Multimedya: Cüneyt
***
Bu da ne demek oluyordu şimdi? Dışımdan düşündüğümü sanmıyorum. Belki de Cüneyt akıl okuyabiliyordu? Tamam iyice saçmaladım. Kalbim boğazımda atar vaziyetteyken gözlerimi onun yeşillerine diktim. Şu an o kadar yakın duruyorduk ki bir elektrik akımı vücudumu elden geçirdi.
Sesimin kendimden emin bir şekilde çıkmasına gayret ederek " Bir şeyler düşündüğümü nerden çıkardın? " dedim. Nefeslerimiz birbirine karışıyordu. Dudağının köşesi hafif kıvrıldı fakat gülümsemesi gözlerine ulaşmadı.
Cüneyt " Bence sözlerimi kulak ardı etme. Her şeyin fazlasının zarar olduğu gibi kafa yormanın da fazlası zarardır. " dedi ciddi bir sesle. Acaba benim onları dinlediğimi biliyor muydu? Ama nereden bilecek ki? Beni görmüş olamaz... Değil mi? Bir kaç saniye yüzünü inceledikten sonra gözlerimi ondan çektim.
Edebiyat öğretmenimiz Gülin Hoca'ya odaklanmaya çalıştım ama başarılı olamadım. En sevdiğim dersi dinleyemeyecek kadar doluydu kafam çünkü.
Bu duruma gerçekten inanamıyorum. Nasıl bu kadar alt üst edebiliyordu dengemi!? Adı üstünde dengesiz işte. Aptal bir çocuk yüzünden geleceğimi mahvetmek yine onun gibi aptalca bir düşünceydi. Bu dersten hiçbir şey anlayamayacağıma karar verip benim için yastık görevi gören kollarım ve siyah ceketimin üzerine başımı koydum. Artık düşünmek istemiyordum.
***
" Nisa! Nisa! Of, bütün ders uyudun zaten! " Başak başımda ciyaklarken kolumu da çürütmeyi ihmal etmemişti. Ona bayık bakışlarımı atmak için kafamı kaldırdığımda Cüneyt'in sınıfın pencere kenarında hararetli bir telefon konuşması yaptığını gördüm. Üstüne yapışan siyah t-shirtten kaslarının gerildiğini görebiliyordum. Bugün çok daha farklıydı. Daha... Dağılmış mı? Evet, dağılmış. Kahverengi saçları kendi havasındaydı. Yüz hatları her zamanki gibi sertti.
Sanki benim ona baktığımı hissetmiş gibi yeşillerini gözlerime dikti. Bakışlarından hiçbir şey okunmuyordu. Dudakları tek çizgi halini aldığında Başak'ın ısrarlarına dayanamadım ve ayağa kalktım. Bir kaç saniye daha gözlerimi onunkilerden ayırmadım. Arkamı dönüp sınıftan çıktığımda nihayet Başak söylenme eylemini bırakmıştı.
Bahçede boş bir yer bulduk ve oraya kurulduk. Başak'ın sorularına tutulacağımı biliyordum. Beklediğim gibi de oldu. Ard arda sıralanan sorularıyla sadece öylece bakabildim.
" Neden Edebiyat dersinde uyudun? Sen asla Edebiyat dersinde uyumazdın. Cüneyt sana bir şey mi yaptı? Ne dedi sana Nisa? Beni duyuyor musun? Cevap versene artık! "
Başak'a açıklama yapmaya başlamadan önce derin bir nefes aldım. " Cüneyt gibi bir aptal bana hiçbir şey yapamaz. " Kesinlikle yapabilir. " Hem benimle neden muhattap olsun ki? Zaten üzerine konuşabileceğimiz bir konu yok. O kapalı bir kutudan başka bir şey değil. " dedim. Başak, inanmadığını destekleyen bakışlarını bana dikti.
Of! Kahretsin, nasıl bu kadar saf ama aynı zamanda da bu kadar zeki olabiliyordu? Arkadaşıma yalan söylemek bana da rahatsızlık veriyordu. Ama Cüneyt'in neden böyle davrandığını kendim bile anlamadan Başak'a bahsetmem anlamsız olurdu.
Başak şüpheci bir ses tonuyla " Yani aranızda hiçbir şey geçmedi öyle mi? " dedi. Onu şüpheden kurtarmak için anında başımla onaylayarak " Tabii ki de öyle " dedim. Başak bir kaç saniye daha gözlerime baktıktan sonra gülümsedi ve " Tamam o zaman alışverişe çıkalım! " diye şakıdı. Aslında alışveriş kafamı dağıtmam için iyi olabilirdi. Ama sonra aklıma lanet sınavlarım geldiğinde suratımı buruşturdum.
" İğrenç sınavlarımız için çalışmaya ne dersin? " dediğimde onun da suratı benimki kadar buruştu. " Bize gidip en azından 1-2 saat çalışalım. Sonra söz veriyorum alışverişe çıkacağız. " diye devam ettiğimde düşen suratı ' alışveriş ' kelimesini duyunca bir anda eski gülümsemesine sahipmişçesine değişti.
***
Kalan son 2 dakika geçmek bilmiyordu. Her zamanki gibi saatle o kadar bakışmanın sonrasında aramızda bir bağ kurmuştuk. Sonunda zil çaldığında ne zaman tuttuğumu bilmediğim nefesimi serbest bıraktım.
Kitaplarımı çantama koyarken Cüneyt'in parmaklarıyla masada ritim tuttuğunu duydum ve ona baktım. O ise sert bakışlarını çatık kaşları ve tek çizgi olarak gerilmiş dudaklarıyla destekleyerek tam karşıya öylece bakıyordu. Bunlarla birlikte sağ bacağını da sallamaya başlayınca bütün bedenimi ona doğru çevirdim.
" Sen iyi misin Cüneyt? " dedim. Sesimi her ne kadar ifadesiz tutmaya çalışsam da biraz yumuşak çıkmıştı. Cüneyt, soğuklukta çeliği aratmayan ve şuanda gölgelenmiş yeşillerini bana kenetledi. Gözlerimi kaçırmamak için zor tutuyordum kendimi.
Ama hayır. Gözleri kaçırmak yok. Her ne kadar gözleriyle beni öldürse de. Gergin dudaklarını araladığında ve ben de beklenti dolu bakışlarımı onun yüzünde dolaştırdığımda Başak omzuma elini koyup " Nisa, hadi bir an önce gidelim. Şu lanet dersleri ne kadar çabuk çalışırsak o kadar çabuk gideriz alışverişe. Hem en sevdiğim mağazada indirim günü! " diye şakıdı.
Ah Başak ah! Zamanlaman gerçekten muhteşem ötesi(!). Cüneyt kim bilir ne diyecekti. Gözlerimi Cüneyt'ten ayırmadan " Tamam Başak. " dedim. Çantamı sağ omzuma alıp Başak'la birlikte sınıfın çıkışına doğru yürüdük.
***
Yaklaşık bir buçuk saattir Tarih dersine çalışıyorduk. Artık o kadar mayışmıştık ki gözkapaklarımızı zar zor açık tutuyorduk.Sıkılmışlığın gerektirdiği gibi aklım Tarih bilgilerinden Cüneyt'e kaymaya başladığında pes etmeye karar verdim.
"Tamam, bence bir buçuk saat gayet ideal." dedim bayık bir şekilde. Başak anında elindeki kitabı yatağıma fırlatarak "Hiç demeyeceksin sanmıştım. Hadi şimdi alışverişe gidelim." dedi. Onu gülümseyerek onayladığımda odayı Başak'ın telefonunun melodi sesi doldurdu. Başak telefona büyük bir sırıtışla cevap verdi.
"Anne? Evet Nisalardayım... Anne lafı dolandırmadan ve sakince anlatır mısın? S-se-sen ne dediğinin far-kınd-a mısın?" dediğinde gözyaşları yanağından aşağı yol bırakarak süzülmeye başladı. Öylece kaldığında telefonu elinden alıp onu yatağıma oturttum ve gözyaşlarını silmeye başladım.
" Başak, canım, şimdi sakinleş ve bana neler olduğunu anlat. " dediğimde buğulu gözlerini benimkilerle buluşturdu. " Ba-b-babam... " dedi ve hıçkırarak ağlamaya başladı. Hemen ona sıkıca sarılıp " Tamam canım. Bak, biraz sakinleş. Sonra ne yapacağımıza karar verelim. " dedim.
" Ka-kalp krizi... Geç-irmiş... Şuan hastanede. Ben... Ben hastaneye gidiyorum. " dedi hıçkırıklarının arasından. Onu bu halde yalnız bırakamazdım. " Ben de geliyorum. " dediğimde çantasını ve telefonunu alıp bana sarıldı. " Hayır, sen burada kal ben kendim giderim. " dedi.
Tam cevap vermek için ağzımı açmıştım ki Başak odadan bir hışımla çıktı. Ben de biraz dinlensem iyi olacaktı. Yatağa uzanıp yorganı kafama kadar çektim ve kendimi uykunun huzurlu kollarına bıraktım.
***
Ard arda gelen gümbürtüyle uykumdan sıçrayarak uyandım. Biri kapıyı öyle bir çalıyordu ki biraz daha vurmaya devam ederse kapı kırılacaktı. Hayır yani burada uyuyan var! Hem bu ne böyle alacaklı gibi!?
Neyse biraz daha kapıya bakmazsam cidden kapı kırılacaktı. Hiç istemeyerek yatağımdan kalktım ve sarsak adımlarla kapıya doğru gittim. Kapı kolunu tutup aşağı indirdim. Kapıyı açtığımda gözlerim karşımdaki tanıdık siluete kilitlendi.
" Sen..." diyebildim sadece.Bu bölümü daha önce yayımlamıştım ama bir sorun yaşadığım için yayımdan kaldırıp tekrar yayımlamak zorunda kaldım. Umarım bu bölümü beğenirsiniz. Öptüm sizleri.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dönüm Noktası
De TodoHerkesin büyüdüğü bir nokta vardır. Ya da gerçek anlamda hayatın ciddiyetini anladığı bir an. Yeri, zamanı veya nasıl gerçekleşeceği belli değildir. Kişilikle de alakası yoktur. Bütün alışkanlıklarınızın değişmesi bazen tek bir olaya bakar. Bazen de...