7|kurtulmak istiyorum; sonucunda ölsem de, yaşasam da.

88 14 62
                                    

Son birkaç saattir Melek zorla da olsa uyuyordu, göz kapakları ağırdı, zihni bulanıktı ancak vücudunun ağrıları aldığı nefesleri her seferinde acıyla gözlerini aralamasına, kurumuş boğazı yüzünden su için muhtaç kalmasına sebep oluyordu. Yan döndü, başı çoktan yastıktan kaymıştı ancak rahatsız durumuna rağmen bedenini kaldıramıyordu. "Acınacak haldesin, Huang Renjun." Kuru dudaklarının arasından belli belirsiz kelimeler döküldü, yutkunmayı denedi ancak boğazındaki şiddetli acı sebebiyle yüzünü buruşturmuştu.

"Acınası bir halde ölüp gideceksin." Gülüyordu ancak gözleri dolu doluydu o an, amansız bir histeri krizinin ucunda gibiydi, aklına daha ve daha fazla isyan etmekten başka bir şey gelmiyordu, içinde bulunduğu durumdan memnun değildi ancak tanrıya yalvarmak istemiyordu. Huang Renjun her şeyden ümidini kesmişti belli ki, gitmekte oldugu yolun sonundaki o cılız umut ışığı artık orada değildi.

Lord onu kurtarmak istemeyecekti.

Zamanında yarım bıraktıkları bu aşkı bir gün tamamlayabileceklerini düşünüyordu, şimdi ise bu ihtimal bir hayalden dahası gibi görünmüyordu.

Gözleri iyiden iyiye ağırlaşırken etrafındaki her nesne bulanıklaşmaya başlamıştı, derin bir nefes aldı ve kendini uzun bir süre onu kucaklayacak olan uykunun kollarına bıraktı ancak Lord'un ettiği her bir kelimeyi duyduğunu bilmiyordu.

Muhtemelen saatler oluyordu. Huang Renjun bir ölüden halliceydi, geçen saatler boyunca gözleri kapalı kalmış, tam olarak uyuyor olmasa da yatmaya devam etmişti. Lord yavaşça kapıyı açtı, hâlâ yanıyor olan mumun cılız ışında yatağının içinde neredeyse görülmeyecek kadar minik olan onu gördü, uyuyor olup olmadığından emin olamasa dahi yavaşça içeri girip yavaş adımlarla yanına ilerlemişti. Yorganı biraz çekip yatağın kenarına oturdu, hareketleri yavaş olduğu kadar sessizdi de. Cılız mum ışığında aydınlanan pürüzsüz yüzü, yanaklarına kadar düşen uzun kirpiklerinin gölgesi, yastığa dağılmış saç telleri, düzgün ve minik burnu, kıpkırmızı dudaklarıyla Huang Renjun, o an her zamankinden daha meleksiydi.

Ona dokunmak istedi, bebeksi süt beyazı tenini parmak uçlarında hissedebilecek olmanın düşüncesi dahi onu geçmiş günlere, saçlarını okşayıp dizlerinde uyuttuğu zamanlara götürmeye yetmişti. Elleri titredi, parmak uçlarının yandığını hissetti elini kaldırdığında, ciğerlerine hapsettiği nefesini her zamankinden biraz daha uzun süre tutmuştu, sanki en ufak çıtırtıya uyanabilirmiş gibi hissediyordu, zaten uyanık olduğunu bilmiyordu.

Hafifçe kıpırdamasıyla gözlerine düşen saç tellerini izledi saniyeler boyu, en sonunda rahatsız olmasın diye siyah saç tutamlarını geriye itmişti ancak onun soğuk elinin bileğine uzanacağını ve avuç içini yanağına yaslayacağını tahmin edememiş, bu gerçekleştiğinde birkaç saniye boyunca buz kesmiş gibi beklemişti. Melek, o elini çekmek istediği vakit avcunu sıkıca tuttu ve bırakmasına izin vermedi, Lord da bunun üzerine nefes verip gözlerini kaçırmakla yetinmişti.

"Kararını verdin mi?" Çatallaşmış sesiyle sordu, Lord gözlerini ona tekrar çevirmiş, mumun turuncu ışığının yer yer parlattığı yüzünü, kirpikleri titredikçe yüzüne düşen gölgesini ama en çok da yorgun gözlerinin içindeki duyguları uzun uzun izlemişti. "Bu benim vereceğim bir karar değildi hiçbir zaman." Yumuşak ve kısık tutuyordu birkaç kez çatlamış olan sesini, şimdi onun üzerine de bitmek tükenmek bilmez bir yorgunluk hali çökmüştü.

"İsteğimi yerine getirecek misin o halde, Lord? Kurtaracak mısın beni bu acıdan?" Lord yavaşça başını salladı, Huang Renjun bunu gördüğünde gözleri dolmuş, elleri titremiş ve nefesleri boğazına dizilmişti. Aşığı, biricik sevdiği ona tekrardan ışığı vadediyordu, bundan öncesinde böyle bir şeyin gerçekleşeceğini hayal dahi edemezdi. "Kurtaracağım, eğer gerçekten kurtulmak istiyorsan, kurtulabileceğine inanıyorsan." Huang Renjun yavaşça hâlâ tutuyor olduğu elinin avuç içine bir öpücük bıraktı, belli belirsiz gülümsüyor, hırıltılı nefesleri yavaş yavaş dudaklarının arasından kaçıyordu. Lord'un elinden yayılan sıcaklık sanki bütün vücuduna yayılıyordu, ağrılarını bile hissedememeye başlamıştı.

"Kurtulmak istiyorum; sonucunda ölsem de, yaşasam da. Buna dayanamıyorum artık Yangyang." Sırtına saplanan ağrıyla iki büklüm oldu, Lord onun ağrısını fark ederek biraz daha yaklaştı bedenine, ağır yorganı üzerinden hafifçe sıyırdı ve yavaşça kollarının iki yanından geçirdiği bedenini kaldırdı ancak o kendi bedenini dahi ayakta tutamayacak kadar güçsüzdü, bu sebeple Lord tutuşunu gevşettiğinde arkaya doğru düşecek olmuş fakat tekrar ellerinin sıcaklığını hissetmişti. "Öyleyse kurtaracağım seni."

"Eskiye dönmemiz imkansız mı sahiden, Yangyang? Sadece hiçbir şey olmamış, hiç ayrılmamış gibi baştan başlayamaz mıyız?" Titremesine engel olamadığı sesi her zamankinden daha güçsüzdü sanki, boğazına dizilen kelimelerin bir anda dökülmesi sebebiyle Lord'un şaşkın olduğu kadar o da şaşkındı. Sevgilisinden uzakta ancak bir o kadar da yakında geçirdiği bu yıllar boyunca bu kelimelerin dudaklarından dökülebileceğini hiç düşünmemişti. Lord da aynı şekilde, öncesinde hayatını, canının bir parçasını vermiş olduğu adamın ona çıkıp da böyle kelimeler edebileceğini hiç düşünmezdi, gerçi, onun canının diğer parçası, en değerlisi olduğuna da ihtimal vermezdi.

"Eskisi gibi olur muyuz bilemem." Lord kendisine düşünmek için zaman tanıdı, Melek ise o ışığın bir anda karanlığa gömülmesiyle olduğu yerde kalmıştı. Ne bekliyordu ki? Yalan söylemiş, onu kandırmış, aşkını esirgemiş ve yıkmıştı. Vaziyet bu iken Lord sanki hiçbir şey olmamış gibi kendisine dönmezdi, kendini onun yerine koyduğunda kendisi bile dönmezdi zaten. "Ama deneriz." İyice irileştirdiği gözleri Lord'a döndü bir anda, böyle bir cümlenin gelebileceğini hiç düşünmemişti o saniyelerde. Ancak Lord onun düşüncelerini yanlış çıkarmaya pek bir meraklıydı, zaten bu onun da hoşuna giden bir şeydi.

"Gerçekten mi?" Korkak bir tavırla sordu, alabileceği herhangi bir ters cevapla yerle bir olacağını biliyordu ancak Lord'a, onun sevgisinin büyüklüğüne inanmak istemişti ve Lord, onun yüzüne hiç bakmamış olsa da başını salladı. "Benim aşkım ikinci bir şansı hak edecek kadar büyük, Renjun."

Gülümseyecek oldu ancak şiddetli bir öksürüğe tutuldu, burnu kanamaya başlamıştı kısa süre içerisinde. Lord şimdi telaşlanmıştı fazlasıyla, canının gözlerinin önünde bir anda gidebileceği düşüncesine kapılıyordu.

Bu içini kemiren amansız bir korkuydu.

"Çabuk ol Yangyang, fazla zamanım kalmadı." Gözlerinden süzülen yaşların arasında kısılan ve çatallaşan sesiyle konuştuğunda Lord çoktan ayaklanmış ve ona destek olmak istercesine omuzlarına ellerini koymuştu. "Serbest bırak kanatlarını." Ellerini saçlarına daldırarak başını göğsüne bastırdı, bu sırada Huang Renjun yara bere içindeki kanatlarını çıkartmıştı. Onu ilk kez kanatlarıyla gördüğü zamanı hatırlıyordu, bembeyaz ve doğaüstü güzellikteki kanatları tarafından büyülenmişti. Saf bir güzellikle savururdu kanatlarını, beyaz tüyleri o her salladığında parıl parıl parlardı. Bir kibri vardı, kişiye asla onun gibi olamayacağını söylerdi sanki. Şimdi ise bu kanatlar acıdan ve sefalletten başka bir şey değildi, günahın ne kadar can yaktığını gösteriyordu.

Yüzüğünün içindeki çentikle derisini kesmiş, çok geçmeden akan kanı siyah renkli bir hançere dönüşmüştü. Lord zaman kaybetmedi ve kanatlarını kökünden kesebilmek için ilk darbeyi indirdi sevdiceğinin sırtına, Huang Renjun duyup duyabileceği en acı dolu çığlığı attığında durmak istese eğer şimdi durursa onu gerçekten kaybedeceğini kendine söyleyerek devam etti.

Lord o gün sevdiğinin kanatlarını kendi elleriyle kesmişti.

Kulaklarına dolan keman sesine yağmur damlalarınınkiler karıştı, kana bulanan yatak çarşafları ve duvarlara, ellerine, hançerine, sevdiğinin sırtına açılmış iki koca yaraya burnunu sızlatan acıyla baktı saniyelerce. Huang Renjun birkaç saniye içerisinde öyle acı çekmişti ki muhtemelen bu yüzden bayılmıştı, sesi çıkmıyordu, hissedebildiği nefesleri yavaştı. Gözleri kan ve bere içindeki kanatlara  kaydığında onun ensesine koyduğu ve bu şekilde göğsüne bastırdığı elinin tutuşu gevşemişti.

"Geçti," dedi, bir rahatlama esir aldı bedenini, derince bir nefes aldı. "Her şey geride kaldı."

Saçlarının arasına minicik birkaç öpücük bıraktı, her şeyin geride kaldığına en çok o inanmak istiyordu.

BelamourHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin