Saatin kaç olduğunu bilmiyordum, neden uyandığımı da. Tek gözüme çarpan odayı aydınlatan sabah olduğunu belli eden parlak güneşti. Aralık perdeleri tamamen açmak için kalkmak gibi bir karar almıştım ama odada zaten bir gün ışığı olduğunu farkettiğimde buna gerek duymadım, belkide aslında onu izlemeyi bırakamadım. Güneş bütün varlığı ile Michael'ın yüzünde geziniyor gibiydi. Güneşin onu rahatsız ettiğinin farkında olduğu halde uyumaya devam etmek istiyormuş gibi bir ifadesi vardı. Rahatsızlığını hissettiren çatılmış kaşlarına uzanan kirpiklerinin üzerinde gezinen sabah güneşi tam yerini bulmuştu. Hafif aralanmış dudaklarını öpmemek için kendimi yerimde tutmam zordu. Sadece yüzündeki rahatsızlığı silmek için bu sefer perdeleri kapatmaya gittim. Sessizce yerimden kalkarken belimden düşecek gibi duran eşortmanı umursamadım. Sıcak parkenin üstünde temkinli adımlarımı atmaya devam ederken Michael bileğimi okşar gibi tuttu. Gözlerimi ona çevirdiğimde bakışları güneşe meydan okuyordu.
''Nereye gidiyorsun?'' Vücudumu ona döndüğümde elini bacağımdan çekti. Gözlerime bakarken elim ile camı gösterdim ve hafifçe gülümsedim. Aslında genel olarak onu izlerken gülümsememe engel olamıyor gibiydim.
''Perdeyi kapatacaktım.'' O da gülümsediğinde başını salladı, yüzümdeki boş sırıtma isim veremediğim garip bir gülümsemeye dönüşürken sadece gülüşünün bile beni güldürebileceğini bilmek güzeldi.
''Sabahları perdeleri açmalısın Luke, böylece sen dışarı bakarken bende arkandan sarılırım ve bir sabah kucaklaması ile güne merhaba deriz.'' Perdeyi kapattığımda kaynağı belirsiz vücudumu kaplayan cesaret ile sırıtarak yanına yattım. Uykusunu alamamış gibi görünüyordu, kolumu yastığın altına koydum ve bana daha çok sokulup kollarını bedenime sardı. Arada yumuşak bir cisim olmadan birbirlerinin koluna yatan çiftleri anlayamıyordum, en son Michael koluma yattığında kafası kolumu ezerken susmuştum ve sonunda o kolumun kafasına battığını söyleyerek kafasını çekmişti. Belkide biz romantik olamayacak kadar rahatımıza düşkündük.
''Güneş seni rahatsız ediyordu. Biliyorsun, güneş işaret çektiğinde gitmiyor.'' Kıkırdadığında bende kısaca kıkırdadım ve onun renk değiştirmiş saçlarına baktım. Hep böyle oluyordu işi nedeniyle hafta içi görüşme şansımız pek olmuyordu. Geri döndüğünde ise evde vakit geçirme şansımız oluyordu ve ben onun saçlarına saatlerce bakıyor sırıtıyordum. Okulu bırakmıştı, üniversiteye gitmeyi düşünüyor gibi de görünmüyordu. Müzik yapıyor ama henüz bundan para kazanmıyordu. Beni ise okula hâlâ annem bırakıyordu
''Beni rahatsız ettiğini kim söyledi Lucas?'' Kahkaha attığımda hafifçe yüzünü buruşturdu. Yanaklarıma damarlarımda akan bütün kanın pompalandığını hissediyordum ve sanırım bir şekilde utandığımdan değil güldüğümden kızarıyorum demeye çalışıyordum.
''Saçların mavi.'' Ani konu değişimi ile gözlerine baktığımda sırıtmaya başlamıştı, beni anladığını biliyordum ve bu rengimin bir ton daha atmasına neden oluyordu. Dudağımı dişlerken saçlarına baktım ve elleri ile saçlarını karıştırdı
''Kötü mü duruyor?'' Başımı iki yana sallladığımda gülümsedi ve gerçekten memnun olduğunu hissettim. Ona da oluyor muydu hiç bilmiyordum ama, benim için onun tepkilerini keşfetmek küçük bir bebeğin ilk kelimesi, ilk adımıydı.
''Bana mavinin, maviye ise mutluluğun yakıştığını söylemiştin Michael. Mutlu mu görünüyorum?'' Kaşlarımı sorgularcasına kaldırıp yüz ifadesini süzdüm.
''Sen mutlu olunca saçlarım mavi oluyorsa neden saçlarım mavi olduğunda sen mutlu olamayasın?'' Gözlerimi düşürüp gülümsediğimde kızaran elmacık kemiklerimin gözlerimin altına yükseldiğine emindim.
''Michael neredeyse romantik bir adam oluyorsun.'' Başımı kaldırıp yüzüne baktığımda dudaklarını bilmiyorum anlamında kısa süreliğine sarkıttı ve yüzüme geri döndü. Onun mimikleri anlık resimler dalında ödüle sahip olacak kadar ani ve garip bir şekilde güzeldi.
''Belki de olmalıyım?'' Hafifçe başımı salladığımda sokulduğu yerden başını son kez kaldırıp yüzüme baktı ve gözlerinin yüzümde dolandığını hissettim. Yastığın altında olmayan elim ile mavi saçlarını okşadım, nefesi düzene girdi ve kalp atışları yavaşladı. Gerçekten uykusunu alamamıştı ve şuan o kadar masum görünüyordu ki bakmaya kıyamaz olmuştum.
''Belki de artık insan içine çıkmalıyız?'' Büyük bir umutla hatırlatırcasına sorarken yeni boyandığı için birbirine karışmış elektriklenen saçlar okşadıkça kuru parmaklarıma yapışırken yüzünün bıkkın ifadesini izlemeye devam ettim.
''Luke sana söyledim, zorundayız. Bekleyeceğiz.'' Benzer bıkkınlıkla yanaklarımı şişirdim ve nefesimi dışarı verdim.
''Senin evine gidiyoruz, sonra ise benimkine... Herkes biliyor Michael, bize zarar veremezler.'' Gülüp başını iki yana salladı.
''Dışarısı homofobik aptallarla dolu, bu yüzden kapa çeneni ve otur yerine.'' Umursamaz ifadesi yerini sert bir katılığa bıraktığında yutkundum ve boğazımı temizledim. Elimi saçında çekip işaret parmağımı dik burnumun ucuna sürttüm ve mırıldanırcasına konuştum.
''Pekâlâ, içki ve kokain yasağı da var mı?'' Başını salladı, gözlerimi düşürüp aynı yavaşlıkla başımı sağladım.
''Olmaması hata olurdu, umarım içkiyi bırakmışsındır.'' Bakışları saf bir merak içeriyorken dudaklarını hareketini izledim ve derin bir iç daha çektim.
''Tanrım, sana Charlie Sheen olmak istediğimi söylemiyorum.'' Kaşlarını 'öyle mi?' dercesine kaldırdı ve dudaklarını genişleterek dudağını sarkıttı. İmâlı tavrıyla başını salladı ve korumacı tavrının sıkıcı olmaya başladığını sezmesi için içimden dua ettim.
"Bıktım." Olması gerekenden emin çıkan sesim şaşırmama neden olurken gözlerimi ondan kaçırmadığım süre boyunca değişen ruh hali ile pes ettim. Gözlerimi yere düşürüp gazabıma katlanmayı seçtim.
--------------------
Çocuk 19 oldu ve eighteen devam ediyor
R.I.P 18
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eighteen//Muke
Fanfiction''Bekleyecek miyiz?'' ''Bekleyeceğiz.'' ''Ben on sekiz olana kadar?'' '' Sen on sekiz olana kadar.''