''Michael elimi sıkmayı bırak.'' Michael'ın parmakları yumuşadı ama elimi bırakmadı, parmakları bileğimi kavrarken sıkıntı ile nefesimi dışarı verdim. Umursamaz davranmakta iyi değildim, elimi o tutarken yola bakmam imkansız gibiydi. Onun etli sayılabilecek kısa parmaklarının bileklerimi böylesine sıkı sarması resme alınası güzellikteydi.
''Elini sıkmıyorum Luke.'' Yüzümü ona çevirdiğimde kaldırımda durmaya devam ederken o da yüzünü yüzüme çevirdi, ona îma dolu gülümsedim ve o da şaşkın sayılabilecek derecede, ne olduğunu sorarcasına başını salladı. Ellerimizi gösterdiğimde parmaklarını gevşetip baş parmağı ile bileğimi okşadı. Yüzümü yola çevirdim ve sertçe yutkundum, eğer sessiz bir odada olsaydık bu sesin kulaklarımı dolduracağına emindim. Ama trafiğin ortasındaydık. Suratını üstündeki sırıtmayla beraber ışıklara çevirmişti. Arabalar geliyor geçiyor ve bizde öylecesine bizim sıramızın gelmesini bekliyorduk. Gürültülü ortama kafa tutan aramızdaki garip sessizliği bozarken başımı eğdim ve ayakkabımın ucu ile kaldırımdaki taşların dokusunu incelemeye başladım. Michael'ın aklının dolu olduğunu benim yaptığım saçma ayak hareketlerine odaklanmasından anlayabiliyordum.
''Tekrar koyduğumuz kurallarımızın olduğunu sanıyordum Mike." Ayağım ile yaptığım gereksiz eylemlere bakmaya devam ederken dudakları bir çizgi halindeydi. Derin bir nefes aldım, her ne kadar biri bana bakmıyorken konuşamama gibi bir takıntısı olan bir insan olsam da, şuan bende ona bakmamak için elimden geleni yapıyordum.
"Toplum içinde temas etmemek gibi...'' Kaşları çatıldığında söylediğim cümle veya kelimeler bütün organlarına dağılıyor gibi görünüyordu, kızgın yada şaşkındı. Suratındaki o ifade bütün duygularını perdeliyordu. Michael Clifford tam da buydu, sevgisini benim gibi süslü kelimelere aktaramazdı, bunun için hazırlıklı olmalıydı. Onun sevgisini gösterme tarzı korumaktı, bunun yaşımdan kaynaklandığı düşünsem de Michael'ın yapısına karşı olan bilgim sadece değer verdiği insanlarla alakalı olduğunu düşündürüyordu. Ayaklarımı durdurdum ve ona baktım. Cevap vermediğinde devam ettim, bana cevap vermemesi beni çileden çıkarıyordu.
'' Sen ne yaparsan yap, biz asıl verilmesi gereken kararı çoktan verdik Michael. Neyi engellemeye çalışıyorsun?'' Yüzüme bakmadı ama gözleri irice açılmıştı, algılama sırası gözlerinde olmalıydı. Bunun nedeni kesinlikle şaşkınlık değildi. Gerçekten çok fazla dalgındı. Başını hafifçe sağa sola salladı ve yüzündeki ifadeyi bozmadan boştaki eli ile gözünü ovuşturdu.
''Burada tam dört şerit var Luke, bu o sikik kurallara dahil değil.'' Son sorduğum soruya cevap vermesini beklemem sadece susmaya devam etmeme neden olduğunda sonunda yüksek olmasına engel olmadığım sesim ile konuştum.
''Ben bir çocuk değilim Michael, bunu kendim de yapabilirim. Sen de biliyorsun.'' Michael sikik orman yangınlarının yaşandığı yeşillerini yüzümde gezdirdiğinde elimi anice bıraktı, kaşlarımı çatarken yüzümü yola döndüm ve sonunda yayaların sırası olduğunu farkettiğimde ileri hızla adımımı attım.
Elleri tekrar bileğimi kavradığında hızlı adımlar atıyordu, sadece bekleyen arabalara bakıyor ve karşıya en kısa sürede geçmeye çalışıyordu. Eli daha sertti ve bu sefer bileğimi okşayan bir baş parmak yoktu. Onu seviyordum, asi ve sinir bozucu olmasını seviyordum. Bütün kararlarını benim iyiliğim üzerine kurulu alıyor gibiydi. Ne kadar fazla sırıttığımı bilmiyordum ama ağzımın yırtalacağını hissetmeye başlamıştım.
''Michael...'' Ben gülmeye devam ederken evine doğru yürümeye devam etti ve gülümsemesini içinde tutmaya çalıştı. Ama başarılı olamadı ve ben kahkaha atmaya başladığımda ciddiyetini bozmamaya çalışarak mırıldandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eighteen//Muke
Fanfiction''Bekleyecek miyiz?'' ''Bekleyeceğiz.'' ''Ben on sekiz olana kadar?'' '' Sen on sekiz olana kadar.''