Andrew, yan gözle Fire’a baktı. Sırtını kayaya yaslamış halde hala uyuduğunu görünce yeniden önüne döndü. Bu kez biraz ileride mavi bir tulumun içinde uyuyan Casey’ye baktı. Sarı saçlarının bir kısmı yere değiyordu. Etraf karanlıktı. Böylesi açık bir alan için, gökyüzünde hiç de yıldız yoktu. Andrew, yavaş yavaş hissedilmeye başlayan dünyadaki dengesizlikleri fark etmeyi başladı. Böyle belli belirsiz başlayan şeylerin ne kadar ileriye gideceğini az çok tahmin edebiliyordu. Çok daha kötü olacaktı. Çok çok daha kötü…
‘’Neden uyumuyorsun?’’ diye sordu bir ses.
Andrew, ilk başta irkilse de, böyle bir anda duyduğu sese alışmıştı artık. Başını hafifçe sağa çevirerek Satan’in karanlıkta parlayan mavi gözlerine baktı. ‘’Çok fazla uyuyan biri değilim.’’ diye cevap verdi oturduğu kayanın üstünde kımıldanarak.
‘’Teksas ha? Amerika… Buranın insanları garip… Onları bizim tarafımıza çekebilecek misiniz?’’
‘’Bilmem. Dediğin gibi, buranın insanları garip.’’ Andrew, oturuşunu değiştirerek yüzünü Satan’a döndürdü. ‘’Sohbet etmek için mi geldin?’’
Satan, dudak büzdü. ‘’Hayır. Sana bir şeyi haber vermek istedim. Sana bir söz vermiştik, hatırlıyor musun? Lex ve Nate’i yanına istemiştin.’’
Andrew, araya girmeden Satan’in devam etmesini bekledi. ‘’Bunun üzerine uğraşıyordum bir süredir. Ama sanırım biraz daha vakit alacak. Ama merak etme, ben sözümde dururum.’’
Andrew, yarım yamalak güldü. ‘’Demek Şeytan da verdiği sözleri tutuyor.’’
‘’Bir Şeytan’a söz verdiriyorsun ama onun sözünü tutacağını söylemesi sana komik mi geliyor?’’
Andrew, iç geçirdi. ‘’Amerikalılardan bile daha garibiz sanırım.’’ dedi. Burnunu çekmek için duraksadı. ‘’Artık istemiyorum.’’ dedi sesini ciddileştirerek. Satan, ona kaşlarını çattı. ‘’Lex ve Nathan’ı artık yanımda istemiyorum.’’
‘’Neden? Fikrini ne değiştirdi?’’
‘’Çok uzun zamandır bana ayak bağı olduklarını fark ettim. Onları geride bıraktığımdan beri bazı şeyleri daha kolay hallediyorum, daha hızlı ilerliyorum. Sanırım artık onlara ihtiyacım olduğunu düşünmüyorum.’’
Satan, cevap vermeden önce bir süre Andrew’un yüz ifadesini izledi. ‘’Beni şaşırtabilen nadir kişilerdensin, Andy.’’
‘’Andrew!’’ diye düzeltti Satan’ı. ‘’Ayrıca ne bekliyordun ki? Şeytan’a yardakçılık yapıyorum, düşmüş bir melek için çalışıyorum, lanetlenmiş bir baş meleği kurtarmak için uğraşıyorum. Sanırım aile kavramını çok uzun zaman önce yitirdim.’’
‘’Duygularımı incitiyorsun, Andy.’’ dedi Satan alayla. Gökyüzünü bakarak nefesini verdi. ‘’Yine de onlarla uğraşmaya devam edeceğim sanırım. Özelikle sen artık onları istemiyorken, daha çok eğlenebilirim. Kafamı dağıtmamı sağlıyorlar.’’
Andrew, gözlerini Satan’a dikti. ‘’Neden? Onları ne yapıyorsun ki?’’ diye sordu.
‘’Trajedi, Andy. Trajedi… Bununla bir sorunun var mı?’’
Andrew, duraksamadan başını sağa sola salladı. ‘’Neyi istiyorsan yap.’’ dedi.
Satan ayağa kalktı ve kukuletasını başına geçirdi. Ortadan kaybolmadan önce Andrew’a son bir tavsiye verdi. ‘’Uyuyacaksan, herkes uyuyorken uyu, Andy. Başkaları uyanıkken uyumaktan daha iyi… Sonuçta eninde sonunda uyuyacaksın.’’
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Kanatlar 2: Düşüş
FantasyGölgemin beni terk etmesinden korkuyordum. Asıl planlarının beni bu hale getirmek olduğunu öğrendikten sonra kendini göstermişti bu korkum. Gölgem farklıydı. Ben farklıydım. Daha hiç yükselemeden düşmüştüm.