2. Bölüm- Veda

121 5 1
                                    

Hostia sıyrılan eteği yüzünden hissettiği mermerin soğukluğuyla gözlerini açtı. Ağzı sıkmaktan ağrımıştı ve çenesi zonkluyordu. Arada bir gelen titreme nöbetleri yüzünden hala dişleri birbirine çarpıyordu. Ensesinden tutarak kafasının yere değmesine engel olan babası korku dolu gözlerle ona bakıyordu. Hostia geriye doğru kaykılarak kendini oturur pozisyona getirdi ve elini sızlayan çenesine götürdü. Olanlara anlam veremeyerek etrafa bakınırken uğuldayan kulaklarında babasının "Kızım? İyi misin?" diyen sesini duydu. Hostia emin olmasa da onaylarcasına başını salladı, fazla hızlı sallamış olacak ki bu hareket ona baş ağrısına benzer bir zonklama verdi.

 Yaşananların gerçek olduğundan emin değildi, varlığından emin olduğu tek şey çenesindeki sızıyla başındaki zonklamaydı. "Ben.. Neler oldu?" diye sordu titrek ve güçsüz bir sesle, konuşmakta zorlanıyordu. Babası boğazını temizleyip olanları anlatmaya başladı.

 "Sandalyeden kalktığında yüzündeki tüm renk uçup gitmişti. Bir anda titremeye- daha doğrusu sarsılmaya başladın, ilk başta bunu sinirden sandık fakat elindeki bardağı yere düşürünce bir şeylerin yanlış gittiğini anladım. Gözlerin yukarı kaydı ve sayıklamaya başladın, o sırada kendini geriye bıraktın. Ayılman için adını seslendim ama sen konuşmaya devam ettin. Fedakarlık yapılması gerektiğine dair bir şeyler mırıldandın. En sonunda dişlerini kilitledin ve ayılana kadar da taş gibi kaldın. Nöbet geçirdiğini düşünüyorum. Yarın hekimlerden birine gideriz, neler olduğunu açıklayacak birini buluruz-"

 "Sanırım ben neler olduğunu açıklayabilirim," diye kulaklarda çınlayacak kadar yumuşak bir kadın sesiyle babasının konuşması kesildi. Kapının eşiğinde durmasına rağmen orada bir kadın olduğunu yeni fark ediyorlardı. Kadın düz, başlıklı, siyah bir pelerin giymişti. Pelerin sadece dudaklarını ve göğüs çatalına kadar uzanan kırmızı, zarif yakut kolyeyi açıkta bırakıyordu. Nar çiçeği rengindeki dudakları gülümsemeyle kıvrılırken, süt beyazı ellerini başlığına götürerek geriye düşmesini ve yüzünün açığa çıkmasını sağladı. Yuvarlak kaşları vardı ve tıpkı Hostia'nınkiler gibi soluk renkli gözlere sahipti fakat onunkiler kahverenginin bir tonuydu. Saçları koyu siyahtı, görkemli ama dağınık bir topuzu vardı. Masaya doğru kayarcasına ilerlerdi, yürüyor değil de yüzüyor gibiydi. Sanki hava onun yürümesini kolaylaştırmak için önünden çekiliyordu.

Masanın önüne geldiğinde "Kızınız nöbet geçirmedi saygı değer arkadaşım," dedi bir elini kristalden yapılmış şarap sürahisine diğerini de boş duran kadehlerden birine uzatırken. Hareketlerindeki zarafet ve rahatlık dikkat çekiciydi, aynı anda hem sade hem de haşmetli olmayı uğraşmadan yapıyor gibiydi. Şarap kadehini yavaşça doldurduktan sonra burnuna yaklaştırıp kokusunu içine çekti, bir yudum aldıktan sonra gülümseyerek devam etti. "Az önce de söylediğim gibi kızınız nöbet geçirmedi. O sadece Apollon'un rahibelerinden ve kahinlerinden biri olmak için seçildi. Yaşadığı bu şiddetli sarsıntı ilk kez bir görüş görmesinden kaynaklanıyor, her Pythia ilk birkaç seferinde bu gibi sarsıntılar yaşarlar. Ayrıca görüşte bile olsa bir tanrının gerçek formuyla yüzleşmek biz ölümlülerin kolayca karşılayabileceği bir şey değildir."

 Kadehini kaldırıp gülümsedi ve tekrardan şarabından bir yudum aldı. Hiddetle babasının yanına gelen Astara "Ne saçmalıyor bu deli kadın? Adını andığı Apollon aklını mı çalmış yoksa? Anlaşmamızda bunlar yoktu, ne rahibelik ne de bu nöbetler! Bana kızın sağlıklı olduğuna söz vermiştin." dedi bağırarak. "Bu olanlar sorundan başka bir şey değil, istediğin ücretin yarısını bile çıkarmaz." diye ekledikten sonra babasının yanından hızla geçerek salon kapısına doğru ilerledi. Siyahlı kadın boş bakışlarla yorum yapmadan adamın geçip gidişini gözleriyle takip etti. 

Hostia zorlukla gücünü toplayıp ayağa kalktı ve babasının onu tutan ellerinden kurtuldu. Onun bu yaptıklarına inanamıyordu, pazarda sattığı büyük baş hayvan gibi en fazla para verene satmıştı kızını. Babasının yaptığı kötü şeyleri görmezden gelmesini sağlayan o tatlı ve eski anılar da bu son hareketiyle silinip yerini öfkeye bıraktı. Geriye doğru adımlar atarak sırtını serin duvara yasladı. "Bu ne demek oluyor baba?" diye sordu yavaşça.

Kahin'in Gözyaşları- ASKIDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin