Michael son günlerde okula gelmiyordu, kalabalığın arasında parlayan kırmızı saçlarını özlüyordum. Ona kırgın olmam gerekirdi, ama onu deliler gibi özlüyordum. Evinin nerde olduğunu bilmiyordum, arkadaşlarına sorduğumda sadece onun evinde ne yapacağımı sordular. İnsanlar neden ona ne olduğunu merak etmiyordu? Onu sadece ben mi düşünüyordum. Bir sürü arkadaşını toplamak ve onlara Michael için hediyeler aldırıp onu ziyarete gitmek istiyordum. Ama onun arkadaşı olan herkes sadece onu unutmuştu. Bu saçma gibi görünüyordu, Calum'u arayabileceğimi düşündüm. Belki biliyor olabilirdi. Telefon numarası bile bana yardımcı olabilirdi. Hızla Calum'u aradığımda açması için fazla beklememiştim.
''Ah, Lukeyy'' son harfini uzatırken sesinde şirin bir neşe vardı. Gergince konuşmamak için kendimi tutmaya çalıştım ama görünüşe göre pek başarılı olamadım.
''Merhaba Cal, ben sadece send-, Ahh Micael.'ın numarasını yada adresini biliyor musun?'' Calum hafifçe kırkırdarken konuştu
'' Eğer telefon sapıklığı yapacak yada adresine gidip ona tecavüz edeceksen hiç bir şey bilmiyorum.'' dediğinde gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum
''Ver şu lanet adresi.'' dediğimde küçük çaplı bir kahkaha attı ve ''Mesaj atarım.'' diyerek yüzüme kapattı. Adresi yazdığında oranın nerde olduğunu telefondaki harita uygulamasından aramaya başladım. Calum dan mesajlar gelmeye başladığında ben hala haritadan adresi arıyordum. Michael neden yaşamak için seçtiğin yer bu kadar uzak?
'Ah Luke şimdi baktım da, orası gerçekten çok uzak.'
'Tanrım, gidebileceğinden emin misin?'
'Luke gitmemelisin.'
'Seni Ashton'a şikayet edeceğim.'
'Luke cevap vericek misin?'
'Eğer sana bir şey olursa Ashton'a kimin yaptığını bilmediğimi söyleyeceğim.'
'EĞER CEVAP VERMEZSEN GECELERİ SALAK BİR PENGUENLE UYUDUĞUNU HERKESE SÖYLERİM.'
' LUKEYY??! '
' Sikeyim Luke, ne yaparsan yap.'
Mesajları okurken kıkırdamama engel olamadım ve cebimdeki paralara bakmaya başladım. Gerçekten bu parayla en fazla bir şişe su alabilirdim.Tanrım, Otobüs ücretine param yetmiyor. Bana onun için yeterli olduğumu düşündüren neydi ki? Adresteki evi bulana kadar yürüdüm. Yürüdükçe bacaklarımı hissetmemeye başlıyordum.
************************
Sonunda evin önüne geldiğimde bir apartman dairesi gibi görünüyordu. Apartmanın yanına gittim ve kapının hemen yanındaki bank'a oturup bacaklarımı dinlendirdim. Nefesimi düzenleyip özgüven topladığımda kapıya ulaşabilecek cesareti kendimde bulmuştum. Zillere baktım ve parmaklarımı zildeki isimlerin üstünde gezdirirken 'Clifford' yazan yerde durdurdum. Zile uzun bir süre bastım. Kapı açılmadı, inatla zile basmaya devam ettim. Tam umudumu kesip sırtımı döndüğüm anda kapı gürültü ile açıldı. Apartmana girip Michael'ın olduğu daireyi aramaya başladım, Adreste daire numarası yazıyordu, şanslıydım. Kapıyı bulduğumda kapıya yavaşça vurdum. Kapı vurduğum gibi açıldı. Sonunda Michael'ın yüzüne bakıyordum. Bu beni gülümsetti, ama haline baktığımda yüzümdeki gülümseme hayatını yitirdi. Gözleri şişmişti, göz bebekleri büyüktü. Üstündeki gömleğin yakaları açıktı ve ilk düğmeleri kopmuştu. Saçları, onun o güzel kırmızı saçları dağılmış ve şekilsiz görünüyordu.
''Mer-merhaba.'' derken baygın gözlerini sonunda bana çevirdi. İyi görünmüyordu. Gerçekten şuan ona sarılabilmek için herşeyi yapabilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eighteen//Muke
Fanfiction''Bekleyecek miyiz?'' ''Bekleyeceğiz.'' ''Ben on sekiz olana kadar?'' '' Sen on sekiz olana kadar.''