Hoş geldiniz hanım efendi, siparişisiniz neydi?" Yeni gelen kadın bir türlü mesajlaşmaktan Hongjoong'a bakmıyordu. Ben de yanına gittim. Hongjoong'u masayla arama aldım ve defteri elinden alıp kadının bir şey demesini bekledim. Hongjoong'un zar zor nefes aldığının farkındaydım.
"Yalnızca latte." Kadın hala mesajlaşırken cevap verdi. Hongjoong'un da elinden tutup o masadan ayrıldım.
1 saat sonra...
"Seonghwa, şunu 3 numaralı masaya götürür müsün?" Elindeki tepsiyi alırken ellerimi eline sürterek adlım. Yanaklarının kızardığını görmek hoşuma gidiyordu.
"Tabii bırakırım."
3 saat sonra...
"AAA!" Elindeki tabağın yere düşmesiyle küçük bir çığlık atmıştı. "Çok özür dilerim." Kafede bulunan herkesten özür dilemiş ve eğilip tabak parçalarını toplamaya başlamıştı. Bir kaç tanesi eline batmıştı ama toplamaya devam ediyordu. İçeri giren San ve Wooyoung'u görmemle yanlarına gittim.
"İki dakika kafeyi siz idare edin. Hemen geri geleceğiz." Başlarını sallamış ve işe koyulmuşlardı. Ben de hemen Hongjoong'un yanına gittim. "Gel kesiklere bakalım."
"Ama buraya kim bakacak?" Bu nasıl bir iş sevgisi amk. Hayır yani düzgün bir şeye benzese bari...
"San ve Wooyoung bakar. Kimse yemeyecek burayı merak etme. Gel bakalım şunlara." O bana göz devirmekle meşgulken ben kolundan tutup götürüyordum. Haklıydım ne de olsa.
"Gerçekten acıyor ama." Dudaklarını büzerek söylediği cümleye gülümsedim. Dolaptan işime yarayacak şeyler çıkarttım. Yanına gittim. Gerekenleri çıkartıp sol elini tuttum ve biraz yukarı kaldırdım. Yaptığım şeylere bakmak istemiyormuş gibi başını yan tarafa çevirmişti. Buna karışmayacaktım.
"Toplarken cam parçalarını eline batırmamaya çalışabilirdin. Böyle yaptığın için elin iyileşene kadar çalışamayacaksın." İtiraz edecekken susturdum. "Senin yerine San ve Wooyoung'u çalıştıracağım. Hyunglarına bir şey diyemezler. Yani, dememeleri gerek." Bir müddet sessiz geçti. O sırada yapabildiğim kadar yapmaya çalışmıştım ve hiç bir şey dememişti. Ara sıra biraz sert bastırdığımı fark ediyor ve umarım bir şey demez diye yüzüne bakıyordum ama o sadece eline ve ellerime bakıyordu.
"Ahh acıtıyorsun." Duyduğum cümleyle 5 saniye içinde tüm bildiğim küfürler kulağımda yankılandı. Hepsini kalbim bana gönderiyordu sanırım.
"Çok özür dilerim." Tam anlamıyla bitince eline bir öpücük kondurmuş ve öyle bırakmıştım. "Bana bir cevap vermeyecek misin?" Dudaklarını birbirine bastırdı. Gözlerime baktı. Gözlerini kaçırmak istiyor gibiydi ama bakmaya devam etmişti.
"Cevap, vereceğim tabii ki ama..." Baktıkça gözlerimde derinlere iniyor gibiydi. Böyle hissettiriyordu. "Gözlerin, çok güzel..." Biraz daha ona yaklaştım. Ayakları titrer gibi oldu ve bir kaç adım geriye gitti. O gittikçe bende üzerine yürümeye devam ettim. Sırtı duvara çarptığında verdiği şirin tepkiyle durdum.
"Gözlerime uzun süre baktın ve güzel olduğunu söyledin. Ben de yaklaşık 1 aydır seni gözetlemiş olarak mükemmel olduğunu söylüyorum. Eşi benzeri olmayan, olmayacak bir insan olduğunu söylüyorum ama sen bana inanmak istemiyor gibisin." Bir kaç kere bir şey söyleyecek gibi ağzını açtı ve kapattı ama bir şey demedi. Biraz daha üstüne gidip duvarla arasına almak denen şeyi tam olarak yaptım. O şeylerle pek ilgilenmezdim. Daha çok kendi hislerime göre hareket ederdim.
"H-hayır ina-nıyorum sana a-ama-..." Şu durumda titrek nefes alması ve kekelemesi hoşuma gidiyordu. "Yani çok ani olmadı m-mı?" Bu cümleyi zar zor duyacağım şekilde, resmen dudaklarını oynatmadan söylemişti. Çok tatlı görünüyordu ama benim de sert görünmem gerekiyordu. Şu durumda çok zor olsa da...
"Ani?" Düşünüyormuş gibi kaşlarımı çattım. Sonra bir kere başımı salladım ve tekrar ona baktım. Biraz daha üzerine eğilip yüzlerimizin arasında 2-3 santim kalmasını sağladım ve nefesimi yüzüne vurarak konuştum. "Ama bayağı uzun süredir bekliyorum." Titrek gözlerle bakıyordu. Sert Seonghwa'yı kapattım ve elimi yanağına koydum. "Bana bu süre yıllar gibi geliyor Hongjoong, çünkü seni beklerken annemin tekrar hayata dönmesini beklerken hissettiğim gibi hissediyorum. Ben yıllardır onun tekrar canlanmasını çocuk gibi bekledim ve hala bekliyorum ama sen nasıl oluyorsa bana onu unutturuyorsun ve bu bana normal gelmiyor."
"Neden çocuk gibi olsun? Yaptığın şey gayet, yani... Sadece çocukları mı istiyor sevdikleri insanların ölmemesini? Herkes düşmanları ölsün ve sadece sevdikleri sonsuza kadar hayatta kalsın ister. Seni bu kadar zor durumda bıraktığımın farkında değildim ama ilk defa böyle bir şey yaşıyorum. Cevap vereceğim ama şu an değil..." Gülümsedim.
"Çok gecikme ama..." Geriye çekildim. "Hadi gidelim."
~~~
"Hala mı cevap vermedi? Off ben yaşlandım be! Ne zaman cevap verecek? Öldüğümüzde mi? O zaman ne düğün yapabiliriz ne de çocuk yapabilirsiniz." Ters bakışlarımla karşılaştı. "Bana hiç öyle bakma. Sen 5 senedir acaba baba olsam nasıl olurdu diye düşünüyorsun. O yüzden sana destek olup bir an önce kendi aileni kurabilmen için her zaman yardıma hazır olacağım." Gülümsedim ve yanına gidip ona sarıldım.
"Sen de olmasan ne yaparım ben ya?" En büyük destekçim ve en büyük umut kaynağım, Choi San. Yaramaz çocuk ama seviyorum onu.
~~~
"Seonghwa!" Son derece hoş ve cici görünen evlerin arasındaki sokaklarda yürürken bana seslenen tatlı bir ses duydum Döndüm, işte, Hongjoong. "Bekle bekle bekle." Son derece şirin bir koşuşla yanıma geldi. "Merhaba~" Koluma sarıldığında gülümsedim.
"Sana da merhaba. Neden arkamdan koşuyorsun?" Yüzünü kaldırıp yüzüme baktı ve gözlerini kısıp dudaklarını birbirine bastırdı.
"Çünkü, ben geldim vermeye cevap sana!" İlk öce tepki vermemiştim ama sonrasında ufak bir kahkaha atmıştım. "Ihm hazırım şimdi sana cevap vereceğim." Ayrılıp kendini hazırladı. Merakla dinliyor ve izliyordum. Bir müddet öylece yere baktı. Bakışlarını bana çevirdi.
"EVE, SENİNLE ÇIKARIM!" Söyledi ve ben daha bir şey diyemeden hızla koşup gitti. Hem şaşkınlık hem mutluluk ne yapacağımı şaşırmama neden olmuştu. Ne yapıyordum ben? Pazara gidiyordum. Şimdilik peşinden gitmeyeceğim, utanır falan. Tatlı görünüyor ama yarın öcümü alacağım.
***
Hongjoong'un karakteri çok tatlı lna ağlamak istiyorum😥

ŞİMDİ OKUDUĞUN
WAİTER || Seongjoong
RomansaSeonghwa gittiği kafedeki garson çocuk Hongjoong'u gördükten sonra ilk görüşte aşk duyugusunu tadar. Neredeyse her gün sırf onu görmek için o kafeye gider. Kafeye yakın bir yere taşınıp hayatını değiştirir. Onun için...