BÖLÜM ON BİR

381 47 14
                                    



Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

.

Genç kadın ne kadar silse de akıyordu gözyaşları. Bu sinirini bozuyordu. Yanındaki genç adamın sessizliği ayrı bir sinir sebebiydi genç kadın için.

Hızla ayağa fırladı genç kadın. Bir yandan da gözyaşları yanaklarından süzülmeye devam ediyordu. Onun ayaklandığını gören genç adam da onunla kalktı.

Gitmek üzere olan genç kadını belinden yakaladı ve arkadaki ağaçla arasına hapsetti. Bunu neden yapıyordu? Tensel temastan asla hoşlanmayan adam bir kadının beline ve bacağına dokunuyordu.

İkisi de şaşkındı. Genç kadının ellerinin altındaki göğüs kafesinin altındaki kalp atışlarının hareketlenmesi heyecanlanmasına sebep oldu. Sahi, ona bu kadar aşıkken neden aralarında bir mesafe vardı? Neden iki insan gibi konuşamıyorlardı?

Ama aralarındaki bu yakınlık diğerleri gibi iğrenç bir soğukluktan ibaret değildi. Bu, samimiydi. Genç kadının dudaklarına değen sıcak nefes gözlerini boşluktan çekip, gece mavilerine çekti.

Bacağındaki sıcaklık kaybolunca fark etti genç adamın elini. Gözyaşlarını silen o sıcaklık tekrar eski yerini aldı. Genç kadının içinde bir gülme isteği filizlendi. Karşısındaki adamın yanakları kırmızıydı. Yüzlerine vuran ay ışığından az da olsa belli oluyordu.

İkisi de anın büyüsüyle tek kelime edemedi. Lal olmuştu dilleri. Düğümlenmişti boğazları.

Adamın gördüğü tek şey güneşten parlak, alevler gibi yanan kehribar irislerdi.

Kadının gördüğü tek şey bütün gökyüzünü kıskandıracak yıldızlardan daha parlak koyu, gece mavisi irislerdi.

Ve geri kalan her şey aciz bir karanlıktan ibaretti onlar için. Gözleri gece ve gündüz gibi birbirine muhtaç bir şekilde mühürlenmişti birbirlerine.

Genç adam kehribar rengi irislerde hep özlemini duyduğu aydınlık günleri parlatan güneşi hissetti.

Genç kadın koyu mavilerde kasvetine aşık olduğu ama hep mahkûm olduğu karanlık geceyi en derinlerine kazıdı.

Böylece birbirini asla terk edemeyen gece ve gündüz bu iki gencin gözlerine bahşedildi.

Ama şöyle bir gerçek vardı ki kadının irislerine bulaşan kin dolu gri kendisine ördüğü duvardı. Herkes, herşey bir tarafında, kendisi ise diğer tarafındaydı. Gözlerine bulaşan pisliği hiç sevemeyeceğini düşündü genç adamın. Çünkü o pislikten nefret ederdi.

Atladığı şey ise genç adamın çoktan, pislik olarak gördüğü gözüne bulaşan griliğe duyduğu muhtaçlık hissiydi.

Hiç pislik olarak görmemişti parlak irislerdeki gri lekeyi.

"Oi aptal sarı, gözlerinden tuzlu incilerin dökülmesi, çok büyük israf."

Genç kadın daha bu cümleyi idrak edemeden dudaklarında bir baskı hissetti. Dudakları titredi tıpkı kalbi gibi. Baskı daha da arttı.

Bütün acıları birbirine karışıp yok oldu. Genç kadın adamın dudaklarında son içtiği çayın tadını aldı. Bu istemsizce tebessüm etmesine neden oldu.

Aynı şekilde genç adam ise bir meyve tadı alıyordu kırmızımsı dudaklardan. Şeftali gibi ama çileği de andırıyordu. Gözyaşları olduğunu tahmin ettiği tuzlu tat ise cabasıydı.

'Bir dahaki sefere daha net tatmak gerekli, yakıcı tuzlu inciler olmadan...' diye geçirdi içinden genç adam. Sebepsizce içinde bir yerleri harekete geçirdi bu güdü.

O da dudaklarında hissettiği tebessümü kaçırmadı ve ince dudaklar, kadının kırmızı dudaklarındaki tebessüme karıştı...

ᴡɪɴɢꜱ ᴏꜰ ꜰʀᴇᴇᴅᴏᴍ 自由の翼 |  ᴸᵉᵛⁱ ᴬᶜᵏᵉʳᵐᵃⁿ -𝐄𝐍𝐃𝐄𝐃-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin