//2

245 32 6
                                    

San, dolaptan sırt çantasını alıp giyinme odasından çıktı. Sarı gür saçları ensesine yapışmış ve beyaz teni terden parlayan dans hocası, kapının önünde sırtını duvara yaslamış halde birkaç kişiyle gülüşerek sohbet ediyordu. Ani bir kararla onlara yöneldi.

"Yeosang."

"Ah, San! Çıkıyor musun?"

Adam, akşamın bir saatinde hala kaybetmediği enerjisi sesinden yansırken yüzündeki gülümsemesini düşürmeden ona dönmüştü. Yeosang'ın konuştuğu kişilerse aralarında dönen sohbete devam ettiler.

"Evet."

"Peki, hoşçakal."
"Ayrıca! Bugün gerçekten iyiydin."

San mütevazi bir gülümsemeyle iltifatını kabul etti.

"Teşekkür ederim."
"Aslında sana sormak istediğim bir şey vardı."

"Tabii, dinliyorum."

"Jung Wooyoung'u ilk dersten sonra göremedim de sebebini biliyor musun?"

"Neden merak ediyorsun onu?"

"O gün bana yardımcı olmuştu ve belki kibarlığına karşılık verebilirim diye düşünüyorum."

Yeosang'ın yüzünde onu tanıdığı birkaç haftadır hiç görmediği bir ifade görmüştü San. Ciddileşmişti ve içgüdüsel bir tepkiymişcesine tehditkar bir biçimde kollarını kenetlemişti.

"O gün evine bıraktığı sen miydin?"

San şaşırmış olsa da karşısındakinin husursuz edici ses tonuna karşı gerilmeden edemedi. Geniş omuzlarını serbest bırakıp özgüvenli bakışlarını onun gözlerine odakladı.

"Evet. Yanlış bir şey mi var?"

Yeosang bir süre sessiz kaldıktan sonra omuz silkti.

"Yok. Sadece onu rahatsız etmesen daha iyi olur. Ama merak ediyorsan Wooyoung normalde senin geldiğin saatlerde burada olmaz, hava kararmadan ayrılır."

Sırtını dönüp giyinme odasına girerken San'ın az önce gerilmiş olan yüzü rahatladı ve gülümsemesi yüzünde genişledi.

***

Wooyoung aynanın önünde çömelmiş başlangıç sınıfının son pratiğini izliyordu. Yapmaya devam ettikleri nadir hataları da olduğu yerden verdiği komutlarla düzeltti. Müzik bittiğinde yerden su şişesini aldı ve kapıdan çıkmadan önce dersin de bittiğini ve en geç yarım saat içinde odayı boşaltmaları gerektiğini söyledi.

Tek elinde içmekte olduğu su şişesi, diğer elinde ise ekranına odaklandığı telefonu varken çıktığı kapının hemen önünde birine çarpması zaman almadı. Henüz ayrıldığı sınıfın koreografisi kendisini zorlamadığından suyu içilmemişti ve artık büyük kısmı çarpıştığı kişinin siyah tişörtünü ıslatıyordu. Fakat Wooyoung'a asıl çarpan şey karşısındakinin bedeni değil o bedene ait parfüm kokusuydu. Öyle ki suyun kalanı avucunun içinde sıktığı şişeden akarken başını kaldırıp bakamamıştı.

"Wooyoung? İyi misin? Bir yerin mi acıyor?"

Omuzlarında hissettiği ellerle titreyip geriye doğru dengesiz birkaç adım attığında telefonu ve şişe ellerinden kayıp yere düşmüştü. Onların çıkardığı tok ses ise Wooyoung'u bulundukları ana döndüren şey oldu. Başını kaldırıp karşısındakine baktı ve gördüğüyle nefesi sonunda akciğerlerine ulaşabildi.

"Choi San?"

"Evet."

San büyük bir gülümsemeyle ilk günden hatırladığı gamzelerini gösterdiğinde Wooyoung da onu selamlamak adına tebessüm etti. O sırada San yerden ezilmiş şişeyi ve telefonu almış, şişeyi çöpe atmak adına elinde tutarken telefonunu Wooyoung'a uzatmıştı.

Доверься мне (güven bana) // WooSanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin