0.7

258 37 6
                                    

"gözlerini kapa, gülpembe."

önce ona taktığım lakaba anlam verememiş gibi odaksız kaldı bakışları sonra usulca kapattı gözlerini. öyle güzeldi ki karşımdaki manzara neredeyse korkup vazgeçiyordum.

alkol kokan nefesim yüzüne çarptıkça jaehyun'un kirpikleri titriyor, gözlerini açmamak için adeta savaş veriyordu. boynuna yasladığım ellerim ağır ağır ensesindeki saçları okşarken dudaklarına yaklaşıp son kez soluklandım. hayatım boyunca kendimi hiç o kadar ürkek hissetmemiştim.
nasıl olmayacaktım ki...
jaehyunun yeni açmış bir gonca kadar taze, pembe dudakları karşımdaydı, onu öpmem için bekliyordu.

daha fazla uzatırsam vazgeçebileceğimi düşünerek dudaklarımı jaehyununkilerin üzerine kapattığımda zaman durmuş gibiydi. dünya dönmüyordu sanki, az önce bas bas bağıran kurbağaların sesini dahi duymuyordum. hamlemi yaptığımda donup kalan gülpembenin, yumuşacık dudaklarının tadına varmaya çalışırken ne yaptığımı sorgulamadım hiç yalnızca içgüdülerime ayak uydurdum.

daha önce başkalarını da öpmüştüm, herkes öpüyordu bu yüzden ben de onlara ayak uydurmuştum ancak gülpembeyi öpmek bambaşkaydı.
şeftali kokulu dudaklarından yayılan koku, parmaklarımın altındaki ipek kadar yumuşak saçları, arasıra bira şişesini kavrayan elime değen eli, titreyen bacakları ve uzun kirpikleriyle beni mest etmeye yemin etmiş gibiydi.

derin bir öpücük değildi, uzun bir öpücük hiç değildi...
bir kelebeğin ömrü gibi geçip gitmişti ancak sona erdiğinde jaehyunla göz göze kaldığımız birkaç saniye, binlerce ömre bedeldi.

derin gözlerini son kez süzüp beni anlamasını ister gibi baktım ona, ensesindeki saçlarını beni anlamasını beklediğimi haykırır gibi okşadım. onu ne kadar sevdiğimi görsün ister gibi... utançtan pespembe olmuş yanaklarını elimin tersiyle okşayıp mırıldandım,
"yanı başındayım hep, bakarsan göreceksin jaehyun."

yanaklarına dokundunduğumda hafifçe irkilmiş, rüyadan uyanmış gibi gözlerime bakmıştı. zarif, narin parmaklarıyla kendi dudaklarına dokunup ne olduğunu anlamaya çalışır gibi ellemeye başladıktan sonra hızla arkasındaki merdivene seğirtmiş, evine girip gözden kaybolmuştu.

jaehyun gittikten sonra daha ne kadar dışarıda, duvara yaslanmış halde bekledim bilmiyorum. tek bildiğim, onu sevmek istediğimdi. o gece karar verdim ki ben gülpembeyi bütün benliğimle ve herşeye rağmen sevmek istiyordum. madem burada yaşamayı hak etmediğini, daha naif daha rahat yaşayabileceği bir hayatı hak ettiğini düşünüyordum öyleyse onu kaçırabilirdim. beş kuruşsuz yaşamak zorunda kalsak dahi mutlu olabilirdik, onun benimle olacağını bilsem sabahtan akşama kadar çalışmaya gönüllü olurdum.

ne komiktir ki birkaç dakika önce sarhoş olduğumu düşünmüş olmama rağmen asıl şimdi sarhoş gibi hissediyordum. hayallerimin güzelliği ayaklarımı yerden keserken adımlarımı birbirine karıştırıyordu.

dalgın dalgın eve ulaştığımda ışıklarımız hâlâ yanıyordu, boş bakışlarla içeriyi süzüp sedirde oturan annemin yanına ilerledim. ağladı ağlayacak gözlerle beni izlemiş ardından eliyle yan tarafını işaret etmişti. ses çıkartmadan oturdum hatta bir süre sonra beni taşımaktan yorgun düşen bacaklarımı da kırmaktan vazgeçerek dizlerine  uzandım annemin. şefkatli elleri ağır ağır saçlarımda gezinirken sıkıntılı bir şekilde iç geçirip sormuştu,
"ne oldu sana böyle oğlum?"

omuz silktim, nasıl anlatılırdı ki?

"sen böyle değildin önceden. yüzün gülerdi, neşen vardı. oturup bizimle iki kelam laf ederdin. neyin var söyle seni kaygı etmekten gözüme uyku girmez oldu."

annemin saçlarımda gezinen elini avuçlarımın arasına alıp nasırlı ellerine küçük bir öpücük bıraktım.
"endişelenme sen, oğlun iyi."

"yuta..."

"anne ben iyiyim, gerçekten. sadece..."

"sadece, ne?"

gözlerimi utangaç bir şekilde sedirin örtüsüne indirip cevapladım.
"birisinden hoşlanıyorum."

"kim?"

annem şok olmuş gibiydi, gözleri şaşkınlıkla açılmış ve saçlarımda gezinen elleri duraksamıştı.

"jaehyun." dedim daha fazla kendimi tutamayarak, muhtemelen ayıldığımda pişman olacaktım ancak ağzımdan çıkıvermişti işte.

"jaehyun mu, ama oğlum..."

başımı salladım ardından ismini söylerken boğazıma düğümlenen hisleri görmezden gelmeye çalışarak devam ettim,
"babamı seviyor musun anne?"

"..."

"hm?"

"yuta-"

ikisini daha birbirlerini görmeden evlendirdiklerini çoktan biliyordum bu yüzden daha fazla üstelemedim.
"ben sizin gibi olmak istemiyorum anne, sevmediğim bir kadınla evlenip hayatı ikimize de zindan etmek istemiyorum. ne erkek olması ne de ailesi umrumda değil, acı çekiyorum ve bunun tek sebebi beni görmüyor oluşu."

"oğlum, komşular ne der? baban ne der? sana bunun hesabını sormazlar mı?"

"umrunda değil anne." dedim. "inan hiç umrumda değil."

saçlarımda gezinip duran eller bir kere daha duraksadığında bunun kararlı tavrımdan ötürü olduğunu sanmıştım.
meğer ne çok yanılmışım...

kapı pervazında dikilmiş öfkeli bakışlarla bizi izleyen babamla göz göze geldiğimde içime yayılan kötü hissi görmezden gelmeye çalıştım ancak oldukça yoğundu.
bana kızar, hep yaptığı gibi ceza verip ardından unutur sanıyordum ancak öyle olmadı. hiç tahmin edememiştim ancak o gün benim hayatımı sonsuza dek değiştirme kudretine sahip bir gün olmuştu.

artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.

gülpembe - yujaeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin