"Tanrım, bu kadar çabuk soğuk alacağını bilseydim seni zorlamazdım..." Namjoon'un endişeli ve üzgün sesi, yatakta yatan bedenin kulaklarına doluyordu.
"Sorun-" Kuru bir öksürük ile cümlesi kesildi, ardından toparlayıp devam etti. "Sorun yok, hyung." Güçsüzce bir gülümsemenin ardından, alnını gizlemeye çalışan saçlarını ordan çeken soğuk eller ile titredi. Aslında değen eller soğuk değildi, o üşüyordu.
"Seninle kalmak istiyorum, ancak gitmem gerekiyor..." Nefes verip hasta yatan küçüğün üzerindeki örtüyü biraz daha çekti. Namjoon yorgun bir gülümseme ile karşılandıktan sonra Yoongi'den gelen, "Sen git hyung, çok da kötü değilim zaten." şeklindeki sözler ile biraz daha rahatlamış, gamzelerini belirterek gülümsedikten sonra çantasını alıp odadan ayrılmıştı. Bir kaç dakika sonra kapı kapanma sesi duyulduktan sonra ev tamamen sessizleşmişti.
"Çalışmam lazım... Namjoon hyunga çok yük oluyorum." Mırıldandıktan sonra gözlerini yavaşça yumdu, ve ona çok uzak olmayan uykunun kollarına koştu.
.
.
.Vücudu yanıyordu.
Ya da hayır, donuyordu.
Almakta zorlandığı, ciğerlerini yoran nefes vücuduna yük olurken, o etrafına bulanık bakışlar atıyordu. Tüm vücudu ona inat ediyor ve ağrımaya devam ediyordu, ciğerlerinden gelen kuru bir öksürük ile boğazının da çok iç açıcı bir durumda olmadığını öğrenmişti.
Zor da olsa başını koyduğu yumuşak, açık mavi yastıktan kaldırdı. Akan burnunu çekip ince bacaklarını yataktağın içinden çıkardı. Giydiği ince ve kısa pijama yüzünden bacaklarına değen soğuk hava ile yüzünü buruştursa da, kalkıp yüzünü soğuk bir su ile yıkamanın ona iyi geleceğini biliyordu. Bu yüzden titremesini görmezden gelip güçsüzce ayağa kalktı, şanslıydı ki başı ağrımıyor, veya dönmüyordu.
"Ah, tanrım... Her tarafım ağrıyor, ve yarın bir iş görüşmem var."
Evet, geçen gün eve döndüğünde yeni açılan şirkete internet üzerinden iş başvurusu yapmıştı. Başvuru kabul edilmiş, yaklaşık yarım saatlik bir ön görüşme için yarına tarih verilmişti. Öğlen saatlerinde olacak görüşme için nasıl toparlanacağını bilmiyordu.
"Tanrım, nasıl iyileşeceğim!" Yavaş adımlarla banyoya ilerledi, ve küvetin önünde durdu. Soğuk bir duş, ve herşey tamamdı.
Üzerindeki pijamayı çıkardı. Saten, mavi ve çiçekli pijama takımı yerle buluştuğunda Yoongi çok üşüyordu. Dayanmaya çalışıp duş kabininin içine güçsüz bir adım attı.
Suyu açması ile aslında ılık olan su buz gibi gelirken, başını hafifçe yukarıya kaldırıp yüzünü ovaladı. İlerleyen dakikalarda yavaş yavaş suya alışıyor, zihnini toparlayabiliyordu. Her ne kadar alışmış olsa da daha fazla su altında durmak istemediği için suyu kapatıp kabinden çıktı, kenara bıraktığı bebek mavisi bornozu alıp ince kollarını geçirdi ve ince belinin etrafına sıkıca sarıp kuşağını bağladı.
Yerdeki kıyafetkerini de kucağına aldı ve odasına adımladı, iyice kurulandıktan sonra tekrar pijamalarını giydi ve yatağa uzandı.
Gecenin bir yarısı olmasına neden ile, sadece dört saatlik bir uyku onu bekliyordu.
.
.
.Penceresinden içeri izinsizce girip Yoongi'nin bedenine serilen güneş ışığı, gözlerini rahatsız ederek uyanmasını sağlamıştı. Kendisini daha sağlıklı hisseden beden gözlerini kırpıştırdı ve yattığı yerde oturur pozisyona geldi. Esneyip gerindikten sonra üzerindeki yorganı açıp bacaklarını yataktan sarkıttı. Beyaz, kemikli elini saçlarına daldırıp karıştı ve ayağa kalktı.
"Telefonum... Telefonum nerede?" Ayağa kalkınca aklına gelen şey ile duraksadı, Eğer Namjoon onu aradıysa çok merak etmiş olabilirdi. Odasının girişinde bulunan askılıkta asılı montunun yanına gitti. Montunun ceplerini karıştırdı ve en sonunda telefonu bulunca açıp gelen bildirimlere baktı.
23 bildirim
2 cevapsız arama
Beklediğinden daha az mesaj gelmesi ile sevindi, çünkü tek tek okuyacak hali yoktu.
Gözleri mesajlara bakarken telefonun sağ üst köşesindeki saate takıldı.
"Ne! Nasıl bu kadar saat uyuyabilirim, geç kalacağım!"
Acele ile telefonu yatağının üzerine nazikçe(!) bıraktıktan sonra dolabına yöneldi.
Üzerine beyaz bir t-shirt ve kot bir ceket giydi. Aynı şekilde siyah, kot bir pantolon da giydikten sonra saçlarını düzeltmek için aynanın karşısına geçti.
Dudaklarına çilekli lipbalm sürdükten sonra saçkarını tarak ile düzeltti. Hafif yasemin kokulu olan bir parfüm de sıktıktan sonra yatağa bıraktığı telefonunu eline aldı.
"Yetişme ihtimalim var, kahvaltıyı işim bitince yapabilirim." Hızlı adımlarla asılı duran montunu da aldı ve kapının önüne geldi. Siyah botlarını giydi ve kapıyı kapatıp kitledi. Seri adımlarla apartmanın girişine geldi, kapıyı açtı ve evine oldukça yakın olan şirkete doğru koşmaya başladı.
Nefes nefese geldiği şirketin önünde durdu ve kolundaki saatine baktı. "On dakika var, yetiştim..." Yetişmiş olmasının üzerindeki hafif mutluluk ile kapıya adımladı. Sensörlü cam kapı ilk başta onu algılamadığı için boyuna küçük bir küfür savursa da açılan kapı ile bunu boşverip içeriye girdi.
Girişteki sekreterden görüşeceği kişinin odasını öğrendikten sonra, çok da büyük olmayan şirketin koridorlarında yürüdü ve ona tarif edilen kapının önünde durdu.
Derin bir nefes aldı ve sakince geri verdi. Kapıyı tıklatmadan önce kenarda gümüş renk ile yazılmış isim dikkatini çektmişti.
Jung Hoseok.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Give Up Me ⊱ Sope┊
Fanfiction! YARIM BIRAKILDI ! "Bana, birisi el uzattığı zaman tutmam gerektiği öğretildi Yoongi-ah." +Jikook +Namjin Hafif feminen karakter içerir. Slow update. Bu kitapta smut (M) bulunmamaktadır.