Başladığınız tarihi bu satıra bırakabilir misiniz...
...
Odamın balkonunda oturmuş, elimde sıcaklığını belli eden kahvemi yavaşça dudaklarıma götürdüm. Kahvenin yakıcı kokusu burnuma dolar dolmaz gözlerimi memnunlukla yumdum. Bu hissi seviyordum. Yumulu gözlerimi açtım, aşağıda güle oynaya koşturan çocukları görür görmez dudaklarımda tebessüm baş gösterdi.
Odama doğru yaklaşan adım sesleriyle üzerime örttüğüm şala iyice sarıldım.
"Eylem sabahtan beri sana sesleniyorum! Üstüne başına bak daha hazırlanmamışsın bile! üzerine adam akıllı şeyler giyip aşağıya gel. Misafirlerimiz var." Odamın kapısını kapattı.
Oturduğum sandalyeden homurdanarak kalktım. Sanki misafirler bana geliyordu. Balkondan söylene söylene çıkıp, giysi dolabıma adımlarımı yönlendirdim. Kim gelmişti? Ne giyinmem lazımdı? Kendime göz devirip, gri eşorfman altı çıkarttım. Gelişi güzel yatağa attım. Altımdaki penye şortu çıkartıp eşofmanı hızla bacaklarımdan geçirdim.
Aynada yansımıma bakar bakmaz gözlerimi kocaman açtım. Önceden bol gelen eşofman şu an tam bedenime oturuyor, artı olarak bütün vücudumu ikinci bi deri gibi sarıyordu. Bu corona beni mahvetmişti. Evdeyken ne yapacaktım ki yemek yemekten başka?
Bacaklarıma ve kalçama bakmamaya özen göstererek üstüme sade bir beyaz tişörtü geçirdim. Bol gelen tişörte burun kırıştırdım. Misafirler bu pasaklı halime karşı arkamdan ne güzel atıp tutarlardı şimdi.
Sahi ya kim gelmişti ki bize? Çokta sevilen bi aile değildik. Babam albay, annem ise yedi yirmi dört evde Müge Anlı izleyen bir ev hanımıydı. Pek cana yakın bir aile değildik anlayacağınız.
Yoksa Nurgül teyzeler mi gelmişti bize? Büyük ihtimal annemin misafir dediği kişiler onlardı. Misafir demek onlara küfür olmaz mıydı? Sonuçta günün on iki saati de Nurgül teyzeyle birlikte Müge Anlı izliyorlardı. Aralarında ki bağ çok güçlüydü.
Annemin odaya operasyona başlayan mit ajanları gibi girmesiyle,
"Ay anne ödüm bokuma karıştı be!" Dedim. Annem bana elleri belinde çatık kaşları ile bakıyor, üstüme giydiğim eşorfman takımına büyük nefretle bakıyordu. "Neye baktın gülüm?" bir kaşımı kaldırıp hayırdır dercesine başımı salladım.
Hızla yanıma gelip koluma cimcik attı. Acıyan kolumla anneme kocaman gözlerle baktım.
"Anne delirdin mi ya?" Kolumu ovarken,
"Ne bu üstündeki Eylem? Böyle mi misafirleri karşılayacaksın, Pasaklı halinle!" Üstüme baktım. Gayet yerinde bir kombin yapmıştım.
"Ben hep böyle iniyorum aşağıya." Annem gözlerini kapatıp derin bir soluk bıraktı.
"Bugün değişiklik yap. Elbise falan giy. Kız gibi ol azıcık Eylem." Ne elbisesi ya? Annemin heyecanlı hallerine şöyle bir bakıp,
"Kız aşağıda kim varda her tarafın ayrı oynuyor senin? Elbise falan giydiriyorsun bana." Gülüp kaş göz oynattım.
"Giyme Allah'ın cezası, seninle konuşanda kabahat. İn böyle sefiller gibi aşağıya tamam mı güzel kızım? Akılsız kızım." Söylene söylene odamdan çıkmasıyla büyük bir kahkaha patlattım. Duyulmasın diye bir elimle ağzımı kapatıp gülmeye devam ettim.
Annem böyle özen gösterdiğine göre sevdiği saydığı biri bize gelmişti. Onun bu heyecanlı halleri tekrardan gözümün önüne gelince üstümdekileri değiştirme kararı aldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VURGUN
Teen Fiction"Ne olursa olsun o ağzından hiç eksilmesin abi lafı anladın mı beni?" Sözleri gözlerimi değil kalbimi hedef almıştı. Yüzümde acı bir tebessüm baş gösterdi. "Sen demez miydin, tutamayacağım hiçbir şeyin sözünü vermem diye? Düşününce sana hak verdiği...