HİS

91 6 1
                                    

Gözlerim yine bir hayali gösteriyordu bana. Bu acı verse bile o ana ait ve sadıktım hep. Evet sadıktım çünkü bir rüya olduğunu bilsem bile gözlerimi açmamaya çabalıyordum. Çabam boşa çıktığında ise o anı tekrar düşünür uyuya kalmak için bocalanıp duruyordum.
İçimdeki bu çığlıklar da neyin nesiydi? Hiç huyunu suyunu bilmediğim bir yabancı konuşup duruyordu içimde. İçimi başka bir ses fethetmiş gibiydi. Bilmediğim bir ses sürekli;
"Savaş, dayan, gül. En çok gül kızım çünkü sen bununla ayağa kalkıp, ruhunu özgürlüğe kavuşturabilirsin. Eğer olur da çok yorulmuş hissedersen kendini, gözlerini kapat ve içinde ki sana sarıl. Senin en çok, sana ihtiyacın var. Bununla büyüdün, bununla kalktın, bununla birçok şeyi atlattın. Savaş kızım, dayan kızım, gül kızım. Gül. Gül ki içinde ki o acılar birer kırıntı olarak kalsın. Haklısın kolay değil fakat acı veren şey her zaman en sevdiklerimiz olur, biz bunu öğrendik bunun ile yaşamayı bunun ile hissetmeyi. Korkma hissetmekten, sevmekten, gülmekten, savaşmaktan, güçlü olmaktan. Hayat güçsüzleri bir çiçek gibi soldurur. Sen yeşermekten hiç korkma kızım. Sen bahar olmaktan hiç korkma." .

Başımda bir adam elinde ki ışığı gözümün içine sokmakla meşguldü beni çok rahatsız etmiş olacak ki aniden irkilip kalkmaya çalışıp kafamı sağa sola çevirdiğimde Seher anneyi görmüştüm. Neler oluyor dememe kalmadan kendisi lafı hemen bana geçirmekle kalmayıp sesinin tınısındaki o ceza ve azar gümbür gümbür geleceği apaçık belliydi.
"Rüya kızım iyi misin güzel kızım? Kolun acıyor mu , aç mısın şimdi hemen çorba söyleyeceğim sana sen hiç merak etme güzel kızım." demişti nasıl endişelenmiş benim için görmeliydin. O an kendimi çok özel hissettim veya bu hisse ihtiyacım vardı bilmiyorum.
O hastanenin kokusunu bir kez daha kuvvetli şekilde içime çektim. O kokuyu çekmemle içimdeki o yabancıdan yine aynı sözleri işittim " SAVAŞ, DAYAN, GÜL." .
Hak vermiyor da değildim bu söze. Doğruydu benim annem ve babam için savaşmam lazımdı. Onları unutamam fakat anılarımla güzel yanlarıyla anlatıp gülebilirdim. Sonra ardı sıra bir göz yaşı ile uğurladıktan sonra onları tüm kalbimle hissedebilir hatta sarılabilirdim bile.

Seher anne o gün bana annemin tokasını ellerime tutuşturdu.
" Acına değil anılarına tutun. Güzel şeylere bak güzel gözlüm hayat çok kısa ve sen anılarına sevdiğine ve en çok kendine tutun." demişti.
Bu söz hiç aklımdan gitmemişti. Hani derler ya bazı anılar saç beyazlatır. Artık böyle değildi benim için hayat. Artık bir anı bana dünyanın en güzel manzarasına karşı bir tepeden oturup bakmak kadar güzeldi.

*

Yıllar geçmişti her şey hayatın normal akış hızıyla ilerliyordu. Ben o istediğim bölümü tutturup Mertle o özgür hayatımıza kanat çırpıyorduk. Her şey peri masallarında ki gibiydi.

Boş olduğumuz zamanlarda bir harita çiziyorduk bu harita bizim ilerde gezeceğimiz yerlerdi. Sıradan bir harita alıp işaretlemeyi her ne kadar teklif etmiş olsam kabul etmemiş ve; "Güzelim seni sevmek emek isterdi, bu sebepten senle yaptığım her şeyin üstünde emek olmalı." diye söyleyip duruyordu.
İkimiz de birbirimizin üstüne titriyorduk , ne o beni ne de ben onu hiç üzmedim.

Cumartesi günü bir pikniğe gitmiştik. Yeşillerin serili olduğu yerde mavinin de yoldaşlık yaptığı bir yerdi. Tam anlamıyla huzurdu. Mertleysem öyle her şeyin çok lüks ve şatafatlı olmasına gerek yoktu.
Hatta bize birbirimizin omzu ve gökyüzü yeter ve artardı bile. İkimiz de küçük parçalardan kendimize mutluluk örtüsü dikebiliyor ve onun içinde huzurlu uyuyabiliyorduk.

Mert ilerdeki çeşmeden su doldurmam için beni göndermişti geldiğimde Mert ortalıkta yoktu , korkmuştum neredeydi bu serseri?
Piknik sepetinin üstüne
"Senin o serserin bu yeşil gözlü kıza çok aşık. Çok oflayıp puflamadan kırmızı ipi takip et güzel kadın." yazıyordu, ipi usulca takip ettikten sonra gördüklerimle ağlamaya başladım.

RÜYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin