Bölüm şarkısı: Grouper-Poison Tree
Beynime gök taşları düşüyordu ya da hayır hayır biri elindeki çiviyi tam şakaklarıma yaslamış ve kafatasımda derin bir delik açmak isteyerek, büyük bir çekiç ile acımadan, kafama darbeler indiriyor gibiydi.
Baş ağrısı.
Gözlerimi açtığımda ilk hissettiğim şey katlanılmaz bir baş ağrısıydı. Göz kapaklarım titriyor ve keskin ağrı göz pınarlarımın nemlenip, gözlerimin beynime bulanık ve ışıksız bir görüntü götürmesine neden oluyordu. Pek temiz olduğunu hissetmediğim soğuk avuç içlerimi olduğu yerden kaldırıp sertçe gözlerime sürttüm ve zihnimde bazı şeyleri netleştirmek istedim. Evet artık bulanık görmüyordum ancak etraf bir türlü aydınlanmıyordu.
Gözüm etrafta neler olup bittiğini anlamamı sağlayacak herhangi bir şey arıyordu ama yararsız bir uğraş içindeydim. Kim olduğuma dair bile tek şey bilmediğimi farkettiğimdeyse, bilinmezlik duygusu boş zihnimde soğuk rüzgarlar estirmeye başladı. Rüzgar büyük bir kuvvetle eserken kafamın içinde gıcırdayarak aşağı yukarı hareket eden salıncağın tepesindeki minik kız çocuğu daha yükseğe sallanıyordu, daha yükseğe, daha da yükseğe... Sonunda tutunamayarak beynimin soğuk ve dipsiz, karanlık boşluğuna çakıldı.
İçinde bulunduğum oda tamamen karanlıktı, içeri vuran tek ışık yüksek tavanın köşesindeki minik pencereden içeri nükseden cılız ay ışığıydı. Sanırım içinde hiçbir eşya olmayan, tek kişinin olduğu bir odaya göre çok küçük sayılmazdı ancak içerisini öyle yoğun bir sessizlik ve karanlık dolduruyordu ki sanki dünyaya hiç gelmemiş gibi toprak altına konmuş cesettim ve nefes alamıyordum.
Endişe ve korku çanları yankılanmaya başlıyordu bedenimde, düşük notadan büyük bir gürültüye dönüşüyorlardı; kalp ritmim hızlanmış, akciğerim sanki boğuluyormuş gibi sıkışmaya başlamıştı. Gözlerim az öncekinden daha büyük bir merak ve korkuyla etrafı arıyordu. Bakışlarım pencerenin olduğu köşenin karşısındaki kamerada takılı kaldı. Ayağa kalkmadan, oturduğum soğuk zemin üstünde anlamsız bir umut ve kurtulma içgüdüsü ile kurumuş, biraz çatlak dudaklarım ilk kez aralandı. Kameraya değil de sanki bir çift göze bakarak bir insana hitap ettim.
"Kimse yok mu?"
Yanıt yoktu.
"Beni duyuyor musunuz?!"
Cevap yine kocaman bir sessizlikti, kimse duymuyordu.
Ses tellerim en son yıllar önce kullanılmış gibiydi, anlık bağırmamın etkisiyle boğazım acımıştı. Sahra çölü gibi kuru dudaklarımdaki, parmak uçlarımla hissettiğim ince çatlaklar dudaklarımı sızlatıyordu.
Gözlerimi kırpıştırarak karşımda duvarla aynı renk, onun gibi simsiyah olduğu için ilk bakışta pek ayırt edilmeyen bir kapı görür gibi olduğumda büyük bir keşif yapmışçasına heyecanla ayağa kalktım, sadece ses tellerimin değil bacaklarımın da sanki yıllarca felçmişim ve ilk kez ayakta durmayı deneyimliyormuşum gibi olduğunu farkettim. Bedenim yıllarca kullanılmamıştı resmen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOD:0906
Misterio / SuspensoBir varmış bir yokmuş, kendi hafızaları olmayan insanlar karanlıkta yaşar; Saat 00:00 dan sonraki her hikâye başa sararmış. "Anneciğim ben bir tiyatro sahnesinde hiç durmadan rol yaparım, ne izlersin ne alkışlar; Babacığım sen bir senaristsin ama...