~1~

31 4 24
                                    

Göz kapaklarıma bakıyordum. Şişmişlerdi. Gözlerim kıpkırmızıydı. Sadece gözlerim değil tüm yüzüm kırmızıydı. Yine ruh halimi sorgularken buldum kendimi. Bu ani değişimler mahvediyordu beni. Deliriyor muydum? Hayır. Ama kesin bir sorun vardı psikolojimde.

Oturduğum zeminden kalktım ve aynadan uzaklaştım. Sessizce banyoya gidip yüzümü yıkamalıydım. Evdekilere bir açıklama yapmak istemiyordum.

Yatağıma geçip oturduğumda evdeki bir kavgada kırılan odamın camına bomboş gözlerle baktım. Yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Düzelmeyecekti, biliyordum.

Yatağın içine girip uyumaya çalışacaktım. Son günlerde uyku tutmuyordu. Ve yine, son günlerde olduğu gibi kafamı yastığa koyar koymaz düşüncelere boğuldum. Bu aralar hayatımı, ilişkilerimi, insanların davranışını sorgulayıp duruyordum. Bir sonuca ulaşamayınca delirecek gibi oluyordum.
Sonunda uykuya dalabildiğimde çok derin uyumuştum ama sabah kalkınca daha da yorgun uyanmıştım. Sanki uyku benim için bir şeyleri düşünüp kendime sorun etmediğim 5-6 saatlik molalar gibiydi.

Kalkıp okul için hazırlanmaya başladım. Gözlerim hâlâ biraz şişikti. Anneme evden çıktığımı haber verip servisi beklemeye başladım. Okulda arkadaşlarım vardı, serviste de konuşabileceğim kişiler vardı ama son zamanlarda kafamdaki derin düşünceler beni insanlardan uzaklaştırmıştı. Her seferinde insanların ne kadar bencil bir varlık olduğu gerçeği yıpratıyordu.

Sınıfa geçtiğimde yanıma Buse geldi.
"Günaydııınn!!" dedi her zamanki enerjisiyle. Hafifçe gülümseyip "günaydın" dedim. Buse zengin bir ailenin tek kızıydı, genelde pek derdi olmazdı. Gerçekten mutlu bir hayatı olduğunu düşünürdüm bazen.

Sırama geçtiğimde yanıma yeni birisinin oturduğunu gördüm, sıranın üstüne kafasını koymuş diğer tarafa bakıyordu. Sınıfa yeni gelmiş olmalıydı. Çantamı sıraya koyduktan sonra Buse'ye bu çocuğun kim olduğunu sordum. O da tam tahmin ettiğim gibi yeni gelen bir öğrenci olduğunu söyledi.

Zil çalıp ders başladığında hâlâ kafasını kaldırmamıştı. Dokunmadım, uyarmadım da, bir şey yapmadım. Derslerde genel olarak başarılıydım. Bu beni her zaman bir adım öne götürmüştü. Ama eğer tökezlerseniz, eğer başarınız düşerse insanların saygısını kaybedersiniz. Bilhassa öğretmenlerin ve ailenizin, yaşadığımdan biliyorum. Bu yazılı olmayan kurallardan sanırım..

Dersin bittiğini haber veren zilin çalmasıyla yanımdaki oğlana baktım. Hafiften dağılmış saçlarıyla hâlâ sıranın üzerindeydi. Eskiden olsa onu dürtüp tanışırdım, ama ben çok değişmiştim. Beni bir şeyler değiştirmişti.
Ben karamsar ve depresif bir kız değilim, genellikle çok gülerim ama ani duygu değişimleri yaşıyorum. Belki yaşımın getirdiği bir şeydir, ne de olsa henüz lise 3'e giden bir ergenim.

Genelde tenefüslerde, eğer bir işim yoksa, bahçede dolaşırdım. Sınıfın boğuk havasından kurtulmak çok güzel oluyordu. Bu sefer bir işim olmamasına rağmen sıradan kalkmadım. Buse yanıma geldi,

"Bir şeyin mi var? Bakayım. Gözlerin de şişmiş. Ne oldu?"dye sordu. Bir açıklamam yoktu. Tüm gece arkadaşlığımız üzerinde kafa patlattığımı, samimiliğini sorguladığımı, annemi düşündüğümü vb. nasıl söyleyebilirdim?
Bütün duygularımı gizleyen o gülüşü yerleştirdim yüzüme.

"Bir şeyim yok. Biraz geç uyudum, o kadar."

"Peki. Gelmiyor musun bahçeye?"diye sordu.

"Ben biraz kitap okuyacağım, siz çıkın." dedim gülerek. Kafa sallayıp uzaklaşırken derin bir iç çektim. Arkamı dönüp kitabımı çıkarttım. Montaigne'in "Denemeler" kitabını okuyordum. Felsefeye ilgi duymaya başlamıştım ve bu kitap mükemmeldi.

▪ Wicked Game ▪Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin