9|ben şeytanım, renjun, ben günahların efendisiyim.

70 17 42
                                    

Birkaç gün oluyordu, Huang Renjun artık daha iyi hissediyor, bazen yatağından kalkıyor ve şatonun içinde geziniyordu. Ağrılarının şiddetinde hissedilebilir bir azalma vardı ve bunun için sürekli kendisi için uğraşan Lord'a minnettardı. O sonrasında oldukça değişmişti, hareketleri gün geçtikçe daha narin, daha dikkatli oluyordu. Ruhlarla ilgilenmekten fırsat kaldığında soluğu kendisinin yanında buluyordu, artık geceleri onunla uyuyordu ve bu süre zarfında Huang Renjun aslında Lord'un kendisine en başında verdiği bu odanın kendi kişisel yatak odası olduğunu öğrenmiş, oldukça şaşırmıştı.

Ayağa kalktı ve Lucas'ın kendisi için hazırlayıp bıraktığı kıyafetlere ilerledi, uzun zamandır sadece gecelikleriyle duruyor olsa da o gün biraz değişiklik yaparak güzelce üstünü giyinmek, saçlarına şekil vermek ve yüzündeki dağınık ifadeden kurtulmak istiyordu. Şimdiye dek hep yatak çarşaflarının arasında, oldukça dağınık ve kötü görünürken izlemişti Lord onu, bu sebeple hâlâ çok hasta olduğunu düşünüyor ve belli etmese de üzülüyordu. Huang Renjun artık bunun olmasına izin vermeyeceğini söyledi kendine, siyah geceliğinin omuzlarından aşağı düşmesine izin verdi ve görebildiği kadar aynadan sırtına baktı. Özenle sarılmış yaraları hâlâ kanıyordu, kolay kolay geçecek gibi değildi elbette, bunu fark ettiğinde derin bir iç çekti.

Artık sahip olamadığı kanatlarının bıraktığı çirkin yaralar sanki ne kadar korkunç biri olduğunu haykırıyordu.

"Üzülüyorsun yine, üzülme Renjun."

Lord yavaşça içeri girdi, muhtemelen onun yaydığı karamsar havayı fark etmişti çünkü Lord koca şatonun neresinde ne olursa olsun hissederdi, olduğu yerde yalnız olduğunu hissetse dahi bilir ve gelir, saçlarını okşar, kulaklarına sevgi dolu cümleler fısıldar, sonra giderdi.

"Üzülmüyorum Yangyang. Sadece... günahlarım kötü görünüyor."

Siyah gecelik üstünü yatağın üzerine bıraktı, üst bedeni omuzlarını ve göğsünün bir kısmını kapatan sargıları dışında çıplaktı ve çekiniyor gibi görünmüyordu, daha doğrusu bundan önce kafa yoracak daha fazla şeyi vardı.

Lord ona iyice yaklaştı ve önünde durdu, yüzüne bakıyordu ancak Huang Renjun gözlerini kaçırmak konusunda ısrarcıydı. Elini çenesine götürdü ve başını kaldırdı, nihayet gözleri buluştuğunda minicik bir gülümseme yayılmıştı yüzüne, sevgilisinin ise gözleri doluyordu onu böyle gördüğünde. Muhtemelen karanlık irislerini süsleyen sevgi parıltılarını görmeye bir türlü alışamadığındandı bu, aslında alışmalıydı çünkü son birkaç yüzyıldır Lord ona hep böyle bakardı, ayın her yirmi ikisinde onun gözlerindeki manzarayı görmekten kaçındığından ise Melek ona hiç bakmazdı.

"Öyle düşünme, kötü görünmüyorsun Renjun, her zamanki gibi çok güzelsin, hatta gözlerimi üzerinden alamayacağım kadar güzelsin."

Nitekim Renjun pek ikna olmuş gibi görünmüyordu, ancak yine de başını salladı ve buruk da olsa bir gülümseme verdi ona. Sonrasında Lord askıya özenle aslmış siyah gömleği ellerine aldı, biraz düzeltti ve ona giydirdi yavaşça, düğmelerini kendi elleriyle ilikledi, yakalarını düzeltti ve gümüş fuları özenle boynun bağladı, artık sargıları görünmüyordu, yaraları ve günahları açıkta değildi, her zamanki gibiydi, o güzel ve tapılası ölüm meleği gibi...

"Her ne kadar insanlardan üstün olsak da biz de zamanında birer insandık, diğer melekler gibi. Ve Renjun, şunu bilmelisin ki hiçbir insan günahsız değildir. Günahsız olamayız, yarasız olamayız, kusursuz olamayız fakat kusurlarımızın bu kadar basit şeyler olduğuna inandırmamalıyız kendimizi, bu bizi aşağı çeker ve umutsuzluğa mahkum eder." Onun söylediği her şeyde, her şekilde haklı olduğunu biliyordu, rahatlamıştı ancak tamamen iyi hissediyor sayılmazdı. Tek bildiği böyle saf bir şekilde seviyor olduğu onun kendisine olan saf duygularının karşısında, böylesine günahkar ve kirli bir şekilde bulunmak istemiyordu.

Lakin Huang Renjun bir şeyi unutuyordu.

Ne de olsa Lord da güzel gözlerinin arkasında büyük bir günahkardı.

"Ayrıca, Renjun, unutma ki ben şeytanım, ben zaten günahların efendisiyim." Sanki duymak istediği sözler bunlarmış gibi sarsıldı, sonrasında gözlerine bakmış ve kollarını boynuna dolamıştı, şimdi içten bir şekilde gülümsüyordu. Gözlerini kapattı ve ciğerlerine onun kokusuyla karışık kocaman bir nefes doldurdu, ciğerleri patlayacakmış gibi hissettirene dek nefesini tutmuştu. Beline sarılan kolları hissetti, Lord'un kollarının arasına minik bedeni tam uyuyordu sanki, öyle güven verici hissettiriyordu. Melek uzun zaman boyunca en güçlülerden olmuştu ancak o anda hissediyor olduğu huzuru daha önce hiç hissetmemişti. "Bugün senin yanında durmak istiyorum, olmaz mı?"

"Eğer kendini iyi hissediyorsan olur. Başmelek Qian bu sabah onlarca ruh teslim etti, senin yokluğunda birikmiş olmalılar, yorgun görünüyordu."

Başını sallayıp ayrıldı, sonrasında üstünü tamamen giymiş, Lord'un yardımıyla saçlarına şekil vermiş ve birlikte odadan ayrılmışlardı. Şatonun kocaman bahçesine çıktılar, her şey olabildiğince cansız görünüyordu ancak bir yandan da oldukça etkileyici bir havası vardı, Huang Renjun buraya birçok kez gelmişti ancak hiç bu kadar yakından incelememişti, bu sebeple gördüğü her şeyde şaşırıyordu.

Birlikte yeraltına açılan merdivenleri indiler, bu süre boyunca Lord onun elini hiç bırakmamıştı. Huang Renjun korkuyor değildi, zaten yüzyıllarını ölülerin peşinde koşturmakla geçirmişti fakat şimdi öyle bir durum söz konusu değildi, artık tek bir ruh ile bile başa çıkacak gücü yoktu, artık korunmaya muhtaçtı ve Lord da omuzlarında bunun yükünü taşıyordu.

Aşağı indikçe cezalı ruhların çırpınışları daha net bir şekilde duyuluyordu, acı dolu çığlıklar, ağlama sesleri, yalvarışlar ve dahası Lord içindi, her bir ruh ondan af diliyor ve gitmek için yalvarıyordu, fakat o gün oradan kurtulup cennete ayak basabilecek sayılı mahkum vardı.

Büyük parmaklıklar görüş alanlarına girdi,  merdivenler daha da alta giderken birkaç büyülü kapıdan geçmişlerdi. Lord kendisine söylenen lafların hiçbirine kulak asmadan ezbere bildiği yolu ilerliyor olsa da bütün bu yakarışlar sevgilisinin boğazının düğümlenmesine sebep oluyordu. Ruhların solgun yüzlerine baktığı vakit canını aldıklarını net bir şekilde ayırt edebiliyordu, doğrusu şimdiye kadar topladığı her bir ruhu hatırlıyordu.

Huang Renjun ne kadar uğraşsa kendisine uzatılan elleri görmezden gelemiyordu sanki.

"Yangyang, buna nasıl katlanıyorsun?" Kısık sesiyle, onun kulağına eğilerek sordu, sanki duyulmasından çekinmişti. Elini artık daha sıkı tutuyordu, merdivenler daraldıkça ona daha çok yaklaşmıştı ayrıca. "Hepimiz günahlarımızın cezasını çekiyoruz Renjun, buradaki her bir ruh ağır suçlar işlemiş. Onlar suçlarının cezasını esaret ile ödüyor, sen suçlarının cezasını acı çekerek ödüyorsun ve benim suçlarımın cezası da bu. Ben suçlarımın cezasını her gün bu çığlıkları duydukça kendimi kaybederek ödüyorum, esaret ile, yaralarla, savaşırken..."

"Bana ne günah işlediğini hiçbir zaman söylemedin Yangyang, şeytan olmak için."

Lord ona baktı ve sadece güldü, bir yandan sonsuz merdivenleri inmeye devam ediyordu, biraz yavaşladı, önüne döndü, gözleri yerde ve attığı her bir adımdaydı.

"Sana söyledim ya, Renjun," derin bir nefes aldı, gözlerini ilk mahkumlarda gezdirdi, sonrasında sevgilisine, onun çatık kaşlarına ve aralık dudaklarına baktı, gülüşü daha da büyümüştü çünkü ona söylediği her şeyi gözden geçirmek için uğraştığını biliyordu. Her zamanki gibi gözden kaçırdığı bu noktayı tekrar hatırlatmak için cesaretini topladı fakat cümlesini devam ettirmek istememişti, bu yüzden sesi oldukça kısıktı.

"Ben şeytanım Renjun, ben günahların efendisiyim."

~~~~
Selam

Bye bye😅

BelamourHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin