Konuşma

2.9K 246 55
                                    

*Lodge*

Riddle'ı öpmemin ardından bir hafta geçmişti. Kate ile her dakika kütüphanedeydik ve her kitabı ayrı ayrı tarıyorduk.

Akşamları artık kazakla yatmak istemediğimden, durumumu Millie'ye de söylemiştim. Sindirmek için çığlık atması gerekmişti, ama olsun. Şimdi o da bizimle kütüphanede araştırma yapıyordu, ve artık beyni duracak gibi görünüyordu. Hepimiz yorulmuştuk, ve ben onları mola vermeye ikna etmeye çalışıyordum.

"Hadi ama kızlar, altı ayınızı böyle geçirmenizi isteyemem sizden." dedim mahçup bir şekilde.

"6 ay sürmeyecek ki şekerim, tedaviyi buluruz yakında" dedi Millie. Onlara Dumbledore'un 6 yıl boyunca tedavi aramaya çalıştığını ve bir sonuca varamadığını söylememiştim, böylece morallerinin yüksek olacağına inanıyordum.

Onlara söylemediğim diğer bir şey ise, gelecekten geldiğimdi. Lafa nasıl gireceğim hakkında bir fikrim yoktu, ya da bunun geleceği kötü etkileyip etkilemeyeceğini bilmiyordum. Ama yine de yardıma ihtiyacım olduğu kesindi. Pat diye söylemeyecektim elbette, uygun bir zamanı beklemeliydim.

"Bu bitirdiğimiz 300.kitap" dedi Kate elindeki kitabı hızla masaya vurarak. "Hiç bir şey yok! Koskoca kütüphane burası, nasıl mümkün olabilir?"

"Zehrin eşsiz olduğunu söylemiştim" dedim elimdeki kitabın sayfalarını çevirirken. Millie -normalde etrafa pozitiflik sıçan arkadaşım- bile şu an tamamen tükenmiş gibi görünüyordu.

"Gidin uyuyun" dedim kendi önümdeki kitabı kapatırken. "İtiraz istemiyorum, gözleriniz kitaba düşmeden yatağa gidin. Ben yetişirim" dedim. Daha fazla itiraz etmediler ve kitaplarını aldıkları yere koydular. Ardından itişe kakışa çıktılar kütüphaneden. İç çektim, ellerimi başımın arasına aldım ve dirseklerimi masaya yasladım. Ellerimi saçlarımda gezdirirken, bir yandan da ağrıyan başıma masaj yapıyordum.

4 ay ve 3 hafta. Artık bir sonuca varmam gereken süreydi bu.

O sırada karşıma birinin oturmasıyla yavaşça kafamı kaldırdım. Bana dik dik bakan oğlana sırıttım.

"Bir şey mi istedin Riddle?" dedim. Bana dik dik bakmayı sürdürdü.

"Bana aşık değilsin" dedi ifadesizce. Histerik bir kahkaha attım.

"Elbette değilim" dedim.

"Ama beni öptün" dedi cevap arıyormuş gibi.

"Evet, bayağı belli" Masaya yaydığım kitaplarımı topladım. Hepsini üst üste dizdim. Tam kaldıracaktım ki, Riddle elini kitapların üzerine koydu ve kaldırmamı engelledi. Göz devirdim.

"Benim yerime koyacaksan hiç durma"

"O şişede ne vardı? Ve neden bu kadar önemliydi ki nefret ettiğin birini şişeyi geri almak için öpmek zorunda kaldın?" dedi. Cevap vermedim.

"Çok özlü iksir değildi, iksire hiç bir şey kırmızı renk veremez. Hele gümüş ve kırmızılığı aynı anda vermek kesinlikle imkansız." diye açıkladı yine sorar gibi.

"Bildiğin bir şeyi bana sorma" dedim kitaplarımı masada bırakıp kalkarken. Riddle asasını salladı ve tüm kitaplar bir anda raflara dizildi. Riddle peşimden geldi, ben ise ona izimi kaybettirmeye çalışmakta oldukça berbattım.

"Zehirler ve Panzehirler ha? Neden hep aynı tarz kitapları okuyorsunuz? Bunun yüzünden mi?" dedi, tam önüme geçti ve duraksamamı sağladı, ardından kazağımın boğaz kısmını biraz sıyırdı. Hemen eline vurup ittirdim ve sinirle yüzüne bakmaya başladım.

"Ne yaptığını sanıyorsun! Sana kimse işime burnunu sok demedi!" dedim. Riddle da aynı sinirle karşılık verdi.

"Ancak sen belliki benim işime burnunu sokuyorsun ve ben buna izin veremem" diye cevap verdi.

"Ne-"
Kolumdan tuttuğu gibi beni boş sınıflardan birine çekti. Colloportus büyüsü ile kapıyı kitledi. Cebimden asamı çıkarıp ona doğrulttum.

"Ne yapıyorsun! Aç şu kapıyı!" dedim kalbimin ritmi gerginlikle hızlanırken. En olmadık kişiyle yalnız kalmak mı? Burda mı? Hayır asla, burdan çıkmam lazımdı.

"Rivayet geçmiş zamanı" dedi kendi asasını indirirken. Dudaklarımı büzdüm; "Ha?"

"Rivayet geçmiş zamanı ile düşünüyorsun" dedi dik dik yüzüme bakarken.

"Anlamadım?" dedim. Riddle iç çekti.

"Dumbledore Biçim Değiştirme öğretmeni miymiş? Aa doğru, öyleydi. Bu kitaplar sanki eskisinden -daha doğrusu yenisinden daha kalınmış. Bu müfredat kolaymış. İnkar edemem, yakışıklıymış" dedi bir hafta önceki düşüncelerimi tekrar ederek.

Kızardım. Okula ilk geldiğim gün zihnimi mi okuyordu? Kahvaltıda o kadar mı dikkat çekmiştim?

"Evet" dedi Riddle düşüncelerime karşılık olarak. "Ayrıca nakil geldiğini söylüyorsun, ama bu yanlış. Yalan söylüyorsun. Beni ilk gördüğün anda içine nefret doğdu. Normalde umrumda olmaz, ama bu hiç normal değil" dedi. Asamı kapıya doğrulttum ve 'alahomora' büyüsü yaptım. Kapı açılmadı. Sinirle güldüm.

"Sen ve paranoyaklığınla uğraşamam. İster hayalet olduğumu, ister bir çeşit yer cücesi veya ifrit olduğumu, ya da koca burunlu bir uzaylı olduğumu düşünebilirsin. Ben gitmek istiyorum!" dedim sesimi yükselterek. Riddle kaşlarını çattı, ardından onları serbest bıraktı. Parmakları ile şakaklarına baskı uyguladı, ardından cebine koyduğu asasını aldı, kapıya doğrulttu. Asasının ucundan çıkan ışık hüzmesi ile kapı açıldı ve ben kendimi direkt dışarı attım.

Pekala, sanırım ucuz atlattım. Beni neden salıverdi emin değildim, ama beni rahat bırakmayacağına emindim. Kim derdi ki Voldemort sana kafayı takacak ve sırlarını çözmeye çalışacak?

Asıl soru neden bana kafayı takmıştı? Dumbledore'un yıllar önceki betimlemesine göre -aslında yıllar sonra oluyor- Tom Riddle asosyal bir çocuktu, bilgiye açtı ve tek ilgilendiği konu kendisiydi.

Beni kendisiyle nasıl bağdaştırmış olabilirdi ki?

Sürekli -mış/ -miş diye düşünmem bir hataydı. Gerçekten, eğer Riddle biraz daha diretseydi bir pot daha kırabilirdi beynim. Ha bir de, ona yakışıklı demiştim ve o bunu duymuştu. Lanet olsun, sanırım kızardım.

Hey, onu öperken sorun yok ama yakışıklı olduğunu düşününce mi sorun var?

Ah, her neyse. Her şekilde kızarmıştım işte.

Son hız merdivenlerden çıkıp yatakhaneme gittim. Ve uzun zamandır ilk defa, kabuslar yüzünden uyuyamadım.

𝑃𝑜𝑖𝑠𝑜𝑛 <<𝑇𝑜𝑚 𝑀𝑎𝑟𝑣𝑜𝑙𝑜 𝑅𝑖𝑑𝑑𝑙𝑒>>Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin