"Günaydın uykucu."
Servisin istop yapmasıyla koltuklar sallandığında Jungkook irkilerek başını omzumdan kaldırdı ve tek gözü açık şekilde mahmur mahmur etrafa bakındı. "Geldik mi?" dedi çatallaşan sesiyle. Yeri ve zamanı olmadığını biliyordum ancak bu ses tonundan etkilenmekten de alıkoyamamıştım kendimi.
"Geldik geldik," dedim ayaklanırken. "Hatta herkes indi."
Oturduğu yerde esneyip bir süre olan biteni idrak etmeye çalıştı. "Hiç hazır değilim gerçekten çalışmaya."
"Sabahın fecrinde kim hazırmış?"
Servisten indiğimizde sayılı sandalyenin dolu olduğu tesellüm alanına şöyle bir göz attım. Birkaç stewart, birkaç garson, iki housekeeper ve iki meydancı dışında kimseler yoktu. Çoğu kişinin benim yaşlarımda stajyer olduğunu tahmin ediyordum çünkü birçoğu oldukça gençti.
"İçeride tesellümdekilerden fazlası var, burada aradığını bulamazsın."
"Ha?" diyerek şaşkın bir ifadeyle Jungkook'a döndüğümde suratının sirke sattığını gördüm.
"Buradakiler diyorum, emin ol kösenin sakalı."
"Ne alaka?"
"Ciğerci kedisi gibi etrafına bakınıyorsun Roseanne. Biriyle göz göze gelsen sana laps diye yapıştırırlar sapık yaftasını."
"Ben öyle değilim." dedim sesimi alçak tutmaya çalışırken. Sinirlenmiştim. Tamam, birazcık göz zevkime düşkün olabilirdim ama sapıklık... Asla.
"Yürü yürü, yüzünü okutta daha kıyafetlerini alacaksın."
Sıranın bize geldiğini fark ettiğimde hızlıca yüzümü okutup çamaşırhaneye geçtim. Dün beden ölçülerimi verirken karnımı biraz içeri çekip belimi inceltmiştim ve bu sayede bugün daracık eteğime kavuşacaktım.
"Günaydın," dedim kapıyı arkamdan kapatırken. "Dün kıyafetimin hazır olmadığını söylemiştiniz, şimdi alabilir miyim?"
"Bir dakika." Terzi ayıkladığı gömleklerin başından ayrılıp ütünün olduğu yere ilerledi ve askıdan toz pembeyle bebek mavisi renklerinin hakim olduğu hostes takımını çıkardı. "Ütülemem gerek."
"Tabii."
Dediği gibi hızlıca buharlı ütüyle takımımı ütüleyip elime verdiğinde teşekkür edip çamaşırhaneden ayrıldım. Gömleğime isimliğimi takıp fularımı iğneye iliştirmişlerdi.
Soyunma odasına girip üzerimi değiştirdim. Hem heyecanlıydım hem karamsar. Olur da bu sektörde ilerleyecek olursam Voyage benim için mükemmel bir referans olacaktı ancak bunun için önce buradaki işleri batırmamam gerekiyordu ve sürpriz! Ben heyecanlanınca çarkları ters dönen bir insandım. Biraz panik yapsam hemen ortalığı birbirine katıyordum. Hararetim herkese negatif enerji olarak yansıyordu ve bir bakmışım tüm restoranın modu düşmüş...
Soyunma odasından çıktığımda duvara yaslanıp telefonunu karıştıran Jungkook ile karşılaştım. "Bana bir dakika ver." dedim tuvalete geçerken. Makyajımın üstünden geçip fularımı düzelttim ve soyunma odasına dönüp eşyalarımı bıraktım. Dolabı kilitleyip dışarı geri çıktığımda nefesimi verdim.
"Hazır mısın?" dedi telefonunu cebine atarken.
"Şöyle böyle."
"Bu kadar kasıntı dolaşma etrafta. Misafirleri de tedirgin edeceksin."
"Elimde değil." dedim yakınarak. "Çok heyecanlıyım. Kalbim ağzımda atıyor."
"Rahat ol." Yanağımdan makas aldı. "Sen restoran hostesisin. İnsanlar sana gülümsediğinde sen de onlara gülümsemelisin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A midsummer night's dream.
Fanfic"Kaç yıldızlı geceyi sabah ettik seninle beraber. Hâlâ sevemez misin beni?" - Rosé x Jungkook - © Kaguya | 2021 - 210527 | #1 rosekook