Sabah uyandığımda saat dokuza geliyordu. Uykuyu sevdiğimi söylemiştim değil mi? Binlerce kez bu saatte uyandığım için içimden etmediğim küfür kalmadı. Çocukluğuma geri dönmem kadar zordu uykudan uyanmak. Söylenerek aşağıya indim ve çayı koydum. Sonra buzdolabından kahvaltılıkları çıkardım ve masayı hazırladım. Çay ve kahvaltı masam hazır olunca hızla Kerem'in odasına çıktım.
-Ohooo Kerem hadi uyan artık.
-Ya şu cırtlak sesinle uyandırmak zorunda mısın Bahar?
-Evet. Kalkmazsan ....
-Tamam ne olur bağırmadan konuş ya.
-Tamam tamam hadi kalk duşunu al.
-Ben daha geçen hafta aldım zaten. Manyak.
-Pardon bir ay sonra alacaksın dimi?
-Ne demek şimdi o? Kızım daha yirmi dört saat bile olmadı. Zalımın kızı.
-Kim bilir nasıl yıkandın. Kokarca. Saat tuttum. Tam 11 dakika 10 saniyede çıktın.
-Ya bir git başımdan kızım ya.
Başının altındaki yastığı aldım ve başına atarak kahvaltıya indim.
***
Güzel bir kahvaltıdan sonra sonunda evden çıkmıştık. Okula doğru gidiyorduk. Ne ile mi? Tabiki Kerem' in arabası ile. Arabayı nasıl bulduğunu bende merak ediyordum.
-Kerem dün bir bugün iki. Arabayı nereden buldun?
-Sence çok mu zor?
-E yani.
-Babamın tanıdıkları her yerde. Benden kurtulmak için her şeyi yapar.
-Öyle deme ya.
-Babamı bilmiyormuş gibi konuşma. Antalya'ya gidiyorum dediğimde ne dedi biliyor musun? Biletini hazır bil.
-Ya onu da anlamalısın.
-Anlamalısın derken? Neyini anlayacağım? Hangi baba çocuğunu sevmez ki?
-Ama anneni kaybettiğinden sonra böyle oldu.
-Ama bir yıl içinde hemen bir başkası ile evlendi Bahar. Bence annem onun için engeldi. Ve bu şekilde kurtuldu ondan.
-Bence abartıyorsun.
-Bahar bu konuyu bir daha konuşmamak üzere kapatabilir miyiz?
-Neden gerçeklerle yüzleşmekten kaçıyorsun?
-Bir çok nedenim var.
-Mesela?
-Korkuyorum. Gerçekleri görünce yaşamaktan vazgeçebilirim.
-Aaa şey bence de kapatabiliriz bu konuyu.
Kerem sadece içinde hüzün, hasret, özlem, çaresizlik barındıran gülüşünü yüzüne yerleştirmek ile yetindi. Okula geldiğimizde arabayı park etti ve arabadan indik. Okuldaki tüm öğrenciler anlaşılan bahçedeydi. Özel bir okuldaydık ve sanki hiç insan görmemiş ve aç kurt gibi bize bakıyorlardı. garip olan ne? Daha önce hiç yeni öğrenci görmediler mi? Biraz daha yaklaştıkça okula bize değil arkamızdaki bir yere baktıklarını anladım. Kerem elini omzuma atmışken hafifçe omzumun üstünden arkama baktım. Arabasından inen siyah güneş gözlükleri ile havalı yürüyüş sergileyen birine bakıyordu tüm gözler. Hele kızlar yamyam gibi. Birde erkeklerin acınası hali vardı. Yanlarındaki kızlar o çocuğa bakarken. aman neyse bana ne derken Kerem'e döndüm:
-Aynı sınıfta olacağız dimi?
-Merak etme bebek babamlar halletti.
-Hımm tamam. şimdi nereye gidiyoruz?
-Müdürün odasına.
-Neden? Sınıfı bilmiyor muyuz?
-Rutin şeyler. Hadi söylenme.
Okulun içine girdik ve ikinci kata çıktık. Siyah kapıyı çaldık ve içeri girdik. Müdür beklerken bir müdüre ile karşılaştım. Saçlarını sert topuz yapmış gözlüğünün üstünden bakan bir müdüre. Klasik işte. Kerem konuşmaya başlayarak:
-Merhaba ben Mithat Bey'in oğluyum.
-Aaa geç oğlum. Kızım sen ne dikiliyorsunn gitsene sınıfına!
Kerem gülerek araya karıştı:
-Hocam biz beraberiz. Babam bahsetmiş olmalıydı?
-Aa tamam tamam şimdi hatırladım buyur geç kızım
Ne paragöz bir müdürmüş. Hemen nasıl yağa dönüştü. Tereyağı misali eriyor. Kadına bak ya.
***
Yarım saatlik bir yağlama sonucu sınıfımızı öğrenmiştik. 12 / D. Sınıfa girdik. İki boş sıra vardı. bizde en arkadaki sıraya oturduk. Telefonu ile uğraşan Kerem'i birinin dürtmesi ile başını kaldırdı. Sana ne sen niye bakıyor derseniz, meraklı hatçeyim. Başımı kaldırmam ile eğmem bir oldu...
BÖLÜM SONU
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Piskopat Geliyorum Demez (KİTAP OLDU)
Fiksi RemajaSadece masmavi hayallerim vardı. Gökyüzü gibi uçsuz bucaksız hayaller... Sadece gerçekleşmesini istediğim bembeyaz dileklerim vardı. Bulutlar kadar özgür dilekler... Saklı olan bir hazine gibiydi kalbi. Keşfedilmeyi bekleyen bir hazine. Mutluluk tın...