Tekerlekli sandalyede suratı çökmüş, yüzü sararmış, elleri ise mavi-yeşil damarlarla dolmuş yaşlı kadın hemşire yardımıyla tekerlekli sandalyayle koridorda önümden geçiyor kafası önünde ayaklarına bakıyor kafasını bir kere bile kaldırıp bakmıyordu etrafında kim var kim yok. Koridordaki loş beyaz ışık ve ilaç kokusu insanı yaşayan ölülere döndürüyor. Koridorun sonunda asansör bu kata geliyor, hemşire yaşlı kadının oturduğu tekerlekli sandalyeyi asansöre iterek kendiside asansöre girdi. Kapı kapanmadan önce yaşlı kadın kafasını kaldırıp kapının kapanışını yorgun gözlerle izliyor gözleride tıpkı suratı gibi sapsarı ve kapı kapanıyor. Hastane koridorunu yine bir ölüm sessizliği sarıyor, koridor o kadar sessiz ki florasanın sesi kulak tırmalıyor, mavi duvarlarda ortama soğukluk katıyor öyleki bir süre sonra üşümeye başlıyorum. Kolumdaki saate bakıyorum saat 9 hava iyice kararmıştır artık tam 3 saat olmuş. Ameliyat hala devam ediyor olmalı ameliyattan önce olumlu konuşup beni ikna eden diktor şimdi, bağırsak kanseri olan babamı içeride iyileştiriyor. Doktor ne kadar olumlu konuşsada bağırsak kanseri ameliyatı sonuç olarak elbette 3 saat, 4saat, 5saat belki daha da fazla sürecekti. Ama ben beklicem hep beklicem hem babam o ameliyattan elbette sağ salim çıkacak.
Gözlerim yavaş yavaş yanmaya başladı bu ışık artık sinirlerimi bozuyor. Ameliyathane kelimesini artık okumak istemiyorum şu ameliyat bitsin artık. Saat kaç olmuştu kol saatimin akrebi 11'e yaklaşıyordu, babamda en az doktorlar kadar yorulmuş olmalı. Ameliyathane kapısı açıldı ve içeriden ameliyatı yapan doktor yeşil ameliyat önlüğüyle çıktı. Hemen yanına gidiyorum, hiçbir sey sormuyorum o da bir şey sormamı beklemiyor neyi merak ettiğimi zaten biliyor değil mi? Kafasını kaldırıp gözlerimin içine bakıyor ve...
-Bir tane serum verdik kendine gelir birazdan.
Bu seslerin kimlerden geldiğini merak ediyorum onları görmek için ağırlaşmış göz kapaklarıma rağmen gözlerimi açtım. Gözümü açtığımda beyaz önlüklü bir kadın kolumdaki serumla ilgileniyordu. Gözümü açtığımı görünce gülümsemeye başladı. O gülümseme, gözlerini gözlerime kilitlemesi beni kendime getirdi babam babammm. Az önceki doktor bana ameliyatın umduğu gibi gerçekleşmediğini mi söylemişti, peki ben ne yapmıştım, babamı nereye götürmüslerdi, o şimdi neredeydi? Yatakta doğrulmaya çalışıp "Babamın yanına gitmeliyim, ameliyatı az önce bitti." diyerek hemşireden izin almaya çalışıyordum. Zor da olsa yatakta doğruldum güneş gözümü acıtmıştı ne sabah mı oldu ben geceden beri uyuyor muyum? Deli gibi yataktan kalkmaya çalışıyordum bir yandan da babamı görmem gerek diye bağırıp ağlıyordum hemşire kadının yanına iki kişi daha gelip bana engel olmaya çalışıyorlardı. İçlerinden bir tanesi babamın ameliyatını yapan doktordu iki kolumu tutup beni sallamaya başladı ve "Babanız vefat etti Çiğdem Hanım vefat etti." diye bağırdı. İşte o an ne yapacağımı bilemedim artık bağırmıyordum, yataktan kalkmak için çırpınmıyordumda sadece oturuyordum tıpkı babam ameliyatta ölüm kalım mücadelesi verirken oturduğum gibi sadece oturdum ve bekledim. Çaresizce...
Bir saattir uyanık olmama rağmen yataktan çıkmamıştım. Babamı defnettikten sonra 1 haftadır hep böyleyim hayatımın geri kalanında da yataktan çıkmak istemiyorum. Kimim var ki artık, babamdan başka kimsem yoktu. Annem beni doğururken vefat etmiş, babamda bir daha hiç evlenmedi kardeşimde yok, akraba desem hayatım boyunca akraba nedir hiç bilmedim tüm akrabalarımız Yunanistan'da kalmış annemle babam orada yaşıyorlamış. Evlendikten sonra babam bir Türk kızıyla değilde Yunan bir kızla evlenmek istediği için babamın ailesi, annemde bir Türk erkekle evlenmek istediği için aileleri onları reddetmiş. Babamla annemde Türkiye'ye Koca İstanbul'a gelmişler. Cenazede bile 10 kişi yoktu. Bir kaç yakın arkadaşım, patronum, babamın arkadaşları ve komşumuz bu kadar. Eğer kalkıp işe gitmezsem iştende kovulucam ve artık patronum da olmayacak babamın vefatından dolayı bir hafta izin almıştım ama bugün iş başı yapmak zorundayım peki ama nasıl?
Sokağa çıktığımda Koca İstanbul her gününden daha kasvetliydi bugün, insanlar daha bir somurtkan ve hava daha bir soğuk. İş yerine gitmek için önce otobüs durağına yürümem gerekiyordu, mahalleden çıktıktan sonra caddenin karşısındaki durağa gitmem için kaldırımda durmuş kırmızı ışığı bekliyordum. Bir anda daha ben ne olduğunu anlayamadan o nefesi, sigara kokusunu ve tehditi tüm vücudumda hissettim.
-Merhaba Çiğdem Hanım.
Hemen sağımda üstüne hiç yakışmayan iğrenç bir takım elbise giymiş, sarı dişleriyle bana gülümseyen bir adam duruyordu. Nereden tanıyordu bu beni böyle? Özgecan olayından sonra çok korkar olmuştum zaten. Adama ağzımı açıp hiçbir şey diyemedim. O da benimle muhabbet etmeye pek meraklı değildi sanırım.
-Tahsilat günü 3 gün sonra unutmamışsınızdır tabi ama ben yine de hatırlatmak istedim.
Tahsilat mı, 3 gün mü? Eyvah! Cenazeydi, babamın beni terk etme acısıydı derken ben onu unuttum. Ben 5 bini nereden bulacağım 3 gün içinde?
-Ben sizi tutmayayım, işinize geç kalmanızı istemem. İyi günler Çiğdem Hanım.
Adam akıllı, yas tutmama bile izin vermiyorlar babamın ameliyatı için aldığım parayı nasıl ödeyeceğim ben? Hemde 3 gün içinde. Şu hayatta tefeciden başka borç alabileceğim kimsem olmadığı için şu an bu durumdayım.
-Karşıya geçebilirsiniz.
Trafik lambasının uyarısı beni kendime getirdi şu an bende bir görme engelli biri sayılırım artık, parayı bulamazsamda bir ceset olucam...
