' CESARETİN BİTTİĞİ YERDE ESARET BAŞLAR'
Gözlerimi açtığımda gördüğüm ilk şey karanlıktı. Heryer karanlık ve soğuktu. Başım feci bir şekilde ağrıyordu ve yavaş yavaş hissiyatımda geri gelmeye başlamıştı. İlk kendimi topladığımda ellerimin ve ayaklarımın bağlı olduğunu hiss ettim ve bu beni çok panikletti. Gözlerim karanlığa alıştığında etrafta herhangi bir nesne seçememiştim. Allah aşkına neredeydim ben? Aklımda yüzlerce soru vardı. Neredeydim? Beni buraya o adamlar mı getirdi? Beni nasıl buldular? Şimdi ne olacak? Korkudan ağlamaya başlamıştım bile. Ben panikatak geçirirken aniden kapı açıldı ve içeriye dışardan ışık doldu. Aniden ışıkla karşılaşınca gözlerimi istemsizce kapattım. İçeriye giren adam beni tuttuğu gibi sürüklemeye başladı -bırak benii!- diye bağırdım. Tepki bile vermedi. Beni sürükleyerek dışarıya çıkardı ve cebinden telefonunu çıkararak birilerini aradı.
-Evet efendim kendine geldi-
....-Tamam efendim-
Ne konuştu? Adam ona ne dedi? Çok merak ediyordum ve korkudan titriyordum hala. Adam karşıdaki arabaya doğru el yaptı ve iki kişi arabadan inip bize doğru gelmeye başladılar. Ben hala bağırıyordum
-Bırak beni dedim sana. Kimsiniz ya siz?-
Avazım çıktığı kadar bağırıyordum. Elim, ayağım bağlı olsa bile debeleniyordum. Tek isteyim buradan kurtulmaktı. Ölüm korkusu beni esir almıştı. Benide mi öldüreceklerdi? Bunu düşününce vücudumu soğuk terler bastı. Anne ve babamın yanına mı gidecektim yani? Ölmeye hazırmıydım ki ben ? Bunu düşününce daha şiddetli ağlamaya başladım.
Annem ve babam ikiside polisti. Ve doğuda görev yapıyorlardı. O dönem hep beraber Şırnakta yaşıyorduk. Babam özel harekatçıydı, annemse bomba imha uzmanı. İkisininde işi çok tehlikeliydi. Tehlikeliydi ama çokta şerefliydi.
Tam annemle babamı hatırlamıştımki, Beni tutan adam sinirle beni duvara doğru fırlattı. Çarpmanın şiddetiyle kaburgamda feci bir acı hiss ettim ve ağzımdan bir inleme çıktı.-Senin zırlamanı çekmek zorundamıyız biz? Kes sesini yoksa ellerimle boğup gebertirim seni-
Gözlerinin içi kıpkırmızıydı ve dediğini yapacak bir tipte vardı onda. Korkudan sesimi kesmiştim. Amma kafamın içi hala karman çormandı. Arabadan inen adamlar yanımıza vardıklarında bana doğru kısa bir bakış attılar.
- Eeee napıcaz bunu? temizliyormuyuz?-
Temizliyoruz derken? beynimden vurulmuşa döndüm. Ne olur bir rüya olsun bu ne olur? İçimden şahit olduğum olay yüzünden kabus görüyorum sadece ve birazdan uyanıcam diye tekrar edip duruyordum.
- Evet sessizce hall edin dedi patron. Başka şahit istemiyor. Anlaşıldı mı?-
Evet kelimesini duyunca korku hissinin yerini yaşama içgüdüsü aldı. Çocukluğumdan beri Anne ve babam yaşadığımız coğrafya nedeniyle beni hep eğitiyorlardı. Babam dövüş tekniklerini annemse tehlike anında nasıl davranmam gerektiği ile ilgili eğitiyordu beni. Açıkçası hiç daha önce buna ihtiyaç duymamıştım ve bana çok fazla gibi geliyordu bu durum helede babamın aşırı disiplini ve öğrenmem konusundaki baskıcılığı. Bir gün anneme
- Anne, neden ben bukadar sıkı eğitim alıyorum? polis olmak istemiyorum ki ben- demiştim. Annemse bana
- Hangi mesleği seçeceyin veya nerede yaşadığının bir önemi yok İstanbul. Eğer bu dünyaya kadın olarak geldiysen kendini korumayı bilmek zorundasın canım. Her zaman yanında seni koruyacak bir anne ve baban olmayacak-
O anda tamamen sakinleşmem gerektiğini anladım. öncelikle kafamı toplayıp etrafı göz ucuyla incelemeye başladım. Hızlı olmam gerekiyordu resmen zamanla yarışıyordum. Etrafta gördüklerimi kafama kodlamaya başladım. İlk fark etmemiştim ama baya büyük araziydi ve k etraftada siyah takımlı insanlar vardı ve gördüyüm kadarıyla neredeyse hepsi silahlıydı. Büyük ihtimalle burası onların mahseniydi. Karşıdaki demir kapıya baktığımda kapının yan taraflarında köpek kulübeleri vardı. Böyle bir yerde anca yırtıcı cinsten köpekler ola bilirdi. Hem İnsan çoğunluğu bakımından hemde köpekleri göz önünde bulundurursak burdan öylesine kaçmaya çalışmak aptallık olurdu. Ben etrafı incelerken Bir kişi yanıma gelip ayaklarımı çözdü. Sonra başka bir adama arabayı hazırla götürüyoruz kızı dedi. Tamamen sakindim ve ayaklarımın çözülmüş olması işimi biraz daha kolaylaştırmış oldu. Ellerimi çözmekse çocuk oyuncağı gibi bir şeydi. Adam beni arabaya doğru götürürken ben hala göz ucuyla çaktırmadan etrafı inceliyordum. Kapıya doğru giderken sol tarafta bir yeri kazdıklarını gördüm. Mezar gibiydi ve büyük ihtimalle de bu amaçla kazılmıştı. Kazılan mezarın az ötesinde yerde bir ceset vardı ama üstü bir çarşafla kapatılmıştı. Kendimi kayb etmemek için elimden geleni yaptım ve yutkunarak bir kez daha bakmaya zorladım kendimi. Cesetin çarşaftan çıkan elini gördüm. Ojeli uzun tırnaklar. Aman Allahım bu bir kadındı. Bir kadını öldürmüşlerdi ve gömüyorlardı. Önüme doğru sakince döndüm ve nasıl bir plan kurmak gerekir diye beynimi zorluyordum. Sanki ben ben değildim. Kafamın içi saat gibi çalışıyordu. Anne ve babamı kayb ettikten sonra düşünme yetimide kayb etmiştim sanki. Arabaya vardığımızda beni bagaja doğru attılar ve ağzımı konuşmamam için bez tarzı bir şeyle sardılar. İlk fark ettiğim şey küçük çantaydı ve ağzı hafif açıktı. Çanatnın açıklığından bir çıkıntı gördüm ve bunu silah namlusuna benzettim. Öyle olmasını umut ederek sakince arkada yattım. Arabayla yola çıktığımız zaman sakince ellerimi çözmeye başladım. Bu tekniği bana babam öğretmişti. Yine babam geldi aklıma, yine gözlerim doldu ve bana bu tekniği öğrettiyi günü hatırladım. 10 yaşımdaydım babam ellerimi önden bir iple sıkı sıkı bağlayıp şimdi ellerini çözmeye çalış demişti. Ne kadar uğraşsamda ipi çözemiyordum. Debelendikçe yoruluyordum,yoruldukça sinirleniyordum bunu gören babam daha çok çalış diye diretiyordu. Buysa beni daha çok sinirlendiriyor ve ağlamama neden oluyordu. En sonunda pess edip hüngür hüngür ağlamıştım. Babam yanıma gelip ağlamamam için bana sarılmış ve -bunları öğrenmen senin iyiliğin için-demişti. Ben sakinleştikten sonraysa ellerimi nasıl çözmem gerektiğini öğretmişti bana. Bir süre önden çözmeyi öğrettikten sonra ben tamamen kendi başıma bunu yaptıktan sonra sıra ellerimi arkadan bağlamaya gelmişti. Bu daha zor ve yorucuydu. Ama onuda öğrenmem kısa sürmüştü. Bu teknikleri öğrendikten sonra babam gönlümü almak için bana en sevdiğim dondurmadan almıştı. Limonlu dondurma!!! Bu hatıralar gözümün önünden film şeridi gibi geçib gitti. Sakince ellerimi çözdüm ve ayak uçumdaki çantayı kendime doğru çektim. içine baktığımda gerçektende silah vardı ama sökülmüş bir silahtı. Görür görmez bu silahtan babamdada olduğunu hatırladım. Kimber Stainless Raptor II. Silah parçalarını söküp takma yarışı yapardık babam ben ve annem. Bu yarışlar sürecince belki 1-2 kere kazanmışımdır. Rekorum 18 saniye. hızlıca Silah parçalarını yerine taktım, mermileri saydığımda 5 tane vardı. Silah parçalarını unutmamış olmama sevinmiştim. Bir gün bana gerekli ola bileceğini asla tahmin bile edemezdim. Silahla işimi tamamladıktan sonra bu iki kişiyi vurmam gerektiği aklıma dank etti. Vücudum ürpermişti birden. Cansız hedeflere çok ateş etmiştim ama bir canlıya asla. Nasıl yapacaktımki? Sadece yaralasam nasıl olurdu acaba? diye düşünürken babamın bir lafını hatırladım.