Bodrum.
Çocukluğumdan beri kendimi ait hissettiğim şehirdi burası. Yazın bitiminde ailemle şehrimize geri dönerken kalbimin yarısını bıraktığım yerdi. Gülüşlerimle doldurduğum Bodrum sokakları hıçkırıklarıma şahit oluyordu. Gözlerimi kısarak dudaklarımdaki sigarayı ciğerlerime çekip parmaklarımın arasına aldım ve çatı katında oturduğum kanepeden bodrumun ışıl ışıl manzarasını izlemeye devam ettim.
Ağladıktan sonra gelen o durgunluk evresindeydim, hiçbir şey hissedemiyor sadece bakıyordum. Bakıyor, görmüyordum. Bir kaç saat önce aldatıldığını öğrenen, eski sevgilisinin kafasına şişe patlatan ben değilmişim gibi bir sakinlik vardı üzerimde. Sigaranın dumanını dudaklarımı aralayarak serbest bıraktığımda esen rüzgarla birlikte duman hızlıca yok oldu. Esen rüzgara buruk bir şekilde gülümseyerek derin bir nefes verdim. Parmaklarımın arasındaki sigarayı önümdeki minik sehpada duran küllüğe bastırarak söndürdüm.
Çatının tahta kapısının açılma sesini duyduğumda bakışlarımı önümdeki manzaradan zorlukla ayırarak içeri giren yabancıya baktım. Yabancı? Bunu söylemek yanlıştı sanırım çünkü o bile şu an bana herkesten daha tanıdıktı. Omzuna astığı minik battaniye ve elinde tuttuğu kupa bardakla yanıma doğru ilerlerken kuruyan dudaklarımı dilimle nemlendirdim. Elinde dumanı tüten kupayı bana doğru uzattığında uzanıp içinde ne olduğuna dahi bakmadan yudumladım, sıcak bir şeylere fazlasıyla ihtiyacım vardı.
"Battaniyeyi üzerine al."diyerek yanımdaki boşluğa omzuna astığı battaniyeyi bıraktı. Başımı olumlu anlamda salladığımda eliyle kapıyı işaret etti."Sen rahatça kafanı dinle, aşağıda arkadaşımın evinde olacağım."
"Burada benimle oturabilirsin."diye mırıldandım ona bakarken. Kaşlarını kaldırarak bana baktığında başımı olumlu anlamda salladım ve onun yanıma oturması için yer açtım. Battaniyeyi bıraktığı yerden alıp omzularıma bıraktığında ona teşekkür mahiyetinde bir gülümseme yollayıp bakışlarımı tekrardan Bodrum'un güzel manzarasına çevirdim. Kupadaki sıcak kahveden bir yudum daha alarak bacaklarımı kendime doğru çektim ve göz ucuyla yanımdaki bedene baktım.
Her ne kadar onu tanımasam da, daha önce bilmediği, görmediği birine yardım edecek kadar iyi yürekli bir adam olduğunu anlamıştım. Daha önce karşılaşmadığım karakterde biriydi, onun yerinde benim eski arkadaşlarımdan biri olsaydı ya buldukları kızı bir an önce nasıl eve atabilirim hakkında düşüncelere girer ya da hiç uğraşmadan oradan çekip giderlerdi. O ise bir saniye bile düşünmeden bana yardımcı olmuştu, omzunda ağlamama izin vermiş ve hatta kafamı dinlemem için beni arkadaşlarıyla birbirlerine özel olan mekana bile getirmişti.
Bu dünya için fazla iyiydi.
Elimdeki kupayı ona doğru uzattığımda bakışlarını manzaradan ayırarak bana çevirdi ve gözlerini kısarak bir kupaya bir de bana baktı.
"Hepsini bitiremem."diye mırıldandığımda gülümseyerek kupayı elimden aldı ve bir yudum içerek bakışlarını manzaraya geri çevirdi. Açık kahve tonundaki dalgalı saçlarının alnına düşmesi onu rahatsız etmiş olacak ki eliyle saçlarını karıştırarak düzeltti. Bedenimi tamamen ona doğru çevirerek alnımı koltuğun başlığına yasladım, o bunu farketse de bana dönmeden kahveden bir yudum daha aldı.
"Burada mı yaşıyorsun?"diye sordum. Sesim öyle yorgun çıkmıştı ki ilk başta bu sesin bana ait olduğuna şaşırmıştım. O da bir bacağını kıvırarak bedenini tamamen bana çevirdi, artık ikimizde rahatça birbirimizin yüzünü görebiliyorduk."Evet, doğduğumdan beri."
"Şanslısın."dedim buruk bir şekilde gülümseyerek, başını salladı."Öyleyim."dudaklarımı birbirine bastırarak bakışlarımı yere indirdim. Ne konuşmamız gerekiyordu? Nasıl davranmalıydım? Sadece susup onun konuşmasını mı beklemeliydim? Öyle yanlış bir anda karşılaşmıştık ki insan ne konuşacağını, ne söyleyeceğini şaşırıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lay your head on me
Teen Fictionlady, running down to the riptide, taken away to the dark side. ı wanna be your left man.