[18 Şubat]
Dört saniye.Dört dakika gibi geçen dört saniye.Şimşek çarpmış hissi veren dört saniye.Bir tarafta ağlamaktan kanlanmış gözleri yeni yeni kurumaya başlayan bir oğlan,diğer tarafta ise sonsuza kadar bakmak için her şeyini vereceği gözlerde gördüğü kırgınlığa,yorgunluğa içi giden bir oğlan.Okulun bahçesinde durmuş birbirlerine bakıyorlar.Çölde serap bulmuşçasına bakıyorlar.Daha önce birbirlerini tanımamış olmalarına rağmen büyük bir hasretle bakıyorlar.İkisi de anlam veremiyor yaşadıkları hisse.Fakat bunu düşünmek için uğraşmıyorlar bile.Sadece bakıyorlar ve bakıyorlar.Zaman ne ilginç bir şeydir ki tüm bu duygu kasırgası dört saniyede yaşanıyor.Kırgın olan gözlerini ilk çeken oluyor.Şok etkisiyle birlikte yere bakıyor.Gözleri daha yeni kurumuşken karnındaki belirsiz hisle tekrar doluyor.Ne yapacağını bilemiyor,telaşlı,buz kesilmiş.Bakarken kitlendiği oğlan ona doğru geliyor çünkü.Gelen oğlan da şaşkın.Ayakları istemsizce karşısındaki güzelliğe doğru ilerliyor.Sanki bundan başka bir seçeneği yokmuş gibi gidiyor Jungwon'a.Karnındaki gıdıklanmayı,kalbindeki sıkışmayı,beynindeki karıncalanmayı sadece ona gitmek çözecekmiş gibi geliyor Jongseong'a.Her şey ağır çekimde gerçekleşiyor adeta.Adımlar yürü yürü bitmiyor.Zil bir türlü çalmıyor.Kimse araya girmiyor.Normalde olsa azarlamak için dibince bitecek öğretmenler şu an yer yarılmış ve içine girmişler diye düşünüyor.Jungwon kafasını çeviriyor.Yukarı bakıyor.Elleriyle oynuyor.Ona doğru gelen oğlana tepki vermek dışında çoğu şeyi yapıyor.Bilmiyor çünkü ne yapacağını.Her gün birisiyle böyle bakışmalar yaşamıyor sonuçta.Ancak kolundaki saate bakmak için kafasını çevirdiği anda bir bedenin ağırlığını hissediyor hemen yanında.Gözlerini o tarafa götürmese de biliyor onun olduğunu.Saatine bakıyor ve kalkmaya yelteniyor.Ama sadece zihninde yapıyor bunları.Beyni her ne kadar kalkıp gitmesini söylese de kalbinde bir yerlerde kalmak ve hissettiği şeyi sonlandırmak istemiyor.Merak ediyor ne olacağını.Tecrübe etmek istiyor böyle bir anın getireceklerini.Jongseong ise çoktan başka bir dünyaya geçmiş.Daha az önce uzaktan bakışırken her yerini uyuşturan oğlanla aynı bankta oturuyor şu an.Ancak rahatsızlık vermekten de korkuyor,yaklaşamıyor ona.On saniye önce aralarında olan mesafe şimdi de devam ediyor resmen.İkisi de kaskatı kesilmiş.Küçük olan her ne kadar ne yapacağını bilemediği için bir heykel gibi donsa da büyük olan daha önce böylesine bir hissi daha önce hissetmediği için donup kalıyor.Şimdiye kadar beraber olduğu insanlara aşık olduğunu düşünmesine gülüyor içinden.Ya da onları en güzel olarak görmesine.
İki oğlan da yoldan geçen arabanın kornasıyla gerçeğe dönüyorlar birden.Gözleri kesişiyor tekrar.İlk konuşan Jongseong oluyor.Onu gördüğünden beri aslında aklında onlarca soru işareti olsa da içinden ilk geçeni soruyor.
"İyi misin?"
İki kelime.İnsanların çok büyük çoğunluğunun gerçekten nasıl olduklarını düşünmeden cevap verdikleri o soru.Jungwon ise susuyor sadece.İyiyim demek istemiyor.Çünkü değil.Değilim de demek istemiyor.Çünkü bunu önemsediği için sorduğunu düşünmüyor.Kendisinin nasıl olduğunun karşısındakini hiç ilgilendirmediğini sanıyor.Sadece nezaketen sorduğunu...Susuyor ve okula bakmaya başlıyor.Ama bilmiyor ki gözler ruhun aynasıdır.Jongseong da onunla beraber kafasını okula çeviriyor.
"Yeni mi kayıt oldun buraya?"
Kafasını sallıyor küçük olan.
"Alt sınıfsın sanırsam.Benim dönemimden olsan duyardım geleceğini."
Tekrar kafasını sallıyor.Jongseong saçlarına bakıyor sefer oğlanın.İnce telli,parlak,doğal saçlara.Bir kez daha şaşıyor.(ikinci bi şok geliyo bi dk)Bu güzelliğe erişmek için paralarını çer çöp eden insanlar geliyor aklına.Mest oluyor.
"Adın ne?"
Gözleri yere inerken cevap veriyor.
"Jungwon."
Aldığı cevapla ufak bir kırkırdama bırakıyor ortama.
"Bir soyadın var mı peki Jungwon?"
Utansa da kendini tutamadığı için dudak kenarı tebessümü veriyor küçük.
"Yang Jungwon benim adım."
Bir saniyeden kısa ama onlara uzun gelen bir sessizlik süre geliyor.
"Senin adın ne?"diyor gözlerini yerden ayıramadan.
"Park Jonseong.Memnun oldum." diyip elini uzatıyor büyük.
Jungwon heyecanlanıyor.İlk önce gözleri kendisine dönük olan bedeni tarıyor.Hala yüzüne bakamıyor.Öyle bir utanıyor ki o an.Ama gecikmeden elini sıkıyor adını yeni öğrendiği oğlanın.Bir iki saniye öyle kalıyorlar.İkisi de karşısındaki çekmeden çekmek istemiyor elini.Bu sefer Jungwon da karşılık veriyor bakışlarına.Jongseong tekrardan iyi olup olmadığıyla ilgili soru yöneltecekken zil çalıyor.Aynı anda sıçrayarak ellerini çekiyorlar birbirlerinden.Elleri ayaklarına dolanıyor.Jungwon başlayacağı yeni okul hayatının ve öğrencilerle öğretmenlere bu halde yakalanmanın telaşıyla oradan ayrılmak için bir şeyler mırıldanıyor.Ama Jongseong hala olayın büyüsünde ona bakıyor.
"Sınıfını biliyor musun?"
Gelen soruyla küçüğün odağı tekrar ona kayıyor.Çok kısa bir süre düşünüyor.
"11-A"
"Şansa bak!Eski sınıfım.Ergenliğimizi doruklarımıza kadar yaşadığımız ve en toz pembe yıllarımızı geçirdiğimiz bir sınıftı.Tabii şimdi sınıflarımız ayrı,hatta bazıları okul bile değiştirdi.Neyse ki en yakın olduğum kişilerle hala aynı okulda ve aynıyım."dedikten sonra aniden yaptığı bu konuşmadan utanıyor ve saçını geriye tarayıp ufak bir kıkırdama bırakıyor.
Daha fazla uzatmak istemeyip olayı toparlamaya çalışarak,
"Gel götüreyim seni.Hem heyecanın azalır belki."diyor.
Jongseong tüm bunları derken Jungwon ondan beklenmedik bir anda aldığı bu samimi tepkinin mutluluğuyla sadece ona bakıp kafasını sallamakla yetiniyor.Ve böylelikle öğrenciler bahçeye doluşurken onların tam tersi istikamette gitmeye başlıyorlar.
Nasıl bir şeydir ki ikilinin arasındaki enerji uzaktan bile hissedilebilecek hale bürünüyor.🙈cok heyecanlıyım hala🙈bir bakışma sahnesini bu kadar uzun yazmama şaşırdım hsfıhsfj demek ki türk dizilerinde de bu kadar uzun yapmalarının amacı buymuş🤯🤯gerçi onlar bize duyguyu geçiremediklerinden hala istenilmeyen bi durum🤔off ben de tam gecirdim mi bilmiyorum umarım seversiniz🥰aralarında oluşacak o narin ama bir o kadar tutkulu sevgiyi hissedin istiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
broken smile/jaywon
Fanfiction"bakarken kutsandığım gözlerine kırgınlık yakışmıyor."