum der şekilde kaldırdı.

‘Tamam sen kazandın Kızıl.’

Ne yani arabayı bana mı verecekti. Hemde bu bebeği. Vay canına. Yüzündeki sırıtıştan anladığım kadarıyla tabikide vermeyecekti.

‘Reşit olduğuna göre kendi arabanı alabilirsin ufaklık. Bu bebek benim.’

Ne bekliyordum ki zaten ? Bana babamın arabasını mı verecekti ? Bu gidişle zaten arabayla yatıp , arabayı hamile bırakacaktı hatta onunla bile evlenebilirdi. Ciddiyim. İç çekip radyoya uzandım. The Beatles’in sesiyle yüzümde istemsiz bir gülümseme oluşurken ritim tutup mırıldanmaya başladım. Ben onlara kısaca “Efsane” diyordum. Radyonun yanındaki tuşa uzanıp kuvvetli şekilde bastım. Arabanın üstü yavaşca açılmaya başlarken suratıma gelen buz gibi rüzgarın tadını çıkardım. Havanın soğukluğu vücuduma sertçe vuruyor , bazen de nefes almama engel oluyordu. Sonunda mutluydum ha ? Uzun geçen birkaç yılın ardından bu yeni bir şeydi. Gözlerimi kapatıp dudaklarım arasından bir çığlık bıraktım.

Öleceksem böyle ölmek istiyordum. Kuş gibi hafif ve özgür.

Ama daha ölemezdim. Yapacak çok şeyim vardı. Ailemden kalan tek kişiyi yapayalnız bırakamazdım. Yapacağım ilk şey son kalan iki dövüşüde yenmek ve büyük bir servete sahip olmaktı. Bunu onunla birlikte yapacaktık. O olmazsa ben , ben olmazsam o yapamazdı.

Her şeyin sonrasında ise bu dünya bize cennet olacaktı..

Black in BlackHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin