-1- YOLCULUK

226 19 10
                                    

Keyifli okumalar!

''15 dakikalık mola!'' muavinin

anonsuyla başımı yasladığım camdan kaldırdım. Uyku ile uyanıklık arasındaydım. Otobüsteki soğuk hava uyutmamıştı. Yaslandığım eğik, baş ve sırt bölümü turuncu kumaştan ibaret koltuktan kalktım. Dudaklarımın kuruluğunun gitmesi için muavinden su rica ettim. Yürümekte zorlanmıştım. Bacaklarım fark etmeden kastığım için ağrımaya başlamıştı. Hava almak için dışarıya çıktım.

Otobüste basınç olmasa bile o sessizlik, insanların fısıltıları, çöpe atmak için buruşturulan bardak suların sesi kulağı basınç işitirmiş gibi bir kıvama getiriyordu. Şafak daha yeni sökmüşe benziyordu çünkü etrafta loş bir aydınlık vardı.

Gideceğim üniversite başarılıydı. Sıhhiye de olduğu için orada kalmalıydım. Yatılılar var mı pek bilgim yok fakat olsa bile yatılıda kalmazdım.

Geçmişte yaşadığım öyle kötü olaylar vardı ki. Hatırlamak bile istemiyordum. Yine de çabalarımla büyü bir değişime girdim. Fakat ne olursa olsun, kız kardeşimin ölümüne sebebiyet veren insanı pençeme alacaktım. Geçmişi silsem bile, izi var. O izi ancak böyle silebilirim.

Beni düşüncelerimden ayıran muavinin molanın bittiğini belirten anonsuydu. Ensemi ovarak otobüsteki yerimi aldım. Acıkmamıştım. Sadece boğazımda kuruluk vardı. Bu da yutkunduğumda boğazımı yakıyordu. Üşümem daha fazla arttığında muavinden şal rica ettim. Şansıma vardı.

Az da olsa sıcaklık getiren kumaşla gözlerimi uyumak için kapattım. Sonsuza kadar uyumak istiyordum, uyumak...

-

Ankaraya varmadan on dakika önce falan uyandım. Otobüsten inip valizimi de aldıktan sonra bir taksi buldum. Okul Sıhhiye de olduğu için oradan bir ev bulmak zorundaydım. Ama şuanlık öyle bir lüksüm yoktu. Bu yüzden Ankara'da ki eski arkadaşlarımla kalacaktım kısa bir süre.

İlköğretim döneminde Ankara'da okuyordum. Lise için Hatay'a, üniversite dolayısıyla yeniden Ankara'ya döndüm. Bu yüzden buralarda arkadaşlarım oturuyordu.

Meyra da kalacaktım bir süre. En yakın arkadaşımdı. Sıhhiye de oturuyordu. Adresi aldıktan sonra taksiye tarif ettim.

-

''Hey! Hoşgeldin!'' diye içtenlikle bağırdı Meyra. Özlemiştim onu. ''Fazlasıyla yorgunum, içeride konuşalım. Olur mu?'' dediğimde başını olumlu anlamda salladı.

Valizi kaldırıp basamaktan geçtim ve iki katlı şirin müstakil evin içine göz gezdirmeye başladım. Girişte geniş bir hol vardı ve ardından kapı çıkıyordu. O kapıdan geçtikten sonra geniş bir koridor göz önündeydi. Hemen solumda bej rengi bir ayakkabılık vardı. Onun yanında da iki kapı. Sağ ve sol duvarda ikişer adet kapı vardı ve o kapılar birbirine paraleldi.

Evi süzmeyi bırakıp merdivenlere yöneldim. Valizi zorluklada olsa yukarı çıkarabildim. ''Ben valizini misafir odasına koyuyorum, sen oturma odasına geç,'' diyip sağ tarafımızda ki geniş kapılı yeri gösterdi. Tamam diyerek içeri geçtim ve ikili kirli beyaz renkli deri koltuğa kendimi attım. Gelirken uykum bayağı vardı. Ama şuan geçmişti. Sadece fazla yorgundum. Bacaklarım hâlâ ağrıyordu.

Geçmişi silmek için hedeflerim vardı. Ve bu hedeflere kendim ulaşacak, tek başıma zaferime yönelecektim. İsteğim buydu. Kız kardeşimin ölümünden sonra kötü işlere bulaştım sayılır. Katili hâlâ bulunmadı. Geçmişimde iz bırakan buydu işte. O katili aramak...

Yonca, kız kardeşim. 14 yaşındayken, yani 5 sene önce öldürüldü. Arkadaşlarımla önemli bir işim var diye çıktı ve bir daha gelmedi. O kadar küçüktüm ki. Daha 14 yaşındayken bir katili avlamaya çıkmıştım. ''Ne düşünüyorsun?'' Meyra'nın geldiğini farketmediğim için afallamıştım.

'' Öyle, Yonca'yı düşünüyordum,'' dedim getirdiği kahve fincanına bakarken. ''Ağlama, sakın,'' Artık ağlayamıyordum bile. Kabuğuma çekilmiştim her şeyden sonra. Kalbimde ki tarifi imkansız sızı hep vardı. Var olmaya devam edecek. Duygularım dibe çökünce boğazımda acı olurdu. Yine aynı şey oldu. ''Ağlamam,'' dedim hırıltılı bir sesle.

''Eski şeylere devam edecek misin?'' dediğinde duraksadım. ''O kadar yoğun değil. Kendime çeki düzen vermem gerekiyordu ve elimden geleni yaptım. Gerisine de... Zaman karar verecek.''

En kötü teselliydi işte bu. Zaman. Geçecek sanıyorsun. Yanılma, geçmeyecek. Bir çivinin tahtada bıraktığı iz gibi kalacak. Sürekli bir karanlığın içindeyim. Gözüm hiçbir yeri görmüyor, hiçbir şeyi. Uçurumun ta en kenarındayım, kurtaran yok, sakın bir adım daha atma diyen yok. Sarılan yok, seven yok... Çaresizlik var. Çaresiz olunca hep kabuğunuza çekilirsiniz değil mi? Her zaman. Orada yalnızsınız. Her ne kadar yalnızlığı sevmesenizde kabuğunuza çekilmek daha iyi hissettiriyor. En azından biraz daha iyi.

Ellerimle sardığım kahve fincanı nemlenirken bir yudum kahvemden aldım. Sıcak sıvı boğazımı rahatlatmıştı. ''İki gün sonra üniversite başlıyor. Sen Hacettepe de okuyordun değil mi? Ben de oradayım. Ama maalesef diş hekimliği fakültesindeyim ,'' dedi.

''Hangi bölümde okuyordun?'' dediğinde kahvemden bir yudum alıp sehpaya bıraktım. ''Hemşirelik. Aslında diş hekimliği de seçebilirdim ama hemşireliğe daha olumlu yaklaştım sayılır.'' dedim.

''Neyse, yorgunsun sen. Biraz dinlen. Akşam konuşuruz.'' dediğinde kalkıp misafır odasına yöneldik. Valizden eşofmanlarımı çıkarıp yatağıma uzandım ve kendimi uykunun kollarına bıraktım.

-

Son DamlaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin