Denizin ardından doğan güneşi büyülü gözlerle izliyordum, güneş doğarken ufuk çizgilerinin belirginleşmesi bana farklı hissettiriyordu. Sanki varlık ve yokluk sınırı açığa çıkıyordu. O kadar güzel ve huzurlu bir andı ki şu an burada olmak. Dalgaların sesini dinlerken sessizce ay'ın kenara çekilişini ve güneşin ufukta kendini belli edişini izlemek büyüleyici bir andı.
Bana bir gün öncesinden sevgilin seni aldatacak, kafasında şişe patlatıp ardından barda bir adamla tanışarak onunla birlikte güneşin doğuşunu izleyeceksin deseler kahkahalarla güler geçerdim fakat şu an gerçek tüm çıplaklığıyla karşımdaydı. Bunlar yaşanmıştı. Bir kaç saat öncesine kadar mutsuzluğun dibine vurmuşken şu an sadece ismini bildiğim bir yabancıyla burada olmak çok mutlu hissettiriyordu. Hâlâ omuzlarımda onlarca duyguyu bir günde yaşamanın ağırlığı olsada iyi olmaya çalışıyordum.
Deniz, onun hakkında düşünmemeye çalışsamda sürekli gözlerimin önüne kızın dudaklarını öptüğü görüntüler geliyordu. Bir anda unutabilmek, her şeyi silebilmek gerçekten kolay bir şey değildi, çok çaba sarfetmen gerekiyordu fakat Deniz bana öyle bir şey yaşatmıştı ki, yüreğime öyle bir yara açmıştı ki, her şeyi hiç çaba sarfetmeden silmeme be unutmama neden olmuştu.
Dudaklarımın arasından sıkıntılı bir nefes vererek oturduğum kumsalda bacaklarımı kendime doğru çektim ve başımı dizlerimin üzerine koyarak göz ucuyla yanımdaki bedene baktım. Eline aldığı ufak tahta çubukla kuma farklı şekiller çiziyordu. Onu tanımıyordum, ne sever, ne sevmez, ne yapar, nelerle uğraşır, onun hakkında hiç bir bilgiye sahip değildim fakat şu an onunla, denizin karşısında yan yana otururken sanki yıllardır onunla tanışıyormuş gibiydim.
Sanki biz Yiğit'le yıllardır o çatı katına çıkıp sohbet ediyorduk.
Sanki biz Yiğit'le yıllardır bu kumsala kafa dinlemek için geliyor, sessizce yan yana oturuyorduk.
Bir kişiyle 1 yıl geçirebilir ve onu gerçekten tanıdığını asla hissetmeyebilirsin. Ya da bir kişiyle 1 gün geçirip onu çocukluğundan beri tanıyormuş gibi hissedebilirsin. Tam olarak yaşadığım durum buydu işte.
Yiğit'in bakışları bana dönünce başımı dizlerimden kaldırmadan ona bakmaya devam ettim ve dudaklarıma minik bir tebessüm yerleştirdim, benim dudaklarımdaki tebessüm onun dudaklarına bulaşmış gibi anında gülümsemişti.
"Ne düşünüyordun?"diye sordu hâlâ elindeki tahta çubukla yere bir şeyler çizmeye devam ederken. Bakışlarımı ondan ayırıp önümüzdeki dalgalı denize çevirdim ve derin bir iç geçirdim."Hiç."
"Ada, biliyor musun,"bakışlarımı izlediğim dalgalardan ayırarak Yiğit'e çevirdim. Elindeki çubuğu serbest bıraktı ve bedenini tamamen bana doğru çevirdi."bazen önüne daha iyi kapılar açılsın diye hayatındaki bazı kapılar kapanır."diye mırıldandı büyük bir ciddiyetle."Yaşam tarzını, hayatını, neler yaşadığını bilmiyorum fakat tanıştığımız anda olanlardan itibaren konuşacak olursam bence bu yaşanılan şeyler hayatını düzene sokman için bir işaretti."
"Hayatım düzenliydi zaten."dedim hissiz bir ses tonuyla. Yiğit dudaklarını birbirine bastırarak başını olumsuz anlamda salladı."Yaşanılan şeylere bakılırsa pek düzenli değildi. Hayatında yanlış insanlar vardı."dudaklarımın arasından sıkıntılı bir nefes verdim, bir şey diyemedim. Ne diyebilirdim ki? Haklıydı. Arkadaşlarım bana hayatımın kazığını atmışlardı, o çok sevdiğim biricik sevgilimde boynuzları takmıştı.
"En baştan başlayabilirsin."
"Çok zor."
"Zor değil, sen yapmak istediğin sürece hiçbir şey zor değil."diye mırıldandı güven verici bir ses tonuyla. Bakışlarım onun yaşama sevinciyle parlayan yeşillerine çıkınca içimi bir heyecan kaplamıştı."Şems-i Tebrizi'nin bununla ilgili çok güzel bir sözü var. 'Düzenim bozulur, hayatım alt üst olur diye, endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?'"Yiğit dudaklarına minik bir gülümseme yerleştirdiğinde içim bir anda umut dolmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lay your head on me
Teen Fictionlady, running down to the riptide, taken away to the dark side. ı wanna be your left man.