(4) Lafügüzaf

3 0 0
                                    

Spot ışıkları altın pırıltılarla yayıldı. Salondan arada bir artan fısıltı sesleri kesilmeye başlamıştı. Sunucuların birkaçı sahneye çıkıp ödüllerini sahiplerine teslim ettiler. Son ödül bir yazara aitti. Yazar çıkıp konuşmaya başladı:

"Konuşmamı toparlamam gerekirse, ailemin arkamda olduğunu bilerek şu an bu kürsüde karşınızda konuşabiliyorum. Kırk küsür yıllık hayatım boyunca çok şey görüp geçirdim. Her konuda konuştum, susturulmaya çalıştım, yine de konuştum. Yazdım, çizdim, mühürlendim.
Bana 'bunu böyle yapacaksın' diyen herkese karşın kafama eseni yapmayı bildim. Ve bugün burada karşınızda bu ödülü tutuyorum. Ödülümü çocuklar, kadınlar, insanlar, hayvanlar, doğa ölmesin diye alıyorum. Dünyamız çok güzel, hele birlikte yaşamayı bilirsek daha da güzel. Teşekkür ederim."

Genç kız, her zamanki ödül törenlerinden birini tutunduğu metrobüs kapısından izliyordu. İneceği durağa yaklaşınca telefonunu cebine koydu ve önünü döndü. Klasik sabah insan trafiği işte. Koca şehir İstanbul'un bekçileri kulübelerine gidiyordu.

İndiği sırada yol kenarında bir şey dikkatini çekti. Bir adam, bir kadını kolundan çekiştirerek adeta sürüklüyordu. Kadının etrafına baktığındaysa herkesin sadece onlara baktığını, ardından hiçbir şey yapmadan geçip gittiğini gördü. Adımlarını hızlandırarak adamla kadının yanına vardı. "Kusura bakmayın ama sanırım hanımefendi sizinle gelmek istemiyor." Adam hiddetle genç kızın suratına çatık kaşlarla baktı.

"Sen karışma bacım, aile meselemizdir!" şimdi etraftaki insanların dikkatini biraz çekebilmişti. Yavaş yavaş insan birikintileri oluşuyordu.

"Ablacım, bir şey söyler misin?" genç kız kadının suratına baktı. Kadın etrafa yalvaran bakışlar atıyordu. Fakat ağzından tek kelime çıkmadı. Kalabalıktan birisi genç kıza seslendi:

"Sen karışma kızım, demek ki karı-koca arasında bir şey. Aile işlerine karışılmaz. Sen gençsin, toysun, bilmezsin." Genç kız gözlerini büyüterek etrafına bakındı. Kimse kadının haline bakmıyordu. Üstelik yargılayıcı bakışları bir de genç kızı bulmuştu. Kız, kalabalığı yardı ve uzaklaştı. Bağırtı sesleri devam ediyordu. Kafasını salladı ve kulaklığını taktı. Kadına şiddet.

Yolda kaldırımları ezerek ilerliyordu. Yürüyüş yolu bir parkın arasından geçiyordu. Her sabah temiz ve yeşil olması gereken fakat hiçbir zaman olmayan park.

Yerde sigara izmaritleri, ağaçlara asılmış çöp poşetleri, çekirdek kabukları, çimenlerin üzerindeki pet şişeler...

Üzüntüyle etrafına baktı yine genç kız. Çantasını tek omzundan diğerine alıp yürümeye devam etti. Çöp konteynerinden taşan çöpler etrafa pis kokular yayıyordu. Onun dışında aç kalmış hayvanların açtığı çöpler de vardı.

Sonrasında insanlar dönüp dolaşıp yeşil alan yok diye yakınırlardı. Altına sığınacak bir gölge bırakmayan insanoğlu, bir de kendi eserinden dolayı yakınırdı. Ne yapılırsa yapılsın, yaptırım ne kadar olursa olsun bir dur diyememişlerdi. Şimdi sorsanız şehirden kaç kişi aldığı su şişesini gerekli dönüşüm kovasına atıyor diye, acaba kaçından olması gereken cevabı alırdınız?

İlçelerde ne insanların görebileceği geri dönüşüm yaptırımları, ne de bunlara yönelik örnek davranış teşkil edecek insanlar vardı. Herkes giderek herkesleşmişti. Herkes 'bir de ben yapsam ne olur' diyerek buruşturduğu kağıdı yere atmıştı. Doğa katli.

Genç kız parktan çıktıktan sonra cadde üzerine geçerek yürümeye devam etti. Hafifçe yağmur çiselemeye başlamıştı. Hırkasının kapüşonunu kapatıp yürümeye devam etti.

Bugüne kesinlikle iyi başlamamıştı. Okula vereceği dönem ödevlerini, sınavları, daha sonra gireceği daha büyük sınavı düşündükçe kafasını kaldırası gelmiyordu.

Kapitalist olarak düşündüğü düzen; sadece onu değil, kalan tüm öğrencileri de tıpkı bir yarış atı gibi oynamaya başlamıştı. Daha doğrusu kapitalizm etkileri bütün öğrencilik hayatı boyunca alttan alttan kendini sezdirmeye başlamıştı.

Devlet okulları ve özel okullar, devlet liseleri ve özel liseler, devlet üniversiteleri ve özel üniversiteler... Aslında herkese biraz da olsa kapitalizm en başından beri aşılanmıştı.

Özellikle Türkiye'deki eğitim sistemi karmaşası. Hata yapınca düzeltmek için değil de sil baştan nasıl başlarım diye öğrencileri denek olarak kullanan Türkiye'deki eğitim sistemi... Nitelikli öğrenci yetiştirmek yerine ezberci makineler yetiştiren Türkiye'deki eğitim sistemi. Eğitim.

Genç kız basit ama detaylı şeyleri derince düşünürken soluklanma ihtiyacı duydu. Az ileride sekerek yürüyen çok güzel bir köpek gördü. Biraz daha dikkat edince hayvanın ne kuyruğunun ne de bacaklarından birinin olduğunu gördü. Elini refleks olarak ağzına götürdü. Gözleri doldu.

Sağındaki banka tutundu ve ayakta kaldı. İnsanları geç, hiçbir canlıya ne saygı ne sevgi kalmıştı ülkesinde.

Herkes sözde kınıyordu kadına şiddeti, hayvan haklarını, doğayı kirletmeyi, düzeni...

Ama şunu görmek lazımdı. Bu Dünya için, bu insanlık için ne yapılıyordu? Sahi insanlık demişken, o kalmış mıydı bize?

Zamanında tüm dünyanın örnek aldığı Kurtarıcı Mustafa Kemal Atatürk'ün koyduğu kadın haklarına, onun örnek davranışlarından esinlenen nesle, onun ülkesine ne olmuştu? Ne olmuştu da bir zamanlar parmakla gösterilen bir ülkeyken şimdilerde tüm dünyanın 'vah' çekeceği bir ülke haline gelmiştik?

Kız, kafasını kaldırdı ve gökyüzüne baktı.

"Bize emanet edilen bu geleceği neye çevirmeye başladık böyle?"

Kendine sorduğu soru beyninde yankılanarak dolandı. Derin bir nefes alıp okuluna doğru yürümeye başladı. Oysa sabah ödül alan yazar bu ödülü her şey, bütün kötülükler son bulsun diye alıyorum dememiş miydi?

Tek kişi olarak istediğiniz kadar farkında olun, dünya düzeni işte, lafügüzaf deyip geçen bir avuç insan dolu. Fakat yine de siz hiçbir şeye susmayın. Çünkü herkesleşirsek, yarınımız kalmaz.

(2019)

LafügüzafHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin