"Tobias, daha fazla dışarıda bekletmeyelim misafirimizi. İçeri geçin Janos."
Salomon Kim'in derin sesi bahçede yankılandığında söylediklerine uyup içeri geçtik. Şatonun içine balo salonuna farklı bir kapıdan giriliyordu. Bu girdiğimiz kapı devasaydı, nasıl açıp kapattıklarını merak etmiştim birden. Norman Kim, Salomon Kim'in beline kolunu sarıp yanağına minik bir öpücük kondurduğumda şaşkınlıkla Hector'a baktım. O da en az benim kadar şaşkınlık içinde Kontlara bakıyordu.
Bunlar aynı aileden değil miydi?
Düşüncelerimi bölen Javier Park'ın sesiydi.
"Salomon canım, kuzeninden ayrı durur musun? Ah, nasıl bir aile ilişkisi içindesiniz siz böyle?!"
"Javier, ortalığı velveleye vermek için yanlış seçimde bulundun. Kanatlanıp uçsan, kendi adına daha sağlıklı bir karar vermiş olursun. Norman'ın benim öz kuzenim olmadığını biliyorsun."
"Ama aramızda bilmeyenler var."
Bakışlar bana döndüğünde zorlukla yutkunup ilgilenmiyormuş gibi davrandım. Uzun koridorları aştıktan sonra büyük salona girdik. Köşede cayır cayır yanan bir şömine vardı. Önünde de birbirine bakan iki berjer. İşlemeli, avangart mobilyalar fazla ağırdı ama şatonun kasvetli havasına da oldukça uygundu.
Bu şato tezatlık içindeydi.
Tobias Kim, kendini koltuklardan birine attığında Salomon Kim oldukça düşmancıl şekilde baktı ona. Bu bakışlara göz devirerek karşılık verdi. Ayağa kalktığında Salomon Kim ve Norman Kim oturdular, ardından Yohann Min ve Tobias Kim. Javier Park da fazla vakit geçmeden oturduğunda hiyerarşik bir düzen oldığunu fark ettim. Ailenin en büyükleri önce yerleşiyordu koltuklara, birden kanım dondu.
Javier Park kırk sekiz yaşında olduğunu söylemişti, bu insanlar ondan daha da büyüktü.
"Otursana tatlım."
Hector yanımda bekliyordu, o da buradaki insanların gizemini çözmeye uğraşıyordu.
Tek boş olan koltuğa oturduğumda Hector hemen yanıma ilişti. Norman Kim'in gözleri hizmetkarıma takıldı.
"Merdivenleri çıktıktan sonra soldaki üçüncü kapı Janos'un odası. Eşyalarını oraya götürebilirsin."
Hector bakışlarını bana çevirmiş, onaylamamla at arabasına dönmüştü.
"Burada yeterince hizmetçimiz var. Kendinizinkini getirme gereği neden duydunuz, anlamayamadım."
Salomon Kim'in memnuniyetsiz sesiyle derin bir nefes verdim. Yüzüme zorlama bir gülümseme yerleştirdim.
"Hector benim hizmetçim değil, hizmetkarım."
"Ben arada bir fark göremedim."
"Beni yıkayıp giyindiren, yemeklerimi hazırlayan kendisidir. Ayrıca en yakın dostumdur."
"Annenizin sizi neden yetiştirmemi istediğini şimdi daha iyi anlıyorum."
Kafasını bıkkınlıkla iki yana sallamış, ellerini bacaklarına sürtmüştü.
"Neyi ima ettiniz tam olarak?"
" 'Hizmetkarlarımız' bizimle denk değildir Sevgili Janos. Onları kendinize dost belleyemezsiniz. Aramızda hiyerarşik bir düzen olduğunu biliyorsunuz ve onlar, bizden aşağıdalar."
"Benden bunu kabul etmemi beklemeyin. Hector benim işlerimi yapıyor olabilir ama bu, onu küçümsememe neden olamaz. Lütfen benimle bu konu hakkında tartışmayın. Unvanıma sahip olup olamayacağım da bu konuya bağlıysa, varsın red edeyim. Kont olacağım diye, sizin gibi, insanları yaptıkları işlere göre ezmem. Benim buraya gelmemde annemin baskısı elbet oldu, lakin asıl neden babamın istemesidir. İyi günler, izninizle dinlemek istiyorum. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Castle×Taekook ✓
Fanfiction"Yüzüm güçlü -çok güçlü- kartal gibiydi, ince burnumda yüksek bir kemer, tuhaf bir şekilde kemerli burun deliklerim vardı, alnım azametle kubbeleniyordu ve şakaklarımdaki saçlar seyrekti ama başka yerlerde boldu. Kaşlarım gürdü, burnumun üzerinde ne...