.
Levi 1 aydır zeke'ın başında bekliyordu. Eren ve gönüllü askerlerin yaptığı ayaklanmalardan haberi yeni olmuştu. Zeke kaçmaya çalışırken Levi'ın askerlerini deve dönüştürmek için şarap kullanmıştı. İçindeki omurilik sıvısı içen herkesi deve dönüştürebilirdi.
Levi da içseydi çok iyi olacaktı ama zeke'ın cehennemini yenmek bu kadar kolay değildi. Tabi Levi onun vücudunu ikiye ayıracak yıldırım mızrağını beline saplarken onun ölüme bu kadar hazırlıklı olduğunu hesaba katamamıştı.
Patlamanın etkisiyle savruldu genç adam. Son gördüğü şey ise zeke'ın yarısı kopmuş vücudunu, deve dönüşmüş askerlerden birinin karnını yarıp içine koymasıydı. O, burada ölecek miydi?
∆ ∆ ∆
Bütün şehir birbirine girmişti. Askeri yönetimi jeagerciler ele geçirmişti. Mikasa, genç kadına planlarını anlattı. Toplanıp yelena ve onyankopon'u kaçırıp komutanın yanına gideceklerdi.
Öyle unutulmuştu ki genç kadın, ayaklanmacılar onu yüksek rütbeli olduğu halde adam yerine bile koymamıştı. Üssün unutulmuş bir askeri olmuştu yıllar içinde.
Sahi, hange ve Levi neredeydi? Onların öldüğü söylenmişti ama gizlice plan yürüten ekip onların yanına gideceğimizi söylemişti. Eren surların içindeki devleri aktive etmişti ve bütün dünyayı yıkacaklardı.
Onlara şeytan gözüyle bakanlar değildi sadece, masum kadınlar, çocuklar ve hayvanlar bile ölecekti. Genç kadın buna göz yummak istemedi. Zaten gözlerinin önünde bir çocuk ölmüştü. Milyonlara şahit olmak istemedi.
Kanı dev yelena, onyankopon ve jean'ı ağzına alacaktı. Diğerleri de askeri üssün arkasına onları bekleyeceklerdi. Sonra hep beraber Marley komutanı, hange ve Levi'ın yanına, ormana gideceklerdi.
Hava kararmıştı. Hange mikasa'dan istediği eşyalarla yiyecek bir şeyler yapacaktı. Gözleri genç adamı aradı.
"At arabasının arkasında, Sadashi."
Onu başıyla onayladı. Arabanın arkasında yatan adamın yanına gitti. Yüzüne ay ışığı vuruyordu. Sargılardan çıplak teni görünmüyordu. Yüzüne bakmaya korkuyordu. Saçlarını geriye attı.
Genç adam gözlerini açınca karşısında ateş kadını görmeyi beklemiyordu. Ama mutlu olmuştu. Yattığı yerde dikleşti ve genç kadına sarıldı. Derince kokusunu içine çekti. Yıllardır güneşten mahrum kalmış kuru bir ağaçtı. Kadın ise onu yangına çevirecek ateşti.
Genç kadın sorarcasına baktı, sargıları açmak için. Başını hafifçe salladı. Genç kadın korkarak indirdi sargıları. Gördüğü şey canını yaktı. Gülmeye başladı kadın. Adam neden güldüğünü anlayamadı. Birden bire gözünden yaşlar süzülmeye başladı. Ama hâlâ gülüyordu.
"T-tanrım, bana benzemişsin."
"Cidden mi?"
"Ama benim kadar ş-şanslı değilmişsin. B-ben gözümün yarısıyla k-kurtulmuşum."
Genç kadın karşısındaki adamın elini tuttu. Ama avuçlarının arasındaki elin iki parmağı yoktu. Kadının gözyaşları daha hızlı akmaya başladı. Titreyen dudaklarını eline bastırdı. Dudaklarından hıçkırıklar dökülmeye başladı. Genç adam onu göğsüne çekti.
"Sana benzemem bu kadar mı kötü?"
"Lanet bücür, çok çirkin olmuşsun."
"Ne yani çirkin olduğunu mu düşünüyorsun?"
"Ö-öyle. Sen de artık bana benzediğin için çirkinsin."
"Aptalsın, aptal sarı."
Minik bir öpücük. Yine, tuzluydu...
Aslında bu öpücüğün diğerinden farklı olması gerekiyordu. Genç adam daha net tatmak istemişti kırmızı dudakları. Ama yine tuzlu inciler buna engel oluyordu.
Genç kadın önceki seferde kendi canının acısına yanmıştı. Bu sefer ise, onun içindi. Kendini aciz hissetti birden. Şimdi neden öyle söylediğini anlamıştı.
'İster nefretle bak, ister başka bir şekilde. Ama bana sakın üzülme. Bana üzülen insanlardan nefret ederim. O yüzden, lütfen bana öyle bakma.' demişti.
"Sakın bana o iğrenç duyguyu hissetmek gibi bir hataya düşme alev kadın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ᴡɪɴɢꜱ ᴏꜰ ꜰʀᴇᴇᴅᴏᴍ 自由の翼 | ᴸᵉᵛⁱ ᴬᶜᵏᵉʳᵐᵃⁿ -𝐄𝐍𝐃𝐄𝐃-
Non-FictionAdamın gördüğü tek şey güneşten parlak, alevler gibi yanan kehribar irislerdi. Kadının gördüğü tek şey bütün gökyüzünü kıskandıracak yıldızlardan daha parlak koyu, gece mavisi irislerdi. Ve geri kalan her şey aciz bir karanlıktan ibaretti onlar iç...