Bölüm Yirmi Dokuz

2.6K 279 9
                                    

Eveet, bildiğiniz gibi 30. Bölüm final olacak ve bu da finalden hemen önceki bölüm oluyo. Sabah yazdım birçoğunu ve tekrardan kontrol etme fırsatım olmadı o yüzden imla hataları olabilir kusura bakmayın :) İyi Okumalarr :D

...


Ayağa kalkmak zordu. Bütün enerjim çekilip alınmış gibiydi. Gözlerimi kırptıkça göz kapaklarımın ağrıdığını hissediyordum. Will, beni sırtımdan tutarak zorla doğrulttu. Bana iyilik yaptığını düşünüyor olmalıydı, oysa ben öyle düşünmüyordum. Bana kalırsa sonsuza dek burada uyuyabilirdim. Güzel bir seçenekti bu. Sadece bütün bu karmaşaya karşı gözlerimi yumup orada öylece uyumak istiyordum. Bunu düşündüğüm için büyük bir vicdan azabı hissettim. Düşüncelerimizden sorumlu muyduk? Umarım değilizdir, çünkü milyonlarca kez pes etme düşüncemin sorumluluğunu taşıyamazdım.

Will, beni omuzlarımdan tutarken ben de onun dirseklerinden destek aldım ve sırtımı dikleştirmeye çalıştım. Sırtımı yaslayabileceğim bir yer yoktu. Bıkkınlıkla duruşumu ayarladım. Ne kadar süredir baygın yattığımı kestiremedim ama vücudumun her yeri uyuşmuştu. Güneş doğuyordu ve normalin aksine etrafta pek insan yoktu. Olanlar da bizden oldukça uzaktaydılar.

Jamie...

Birden aklıma gelen isim beni panikletti. Endişeyle etrafıma bakındım. ''Will...'' diye seslendim. Will, beni daha sıkı tutunca başımı ona çevirdim. ''Jamie?''

Will, alnını kaşıyarak yüzünü buruşturdu. ''Sen büyüyü tamamladıktan sonra ikiniz de bayıldınız. Tasha, Nate'in peşine düştü. Biraz sonra da Anael ve Albiel çıkageldi. Jamie'nin yaptığı şey yüzünden... Onu götürdüler, Clara.''

''Ne?'' diye çıkıştım. ''Ne demek onu götürdüler? Nereye götürdüler?''

Will'in yüz ifadesinde bana vaat verecek bir şeyler aradım ama bulamadım. Soruma cevap vermedi. Bunun yerine aradan oldukça uzun bir süre geçtikten sonra, ''Onu sağ salim getireceklerine eminim.'' dedi.

Alay edercesine güldüm. ''Hayır, değilsin.'' dedim.

''Eğer onlar getirmezlerse biz onu alır getiririz o zaman.''

Verdiği teminata göz devirdim. ''Evet, tabi.'' dedim azğımın içinde geveleyerek. Kendimi sıkarak ayağa kalktım.

''Clara, karamsar olmak için iyi bir zamanda olmadığımızın farkındasın, değil mi?''

Nefesimi verdim ve birkaç saniye suskun kaldıktan sonra, ''Evet.'' dedim. Özür dilemek zorunda gibi hissettim. Ne zaman birini ister istemez karamsarlığa sürüklesem ona karşı özür borcum varmış gibi hissediyordum. Oysa bu çok saçmaydı. Hissettiğim şekilde varndaığım için neden suçlu hissettiğimi anlamıyordum. O an özür dilemedim ama suçlu hissetmeye de devam ettim.

Sonra o geldi. Onu yeniden göreceğimi hiç düşünmezdim. İçinde bulunduğumuz durumda birine bel bağlamak istemiyordum. Herkesten önce kendime güvenmek istiyordum. En başından beri tutunduğum şey buydu. Ama içten Tasha'ya bel bağlıyordum. Hem gücüne hem de kendisine güveniyordum ve bizi bu cehennemden kurtarabileceğine olan inancım tamdı.

Sonra da... Bir şeylerin ters gittiğini anladım. Lex ve Antares, Tasha'nın yanındaydı. Antares'in yüz ifadesi bomboştu. Günden güne kötüleşiyor gibiydi zaten ama o an başka bir şeyler vardı üzerinde. Lex'e döndüm. Onu hem üzgünken hem de kzıgınken görmüştüm daha önce ama hiç bu halini görmemiştim. Bu halinin bir adı bile yoktu. Kanlanmış gözlerini, her zmankinden kat be kat kirli ve dağınık saçlarını, kana ve toprağa bulanmış kollarını, yanaklarını, hafif kambur duruşunu ve yüzündeki gölgeli yorgunluğu tarif edecek bir kelime yoktu.

Kayıp Kanatlar 2: DüşüşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin